Siyasetçilik mesleği

Birçok mesleğin etik kuralları vardır, birçoğu da birbirine benzer; tümünde daha iyi bir dünya, daha iyi bir insan özelliklerini görürüz. Peki siyasetçinin bunları savunabilme olasılığı nedir?

Abone ol

Utku Kılınç*

Tam bir kariyer başlığı oldu; nesilleri tükendiği için özlem bile duyulabilecek bulvar gazetelerinin, yazıdan çok resimli sayfalarındaki bir yol gösteriş öyküsü; nasıl olunur, ne kadar kazanır? 

Siyasetçi için, herhangi bir ülkede siyasi partiler vasıtası ile seçim sürecine dahil olarak siyaset yapan bir siyasetçi için, böyle bir başlık açtığımızda ve başlığı diğer mesleklerde olduğu gibi devam ettirmeye çalıştığımızda, pek başarılı olamadığımızı görürüz.

Deneyelim; "üniversitelerin ….  bölümünden mezun"; denedik olmadı, çünkü akademik bir eğitimi yok, bir eğitimi yok demek mümkün değil, mutlaka var ama klasik meslek ve/veya bilim eğitimi değil. Başka bir klasik soruyu deneyelim; ne kadar kazanır? Tehlikeli sularda yüzmeye başladık, zor bir soru, sadece bizde değil tüm dünyaya özgü bir yanıtı var; “bunu halk için, vatan için… (liste burada uzayabilir ama tümü bir toplumsal faydaya denk düşecektir.) yapıyorum” yanıtı ciddi bir belirsizlik yaratır. Vekillik, bakanlık gibi kamu görevleri, siyasetçi mesleği altında toplanan tüm kişiler içinde oldukça küçük bir oranı temsil etmeleri nedeni ile genelleme dışı kalabilir. Aslında kendine siyasetçi diyen de azdır. Bir meslek, bir profesyonel alan olarak pek görülmese de en az futbol yorumculuğu kadar sıklıkla rastlanan, amatör, yarı profesyonel ve profesyonel kısımları olan ve dünyanın en eski işlerinden biridir. Ne var ki futbol yorumcuları, mesleklerini anmaktan hicap duymazlar. Aksine bir mertebe veya konum kazanmaksızın mesleğin adını pek anılmaz; ideolojik temelli bazı yaklaşımlar hariç siyasetçiler mertebesiz bir şekilde kendilerini sadece siyasetçi olarak pek addetmezler.

Oysa, siyasetçinin en büyük bahsi önce yönetmek ikinci büyük bahsi ise diğerlerinden daha iyi yönetmek iddiası değil midir? Bu iddia da pek sıradan değildir, oldukça ciddidir, diğer tüm iddiaların çoğundan daha fazla insan hayatına doğrudan etki eden iddialardan biridir.

Gazetelerin iş ilanlarında da yer almaz; herhangi biri, herhangi bir coğrafyada, yeni kurulan bir siyasi partinin şöyle bir ilan verdiğine tanık olmamıştır herhalde; “Yeni kurulmuş olan siyasi partimize, bir genel başkan, iki genel başkan yardımcısı ve çeşitli kentlerde görevlendirecek il başkanları aranmaktadır. Adaylarda en az beş yıl deneyim şartı ve demokrasiye mutlak inanç aranmaktadır. Başvurmak isteyenler, yazılı özgeçmişleri ve bir adet biyometrik foto ile … adresine bizzat başvuru yapacaklar, başvuru sayısına göre mülakat yapılacak olup, sonuçlar …..

Absürt değil aslında standart meslek sistematiği ve istihdam politikasını uyguladığımızda, yani herhangi bir meslek için geleneksel hale gelmiş metodolojinin varlığında, çıktıların da bu biçimde olması gerekebilir. Ancak siyasetçilik, tüm bu alışkanlıklarımızın dışında bir meslek türüdür.

Siyaset biliminden, felsefi anlamdaki siyasetten ayrık olarak, her gün birçok yerde karşımıza çıkan ve ilginçtir tüm dünya terminolojisinde yer alan siyasetçi veya bir meslek olarak siyasetçilik konumuz; bir ironi yazısı değil; basit ve gündelik bir arayış amacımız, klasik bir siyasetçi parodisi değil; çok uzun sürelerdir bir meslek olarak varlığını sürdüren, en azından bir kısım için profesyonel hale gelmiş bir mesleğin kendine özgü koşullarını anlama çabası.

