Peri kızı Ekho, Olimpos dağının ay parçası, en afeti suzan bekar
hatunuydu. Eve gelen bütün görücülerine burun kıvırır, kimseleri
beğenmez, ondan elektrik almadım, bundan elektrik aldım ama içim
rahat değil diyerek piyasasını canlı tutuyordu. 'Zeus çirkin şansı
versin kız kısmına' hikmetinden habersiz, şuh kahkahalar atarak
gününü gün ederken, nice yiğitler bunun aşkından, oyy Ekho,
sensizlik sızım Ekho, zalım Ekho, etme bana bunca nazı Ekho, diye
sürüm sürüm sürünüyordu.
Ekho, Olimpos dağında orta ölçekte bir firmada insan kaynakları
uzmanı olarak sabah dokuz akşam altı çalışıyordu. Orada da aynı
Ekho'ydu. Eleman aranıyor ya da bizimle çalışmak ister misiniz diye
ilan veriyor, sonra da gelen herkese neden sizinle çalışalım diye
soruyordu. Başvuran kimseyi beğenmiyor, bununla niye çalışalım,
bununla olmaz, bu sıradan, bunu herkes yapar, bunun İngilizce'si
yok, bunun İngilizce'si var ama İngiliz değil diyerek maytap
geçiyordu. Mesai saatleri içinde ise esas işi, kahve içmek ve fal
baktırmaktı. Maksat, gelecek kısmetleri önceden görsün de nasıl pis
bozacağını düşünsün diye. Şirketteki arkadaşlarının kanaati,
Ekho'nun güzel olduğu kadar, çirkef de olduğu yönündeydi.
Bağda bahçede, tarlada tapanda ya da çeşme başında kim görse bu
dilberi, çok aşığın var diyorlar şarkısını söyleyerek laf
sokuyordu. Ekho da az değil tabi, tüm bu peynir tabanlı imaları
anlamaz mı, alttan alttan gülüp işvesine işve, cilvesine cilve
katıyordu.
Dam üstüne çul serer diye çığıranları ise 'baş kaldırma'
felsefesi açısından sempatik ama genel anlamda kaba buluyor, ığğyy
diye yüzünü ekşiterek hiç pas vermiyordu. Onlarla fazla dil yaş
etmeden, sen kim köpeksin, diyerek sekip savuşuyordu. O sektikçe
ceylan gibi, gençlerin de yüreği hopluyor, arkasından zalım Ekho,
hayın Ekho, ahh ulan zilli, sektir git o zaman, yakarsa Olimpos'u
garipler yakar, diye söyleniyorlardı.
Genç avcı Narkissos da, Olimpos yamaçlarında gezen, her ne kadar
serseri tabiatlı ve çakal bilinse de, hey maşallah, analar neler
doğurmuş diyeceğin, boylu poslu, geniş omuzlu yağız bir Olimpos
delikanlısıydı. Henüz bilgi çağı gelmediğinden, omuz genişliği o
zamanlar çok önemliydi. Karnındaki baklavalardan tut da sigortalı
işe kadar her bişeyi vardı bu yiğidin.
Narkissos, bayır aşağı dereye doğru, indim dereye daş bulamadım,
kendime göre eş bulamadım diye salına salına yürürken, bir yandan
da kendi kendine, 'Ne kadar da fazla bir adamsın sen böyle
Narkissos! Şu Olimpos'ta seni hak eden bir eş bulunur mu ki?' diye
düşünüyordu.
Ekho, sezonunda olmanın bütün öz güveniyle fittir fittir
gezerken rastladı buna. Ya da tosladı diyelim. Sen git, bayırın
dibinde karşılaş, gör Narkissos'u! Görür görmez de vurul! Ekho'nun
dili tutuldu, bacakları birbirine dolandı, ters çevrilmiş tosbağaya
döndü. Ne yazık ki bu daha başlangıç, madaralığa devamdı. Etme
bulma dağı Olimpos'ta, Zeus belasını verecekti Ekho'nun!
O zamana kadar kimselere pas vermeyen Ekho'yu, bu sefer de
Narkissos hiç mi hiç iplemedi. O da buna sen kim köpeksin dedi,
peri kızı Ekho'ya bildiğin kezo muamelesi yaptı. Bu baklavalı,
geniş omuzlu, boylu poslu ve sigortalı el oğlu, gözünün yaşına
bakmadı Ekho'nun. Çok içerledi, yemeden içmeden kesildi, gece
gündüz Narkissos da Narkissos diye sayıklayıp durdu, ebesini
gördü... Eridi, kuru değnek gibi kaldı, çirkinleşti, oldu kaknem,
gudubet bi karı...
Sonunda, zift gibi kara sevdadan ruhunu teslim etti Ekho.
Vaktiyle teru taze olan o bıngıl bıngıl vücudundan arta kalan
kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda 'eko' dediğimiz yankılara
dönüştü.
Olimpos dağında yaşayan tanrılar mevzuyu duydu. Tanrı tabi, her
yerde eli, gözü, kulağı vardı. Arkadaş bu nasıl iş, niye baştan
haberimiz yok, tanrı mıyız bostan korkuluğu mu diyerekten köpürdü
bunlar. Muhtemelen de cemaatle köpürdüler. İçlerinden bazıları,
niye haber etmemiş diye enişteleriyle papaz oldu. Neyse, dediler
bunu Narkissos'un yanına bırakmayalım. Bu kendini beğenmiş, yarın
bugün ilahlığını ilan eder, başımıza bela olur dediler. Narkissos'u
iç tehditler listesinin başına koyup, icabına bakmaya karar
verdiler.
Narkissos da gününü gün etmeye devam bu arada. Dünya şeyinde
değil, o av senin bu av benim, dağ bayır gezmeye, itliğe,
kopukluğa, bar pavyon dolanmaya devam. Fakat kalemi kırılmıştı
Narkissos'un. Tanrılar bunu, o zamanın kanun hükmünde
kararnamesiyle bi güzel lanetlediler!
Narkissos
Narkissos'un haberi yok tabi olup bitenden. Serseri serseri
geziyor... Günlerden bir gün av işlerinden susamış, yorgunluktan
kolu kanadı kırılmış bir şekilde dere kenarına geldi. Her zamanki
gibi su içmek için yağız gövdesiyle eğildi. Lanetli ya, bak şimdi
neler oldu neler...
Tam böyle eğilmiş su içecekken, suda kendi yüzünü ve vücudunun
güzelliğini gördü. Buğday yanığı tenini, baklavalarını, geniş
omuzlarını ve Olimpos'un ben diyeyim Kenan İmirzalıoğlu'sunun, sen
de Burak Özçivit'inin yüzünü... Bakıp bakıp hayran oldu kendisine.
Ben bana kurban olayım, Olimpos'ta var mı böyle bir seksapel,
diyerek kendine aşık oldu. Mıh gibi çakıldı yere. Kalkamadı. Aşık
ne kelime, resmen kendine tapmaya başladı. Aynı Ekho gibi Narkissos
da günden güne eridi. Sadece kendini seyrede seyrede o da ruhunu
teslim etti.
Öldükten sonra da vücudu nergis çiçeklerine dönüştü. Bütün
erkekler adına çiçek oldu Narkissos.
Diyorlar ki narsist lafı oradan gelme!
Özetle, bunca önemli kişi arasında inşallah başımıza bir işler
gelmez!