Siyasette güçlü olanı destekleme meylinin nedenleri
Seçim yaklaşıyor ve anketler, ortanca seçmen tercihlerinin bu seçimde de ağır basacağını gösteriyor. Bir de “seçimler iki adaylı olduğunda bile aslında üç seçenek bulunur" konusu var.
Özgür Saraç*
Siyasette kazanacak olanın etrafında toplanmanın etkisi, zayıfa olan sempatiyi azaltıyor. Peki neden?
Gelin, isterseniz zayıfa olan sempatiyle başlayalım. Yeşilçam filmlerinde çokça işlenen “zengin kız, fakir oğlan” senaryosunu ele alalım ve sorgulayalım. Neden fakir oğlanı; zayıfı kendimize yakın buluyor ve destekliyoruz? Bunun bir sebebi empati olabilir. Ne de olsa bizler, üstümüze aldığımız iyilik yapma misyonunun etkisiyle zayıf kişiye yardım etme ve onun acılarını hafifletme hususunda çaba göstermeye meyilliyiz. Zayıf birinin adaletsizliğe uğraması da ona destekçi olmamızı sağlıyor olabilir. Adalet inancımız ve ihtiyacımız, zayıfın güçlüye ezilmesine itirazımızı ve zayıf kişiye sempati duymamızı tetikliyor da olabilir. Koruma içgüdüsüyle sebeplenip zayıf kişinin korunmaya ihtiyacı olduğunu da düşünebiliriz. Öyle ki, bu türden içgüdüler hayvanlar aleminde bile gözlemlenebiliyor. Zayıf kişilerle benzerliklerimiz varsa, onlarla bağlantı kurmamız ve onların yanında olmamız pek daha olası. Bu benzerlik, cinsiyet başta olmak üzere yaş, sınıf, inanç, kültür ve daha başka birçok ortak özellik olabiliyor. Bazen de başarıya ulaşmaya çalışan kişiler olarak zayıf kişileri kahramanlaştırıp onların bir şekilde kazanacaklarına inanıyoruz. “Kahramanlar sonuçta hep kazanır” diyoruz belki de…
Peki, tüm bu argümanlar neden konu siyaset olduğunda işlemiyor ve tutumumuz tam tersine dönüyor?
Seçimlerde adaylar seçilme hedefine ulaşmak için yarışırken seçmenler de destekledikleri adayın seçimi kazanması için oy kullanırlar. Bu, başlangıçta seçmenden seçilecek olana verilen desteğin sonradan seçilenden seçenlere verileceği beklentisini taşıyan bir oyun aslında. Bu yüzden kazanan olmak önemli. Zira herhangi bir oyunda kazanan olmak, başarmak anlamına geliyor; kaybedense yenik görülüyor. Ve kimse yenik olmak istemediğinden yukardaki tutum değişiyor. Bu nedenle, başlangıçta güçlü ve zayıf, sebepleri verilmeden, önümüze konulduğunda zayıfı tutma eğilimindeyken güçlü ve zayıf, şartları eşit görülen belli bir mücadelenin (seçimin) sonrasında belirleniyorsa güçlünün tarafında olmak istiyoruz. İşte bu yüzden bir adayın kazanacağına dair inanış güçlendikçe diğer adayın destekçileri taraf değiştirebiliyor. Literatürde buna stratejik oy deniyor. Amaç, bir kazananın ortaya çıkabilmesi için şansı en yüksek olan adayın desteklenmesi. Bu nedenle seçimlerde zayıfa duyulan sempati azalıyor ve destek, kazanacağı düşünülen güçlüye kayıyor. Misal, seçimlerde K ve E adında iki aday olsun. Bir seçmen, asıl tercihi olan K iken seçim anketlerinin E’nin daha fazla oy alacağını göstermesi durumunda taraf değiştirip E’den yana olabiliyor. İşte bu yüzden seçim anketleri özellikle kararını tam olarak henüz vermemiş olan seçmenleri etkilemek için çok önemli bir role sahip. Tarafsız seçim anketi fikri, işin doğasına ters. Tarafsız olduğunu söyleyenlerin bunca masraf gerektiren anketleri nasıl finanse ettiklerini ve bunun için kimlerden nasıl finansman sağladıklarını bilmiyoruz.