Siyasetçiyi bir meslek olarak ele aldığımızda karşılaştırmalı yöntemler, klasik mantık pek sonuç verici olmuyor, o zaman tersten bakalım; yani yönetilmek isteyen, yönetilmek zorunda kalan veya sıfatı artık her ne olursa olmuş kişiden yola çıkarak diğer meslek kategorileri ile uyumlu bir siyasetçilik mesleği tartışmak olanaklı mı, değerlendirelim.

Neden yönetilmek, yönetilmek istemek mi, ihtiyaç mı, zorunda olmak mı, yönetim olmadan yaşanabilir mi, yönetim her şekilde birilerinin az veya çok, şu veya bu şekilde yöneticinin(lerinin) verdikleri kararlara tabi kalmayı gerektirmiyor mu? Çokça övündüğümüz, üzerine insanlık onurunu inşa ettiğimiz “özgür irade”miz bu noktada bir istisna mı tanıyor? Milyonlarca soru üretebiliriz, tarih bu soruların düşünsel veya eylemsel tartışmasından ibaret.

Yine çok basit, çok indirgemeci bir yaklaşımla şunu söyleyebilir miyiz; tüm yüce erdemlerden ari zorunlu ve/veya histerik bir durum mudur yönetilmek?   

Max Weber, “Meslek Olarak Siyaset” konuşmasında; güç ve devlet ilişkisinden yola çıkarak, egemenliği doğrulayan üç temel nedeni; geleneksel iktidar, bireysel yetke(iyilikçilik-charisme) ve yetkiyi geçerli kılan yasallık (modern devlet) olgularını bir araya getirir ve bu iktidara tabi bireyin iktidarını verme sürecindeki nedenselliği şu biçimde açıklar:

“Elbette gerçekten korkunun ve umudun yönettiği son derece güçlü nedenler uyrukluların baş eğişini koşullar- bu ya gizemli güçlerin ya da iktidardaki kişilerin öcünden korkmaktır ya da bu dünyada ya da öte dünyada ödüllendirilmekten umutlanmaktır ama bu baş eğişi çok değişik çıkarlar da koşullamış olabilir.”  (1)

Weber’in kullandığı üç sözcüğe dikkat emek gerekli; “umut, korku ve çıkar

İhtişamlı olmayabilir ama basit ve yeterli. Umut en masumları gibi görünse de ne umut edildiği masumiyeti yok edebilir.

Weber, bu konuşmasında bir açıdan yönetim olgusunu ele alırken diğer taraftan yönetmenin içinde yer alan bürokrasiyi de değerlendirir, “Özgün Demagogu” da inceleme altına alır ve batıda başarılı olmuş bir örnek olarak tanımlar ve bir tirat gibi bitirir konuşmasını: “genel olarak siyaset yapmak isteyen kişi özellikle de siyasete meslek edinen kişi bu ahlaksal tutarsızlıkların bilincine varmak zorunda olduğu gibi onların baskısı karşısında ne yapabileceğinin sorumluluğunda bilmek zorundadır… Siyaset gerçekten kafayla yapılır ama siyasetin yalnızca kafayla yapılmadığı da gerçek inanç ahlakının yandaşları bu konuda bütünüyle haklılar… Kendi açısından baktığında dünyayı sunduğu şeylere değmeyecek kadar ahmak ve sefil bulsa da yıkılmayacağına inanan, bununla birlikte “yine de” diyebilen kişi ama yalnız bu kişi siyaseti meslek olarak seçebilir.

Weber’in görüşlerine katılıp katılmamak bize bağlı, ancak siyasetçilik mesleğinin, diğer mesleklerden ayrı bir yapılanması olduğu da açık.

