İliç’te yaşanan ve iler tutar yanı olmayan felaketin acısı henüz taze. Gelecek için yarattığı endişeler de öyle… Bağımsız Maden İşçileri Sendikası tarafından hazırlanan, maden alanında çalışanların neler yaşadığına, halen ulaşılamayan 9 işçinin durumuna dair rapor ('Öncesi ve sonrasıyla 13 Şubat-İliç' raporu ) çevreye, insana, çalışana dair nasıl bir düzenin işletilmekte olduğunun en yeni belgesi oldu. Akbelen’de, İkizdere’de, Bergama’da, Efemçukuru’nda yaşananların son halkası İliç. Sonuçlarını yaşamaya devam edeceğiz…
***
Dün yaşanan Gemlik merkezli 4.1’lik deprem yerel seçime sayılı gün kala yeni alarm ziliydi. İstanbul’un, Kocaeli’nin, Sakarya’nın, Bolu’nun, Bursa’nın büyük bir depremde akıbeti ne olacak? Ülkenin ‘kalbi’ bu bölge: Ekonominin, sanayinin, ulaşımın, sağlığın… Kalbin durmasına izin vermeden devam edilebilecek mi? 31 Mart günü seçimi kazanan tüm adaylar ertesi gün dönüşüm seferberliği başlatsa bile ‘güvenli şehir’lere ulaşmak ne kadar sürecek? 1999’dan bu yana ulaşılamıyan, Maraş depremleri olmasa kimsenin akla bile gelmeyen güvenli şehirlere… Çeyrek asırdan uzun süre hiçbir şey yapmadan geçirilen zamana yanmayacak mıyız? Rant kavgasıyla gölgelenen ve bir türlü gerçekleştirilemeyen ‘kentsel dönüşüm’e?
***
Geçim sıkıntısını da ekleyin listeye elbette. Türkiye’nin çok önemli sorunları bunlar evet. Ama ‘önemli’ o kadar çok sorun daha var ki… Genç bir Kürt meslektaşımız şöyle sordu geçenlerde, “Seçimden sonra yeni bir süreç mi gelecek acaba?”
O nereden çıktı?
Son dönemde yapılan bazı açıklamaları hatırlattı, uzun zamandır pek konuşmayıp şimdi konuşan bazı isimlerin bu tercihine dikkat çekti, Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede olup bitenleri ve yeni dönemde olması muhtemel gelişmeleri andı, “DEM 31 Mart’ı CHP’yle, 1 Nisan’ı AK Parti’yle konuşuyor” yorumlarını da tabii… Gazete Duvar okuyucularının rahatlıkla tahmin edebileceği örnekler, hatırlatmalar... Ancak Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda yeniden bir çatışmasızlığa doğru gidebileceğine dair yeterli ‘işaretler’ mi bunlar? Hele 2013’te denendiği gibi, o zamankine benzer yöntemlerle?
Hani İstanbul seçimi için 2019’daki oy dengesini hatırlatarak yorum yapanlara, “İstanbul o günkü İstanbul, seçmen o zamanki seçmen değil” deniyor ya. Ona benzeterek söyleyecek olursak, “Türkiye o zamanki Türkiye, Kürt sorunu o zamanki Kürt sorunu değil” mi desek?
İktidar tarafına bakılırsa belki çözüm süreci sonrası oluşturulan ve 10 yıla yakın süredir devam ettirilen konseptten farklı bir işaret göremeyebiliriz. Ancak seçimden sonra bu durum değişir mi?
***
Ne dünya aynı yerde duruyor, ne Türkiye. Elbette ‘durum’ sürekli değişiyor. Daha ne kadar süre devam edebilir mevcut ‘konsept’? Bunu sorunca genelde dönülüp ABD’nin, Çin’in, Rusya’nın son hamlelerine, Ukrayna’ya, Gazze’ye, Suriye’ye, Irak’a bakılıyor. Dünyanın ‘aynı yerde’ durmadığı oralardan okunuyor. Örneğin ABD’nin eski ‘karizması’ndan söz etmek zor. Fehim Taştekin’in demesiyle ‘hegemonyaya yeni bir hikaye lazım’. ABD’nin eski dengeler üzerinden hareket edemediği bölgede daha ne kadar ‘başka dilde’ konuşan milletvekilinin mikrofonunu kapatmaya devam edebilirsiniz ki?
***
‘Yeni bir süreç’ kaçınılmaz. Bugün mü, yarın mı, yoksa daha sonra mı? Ve nasıl olacağı da tartışılabilir elbette. Adına ‘süreç’ bile denmeden belki de... Ancak mesele o günün gelip gelmeyeceği mi gerçekten? Barıştan, insan haklarından, siyasi özgürlüklerden, asgari düzeyde bile olsa demokrasiden yana olanlar için bu soru: Ne durumda, hangi güç ve enerjide, nasıl bir birlik ya da dağınıklık hali içinde olacak o güçler?
14 Mayıs’tan önce muhalefet için umut olarak görülen her şey 31 Mart’tan önce karamsarlık konusu olmuşken? Siyaset her gün yeniden, ‘çizilen sınırlar içerisinde’ kalmaya zorlanırken? Azıcık farklı konuşan, biraz farklı bir yol öneren herkes hemen hedef haline getirilirken?
Örneğin, İliç için ve onun gibi onca madenin yarattığı ve yaratabileceği felaketler için güçlü bir tepki gösterilemezse... Ya da 6 Şubat’ın birinci yılını yeni geçmişken yapılacak yerel yönetim seçimlerinde olası depremler konusunda net bir mesaj verilemezse…
‘Yeni bir süreç’ gelmesi durumunda bunu nasıl doğru bir şekilde değerlendirecek andığımız kesimler?
Seçimde kimin önde gittiğinden, kimin kazanıp kimin kaybedeceğinden çok muhalefetin hem sandıktaki yarışta hem de muhtemel ‘yeni bir süreç’te ülkeye dair bütün bu kritik sorunlar karşısında nasıl bu kadar dağınık bir halde olabildiğini, bu durumu bir türlü değiştiremediğini konuşmak lazım belki de asıl... Seçimler de dahil her gündem, aynı zamanda derlenip toparlanma fırsatı da veriyor çünkü.