Kutuplaşma ve grup kimliği de siyasette güçlüyü desteklemenin bir gerekçesi. Siyaset ve beraberinde getirdiği rekabet, -ki bazen liderlerin kullandıkları keskin dil bile tek başına- seçmenlerin belirli gruplara ayrılıp kutuplaşmalarına neden oluyor. Aday E’nin kazanması için verilen destek arttıkça, diğer aday K’ya karşı olanlar arasında bir grup kimliği gelişebiliyor. Bu kimlik güçlendikçe, grupta yer alan seçmenler diğer adayın destekçileriyle aynı grupta yer almak istemiyor ve böylelikle zayıfa olan sempati azalıyor. Diğer bir deyişle, konu kazanmak olduğunda ortada bir tür meydan okuma yani, yarışma olduğundan güçlüden yana olmak yine ağır basıyor.
Siyasette güçlünün yanında olmayı sağlayan araçlar arasında medya ve propaganda da önemli bir yere sahip. Seçim kampanyalarında diğer adayın zayıflığını vurgulayan dil, zayıfın sempatisini azaltıp desteğin güçlüye kaymasına neden olabiliyor. Bir fikrin veya görüşün belli bir grup (siyasi parti) tarafından bilinçli bir şekilde manipülatif yöntemler kullanılarak yayılmasını sağlayan propaganda, tarafsızlıktan uzaklaştırılmış olan medya eliyle kazanması istenen adayı adeta tek seçenekmiş gibi sunabiliyor. Günlük haber bültenleri taraflı bir şekilde hazırlandığında ve özellikle mevcut hükümeti oluşturan siyasi parti ya da partiler öne çıkarıldığında medyanın gücü sayesinde gündem çarpıtılıp değiştirilebiliyor. Amaç, tabii ki güçlü görünmek ve seçimi kazanmayı sağlayacak oy desteğini arttırmak.
Geçmişin tecrübesi ve önceki seçim sonuçlarının etkisi de önemli bir veri seti sağladığından zayıfa olan sempatiyi azaltıp güçlüye olan desteği artırabiliyor. Ne de olsa ulaşılan tüm sonuçlar, ortaya çıkan bir uzlaşı gibi algılanabiliyor. Seçim sonrası sıkça rastlanan “halkımız seçimini yaptı”, “halkımız iradesini ortaya koydu” vs. gibi söylemler bunun en açık kanıtları. Bunlar, seçim sonuçları sonrasında kazanan adayın söylem ve politikalarının kabul edilmesine ve kaybeden adayın destekçilerinin yenilgiyi kabul ederek kazanan adaya yönelmelerine yol açabiliyor.
Her seçim bir kazanan (iktidar) bir de kaybeden (muhalefet) çıkarıyor ortaya. Kazanan olabilmenin yolu başarılı olmaktan geçiyor. Başarıysa ortaya çıkma ihtimalleri irdelendiğinde sorgulanır hale gelebiliyor. Şimdi gelin yazımızı bitirirken bunu yapalım:
- E ve K çok çalışıyor ama E, daha fazla ilerliyor. Kim başarılı? Aday E, çünkü daha çok ilerliyor; daha çok oy alıyor. Bu, birinci senaryo; adı da çok çalışan kazanır.
- E az da olsa çalışırken K yerinde sayıyor. Kim başarılı? Aday E, çünkü az da olsa ilerliyor; daha çok oy alıyor. Bu ikinci senaryonun adı yerinde sayan kaybeder.
- E yerinde sayıyorken K geriliyor ya da geriletiliyor. Kim başarılı? Aday E, çünkü yerinde saysa da gerilemiyor; oylarını koruyor. Bu üçüncü senaryonun adı yerinde saysa bile gerilemeyen kazanır.
- E geriliyor ama K daha çok geriliyor ya da geriletiliyor. Kim başarılı? Aday E, çünkü daha az geriliyor; oylarını kaybetse de diğerine kaptırmıyor. Bu dördüncü ve son senaryonun adı da daha az gerileyen kazanır.
Şimdi şunu düşünelim: adayların seçim başarısı gerçekten de birinci senaryodaki gibi çalışan kazanır elması kızarır söylemiyle mi geliyor, yoksa kazanmanın yolu diğerinin ayağını kaydırmaktan mı geçiyor? Başarı, yani kazanmanın hangi yoldan elde edildiği mi önemli, kazanmanın kendisi mi? İşte, kazanacak olanın etrafında toplanmanın etkisinin meşruluğunu sorgulatacak sorular. Seçim yaklaşıyor ve seçim anketleri, adaylar arasındaki mücadelede bir başka yazımızın konusunu oluşturacak olan ortanca seçmen tercihlerinin daha önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de ağır basacağını gösteriyor. Bir de “seçimler iki adaylı olduğunda bile aslında üç seçenek bulunur” konusu var.
*Doç. Dr./ DEÜ, İİBF / Maliye Bölümü