Sokağa çıkıp elimizde mikrofon her birimiz bir röportaj yapsak ve sadece “siyasetçi” hakkında yorum yapılmasını istesek, nasıl yanıt alırdık? Bir genelleme olarak sorulduğunda, kişi ismi zikredilmediğinde yanıt dünyanın birçok tarafından herhalde aynı olurdu. Gazete Duvar’da 2022 yılında yayınlanan ankette, siyasi partiler ve Meclis güven konusunda alt sıralarda yer almıştı. (2) Örnekleri artırmaya gerek yok, yönetilenin “standart” refleksi diyelim ama o kadar basit değil; soru genelleşmediğinde veya güçlü bir ismi işaret ettiğinde yanıtlar çok hızlıca istatistikleri devirip geçebiliyor; acaba umut, korku veya çıkar üçlemesinden olabilir mi?

Olabilir, öngördüğümüz ve görmediğimiz başkaca nedenlerde söz konusu olabilir, ama yönetilenin de yönetmeye aday kadar, belki daha fazla alacalıkları var.

Meselenin her iki tarafından da bakıldığında, somut, net, tatmin edici yanıtlar bulmak zor.

O zaman kendine özgülükleri ile tanımlamaya çalışalım siyasetçilik mesleğini, olanlardan değil olması gerekenlerden yola çıkmayı deneyelim, etiği devreye sokalım. Siyasi etik tartışması ile karıştırmamak gerekli; Kant’tan, Machiavelli'den elbette ki bakabiliriz ama siyaset- etik ikilemeni değil siyaseti meslek edinmiş kişinin etiğini, bir mesleğin etiğini tartışmak önemli, çünkü siyasetçinin metodu ile siyaset kuramları arasındaki farklılıklar enginlere sığmaz taşar. Diğer mesleklerden farklı olarak, arkadaki kuram mesleğin ifasına tanımlayabildiğimiz orantılarda veya şekillerde etki etmeyebilir. 

Hukuk ve etik ilişkisine bağlı olarak, avukatın, savcının, yargıcın etiğini tartışmak mümkündür, tıp etiğine göre hekimin etiğini de. Birçok mesleğin etik kuralları vardır, birçok işin bir etiği vardır, birçoğu da birbirine benzer; tümünde daha iyi bir dünya, daha adil bir dünya, daha iyi bir insan özelliklerini görürüz.

"Dünyadaki adalet sistemini engizisyona çevirmek istiyorum çünkü insanlık için en iyisi budur" diye ortalıkta dolanan bir hukukçu görseniz tepkiniz ne olurdu?

Veya "Çağdaş dünyanın tıbbi deontolojisi bir safsatadır, bazı insanların daha iyi bir yaşam sürmesi için diğer insanları kobay olarak kullanmak meşrudur, Mengele de bir doktordur" diyen bir hekimi dinleseniz?

Veya "Kapitalist dünyanın amacı kârı maksimize etmek olduğu için binada güvenlik değil kâr etmek esastır" başlığıyla bir makale yazan bir mühendis?

Veya "Atomu parçalamaktaki amacım zaten atom bombasını yaparak milyonlarca insanı öldürmekti" diyen bir bilim adamı?

Etik burada devreye girer, dünyanın ve insanın tarihsel kazanımları üzerinden çoğunlukla fikrin açıklanmasını değil ama adına veya hakkında konuştuğu mesleğin evrensel değerleri ile en azından meslek odaları bir yanıt verirler, akademi sessiz kalmaz, absürt örneklere karşı bir ses yükselir, çoğunluk da güçlü bir ses olur. Bazen yetmez hukuk da devreye girer, disiplin soruşturmaları, suç duyuruları birbirini izler.

Peki siyasetçinin bunları savunabilme ve kabul görme olasılığı nedir? Hatta bırakın sözel olarak fikrini açıklamasını, uygulamasını yapan bir siyasetçiyi ne durdurabilmiştir?

Engizisyon da Mengele de atom bombası da en nihai sonuçta bir siyasetçilik çıktısı, karar vericilik sonucu değil midir?

Not: Utku Kılınç, yazısına “Siyasetçilik Mesleği 2- Siyasetçinin Etiği” başlığıyla devam edecek. 

*Hukukçu

(1) Meslek Olarak Siyaset(Konuşma), Max Weber, Çeviri: Afşar Timuçin - Mehmet Sert
(2) https://www.gazeteduvar.com.tr/en-guvenilen-kurum-anketi-son-sirada-tbmm-var-galeri-1574982