Baştan söyleyeyim. Benimkiler başında kalpaklı olanlar, üniformalı ya da fraklı olanlar değil. Kaşlarını çatmış, sert bakan, uzaklara bakan, heybetli görünsün diye aşağıdan çekilmiş pozlar değil. Mesela bir tanesinde salıncakta sallanıyor. Ege Vapuru’nda çekilmiş. Netlik ayarı iyi olmayan bir fotoğrafta masada oturmuş, etrafını sarmış efelerle hararetli bir şeyler konuşuyor… Bir ağacın dibine bağdaş kurduğu var bir de… Yorgun. Bir soluklanma anı. Bu ikisini şu bağlantıda bulabilirsiniz. Bir başkasında Halide Edip’in yanında, yüzünde muzip bir gülümseme, parmağıyla kendini işaret ediyor. “Bana mı seslendiniz? Ben mi?” der gibi bir ifade. Aşağıya yapıştırıyorum.
Bu resimlerin tümünün ortak noktası, bir kumandan, bir kahraman, bir lider, bir kurtarıcı değil; zaaflarıyla, mutluluk anları ve yorgunluklarıyla, komiklikleriyle, sizin benim gibi etten kemikten bir insanı gösteriyor olması. Bir hayalin peşinden gitmiş, olmazı oldurmuş, başka mazlum uluslara örnek olmuş bir Kurtuluş Savaşı’nı başlatmış birisi. Savaşların ardından Müslüman nüfusun oranı yüzde 80’den yüzde 98’e çıkan Anadolu’da (bunun üzerine ayrıca düşünmeye değer) tek ortak bağı dinsellik olan insanlara yeni bir kimlik vermek, yüzünü Batı'ya dönmüş, laik, ilerici bir toplum modeli inşa etmek için çabalamış biri... Bu yolda önemli adımlar atarken aynı zamanda çok canlar yakmış, yeni mağduriyetler yaratmış ve elbette hatalar da yapmış birinin fotoğrafını görüyorum. Bundan ötesini tartışmak bu yazının sınırlarının dışında. Gelelim madalyonun öteki yüzüne.
Şirketler, holdingler, bankalar her 10 Kasım’da olduğu gibi bu yıl da “özlemle anıyoruz” videoları yayınladılar. Bazı gazeteler, “Bu 10 Kasım’da da Atatürk özlemle anıldı” manşetlerinin altında Anıtkabir’i dolduran kalabalıkların görüntülerini bastı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da yayınladığı 10 Kasım mesajında “Cumhuriyetimizi ilelebet yaşatmak ve daha ileriye taşımak için üzerimize düşen sorumlulukları hep birlikte yerine getirmeliyiz” diyerek “Gazi’nin mücadeleci ve kurucu vasıflarını gençlerimize ve çocuklarımıza iyi anlatma”mız gerektiğini vurguladı. 10 Kasımların, iktidarla arasını iyi tutabilmek adına barıştan ve çağdaş, seküler, eşitlikçi bir toplumdan yana olduklarını çok iyi bildiği meslektaşlarını gözünü kırpmadan ihraç eden birden çok rektörün, Atatürkçü camiaya sempati mesajları vermesi için de iyi bir konjonktür oluşturduğunu bir kez daha gördük.
10 Kasım’da Atatürk, böyle “birlik ve beraberlik içinde”, holdinginden giyim firmasına, ihraççı rektöründen cumhurbaşkanına tüm toplum kesimleri tarafından “büyük bir özlemle” anılırken, CHP, Diyanet İşleri Başkanı’nın istifasını, istifa etmiyorsa da görevden alınmasını istedi. Şu sıralar tam da Öztürk Yılmaz’ın “Türkçe ezan çıkışı”nın yarattığı skandalla baş etmeye uğraşan partinin böyle bir çağrı yapmasının sebebi Diyanet İşleri Başkanı’nın, 10 Kasım’ın bir gün öncesinde şimdiye kadar Atatürk’e defalarca hakaret edip hiçbir ceza almayan ve birkaç yıl önce sosyal medya hesabından “10 Kasım’da saat 09.05’te kenefe gidin” yazısını paylaşan Kadir Mısırlıoğlu’nu ziyaret etmesiydi. Mısırlıoğlu, televizyon programlarına başına taktığı fesle çıkan, “Allah belasını versin böyle bir laikliğin, buna inananların da iman edenlerin de” diye beddualar savuran biri. Kendine “tarihçi” diyor; ancak özgeçmişinden anlaşıldığı kadarıyla, herhangi bir üniversiteyi bitirmişliği yok (bir ara hukuk fakültesinde öğrenciymiş). Hakkında epeyce şaibeli haber; televizyon ekranlarından yaptığı “Shakespeare’in adı Şeyh Pir'dir, gizli Müslümandır” gibi tuhaf açıklamalar var. Burada paylaşmayacağım bir videoda etrafına topladığı gençlere, “İstediğimiz olmuş değildir, yarı yoldayız, hükümete de neden şeriat ilan etmiyor diyemezsiniz. Zamanı var.” diyor. 16 Nisan referandumunda “evet” oyu kullanmanın İslam’ın ve imanın icabı olduğunu fetva veren, “mümin Erdoğan’a oy vermek zorundadır, iman bunu emreder, İslam bunu emreder” diyen biri. Erdoğan’la iyi ilişkiler içinde olmalı ki, daha önce Saray’da da ağırlanmış. 2018 yılının başında ameliyat olduğunda bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından ziyaret edilmiş. Hal böyleyken, gelen tepkiler üzerine Diyanet İşleri Başkanı’nın görevden alınacağını düşünmek safdillik olur. CHP uzun süredir bir kriz anında bu tür açıklamalar yapıp bir süre sonra ortalık durulduğunda yeni bir mevzuda yeni bir açıklama yapmakla yetinmeyi sert muhalefet kabul ettiği için, birkaç gün daha “Böyle bir şey olabilir mi?” itirazlarını dinleriz, sonra bir dahaki krize ya da belki bir sonraki 10 Kasım’a kadar bu mevzu unutulur. Önümüzdeki yıl, 10 Kasım’da yeniden herkes en sevdiği Atatürk resmini paylaşır, Atatürklü reklam filmleri yayınlanır, resmi otoriteler tarafından Anıtkabir ziyaretleri yapılıp Atatürk’e özlem mesajları yazılır. Bu riya böyle sürüp gider.