Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Haziran’da Brüksel’de ABD Başkanı Joe Biden ile nihayet yüz yüze görüşecek olmasının hayırlara vesile olacağı varsayımıyla büyütülen beklenti, sonunda acıklı popüler kültür dünyamızın anti-kahramanına dönüşen suç makinası Sedat Peker’in gündemine de sıçradı. Haftalık şovunu pazar sabahlarına saklayan Peker, “Tayyip Abisi” ile helalleşme videosunu milli menfaatleri vuruyor pozisyonuna düşmemek için 14 Haziran’daki Erdoğan-Biden buluşmasından sonraya bırakma kararı almış!
Öküz ölüp ortaklık bozulunca Erdoğan Türkiyesi’nin dış dünyadaki yeminli düşmanlarından Birleşik Arap Emirlikleri’ne kaçmak durumunda kalan Peker’in hala “yerlilik ve millilik” raconu kesme çabasının kifayetsizliği mensup oldukları ideolojinin “bağımsızlık” açmazını ortaya koyma açısından kendi içinde hayli sembolik.
Dönelim asıl mevzuya; Sedat Peker’in “helalleşme” dediği fakat daha ziyade çetrefilli bir pazarlığın nihai raundu öncesindeki taktik salvolar gibi duran son ifşaatlarına. Sedat Peker henüz bizzat “Tayyip Abisi”nin kendisiyle helalleşmeye başlamamış gibi yaparken aslında bugüne kadar üflediği hikayelerin Türkiye Cumhuriyeti’ni demir yumrukla yönettiği düşünülen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karizmasında içerde ve dışarıda ne derin bir çizik açtığını hepimizden daha iyi biliyor. Daha da iyi bildiği bir şey varsa o da Erdoğan kalibresindeki bir liderin karizmasının dışarda yediği çiziğin içerdekinden çok daha vahim sonuçları olabileceği. Küresel kokain ticaretinin Türkiye ayağını, Türkiye-Azerbaycan gardaşlığının arka planını, Suriye’ye giden silahları ve son olarak Sezgin Baran Korkmaz dosyasını resme sokması hep bu yüzden. Dünyanın önde gelen istihbarat örgütlerinin de dünya medyasının da dikkatini çekmeyi başardı bir kere. Ankara’dan başka bir sinyal almadıkça – ki bu şu noktada pek zor gözüküyor- bu hattan yürümeye devam etmeyi güvenlik supabı olarak görmesi şaşırtıcı değil.
Yukarda bahsettiğim arka planı unutmadan resme yeniden bir bakın.
Peker’in 6 Haziran videosunda Sezgin Baran Korkmaz dosyasını sadece husumete düştüğü İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu vurmak için açmış olduğunu düşünmenin saflık olacağını fark edeceksiniz. Zira uluslararası bir nitelikli dolandırıcılık vakasının göbeğindeki Sezgin Baran Korkmaz’ın dosyası, Ankara-Washington hattındaki henüz ellenmemiş mayınlardan biri olarak bir köşede duruyor.
İsminin baş harfleriyle anılan Sezgin Baran Korkmaz vakası etrafında bugüne kadar dönen tek tuhaflık Sedat Peker’in dile getirdiği “İçişleri Bakanı Soylu kendisini bakanlığa çağırıp hakkındaki tahkikat konusunda uyardı, bir an önce yurtdışına çıkması yönünde telkinde bulundu” şeklinde özetleyebileceğimiz iddiası değil.
Nitekim yakın tarih Korkmaz’ı devlet içinde koruyup kollayanlar her kimse kritik anlarda hep devreye girdiklerinin çarpıcı örnekleriyle dolu. SBK’nın mal varlığına el konulması için 30 Eylül 2020’de çıkartılan tedbir kararının kaldırılması için devreye giren kişi İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz'dı. Kendisi bu girişiminden kısa bir süre sonra Adalet Bakan Yardımcısı olarak atandı. Kendini muhalif diye tanımlayan medya kuruluşlarının pek çoğu o dönemde bu haberi, Hasan Yılmaz’ın Osman Kavala’nın ikinci iddianamesini yazan savcı olması nedeniyle bakan yardımcılığıyla ödüllendirildiği şeklinde yorumlarla duyurdu. Halbuki benim kulağıma gelen o atamanın aslında Beştepe’de kaşları kaldıran SBK hamlesi nedeniyle Hasan Yılmaz’a aktif savcılıktan el çektirilme hamlesi olduğuydu. Bu arada Hasan Yılmaz’ın SBK’ya yönelik tedbir kararını kaldırtmak için bizzat topa girdiği günlerde Berat Albayrak hala Erdoğan hükümetinin en kudretli bir iki isminden biri olarak hayatını sürdürmekteydi. Velhasıl Hasan Yılmaz’ın Berat Albayrak’la yakınlığı da Ankara’da herkesin bildiği sırlardandı.
Kurnazlığıyla nam salan SBK’nın devlet içinde tek bir kliğe oynamadığına, pek çok kurumda “müttefik” edindiğine yönelik rivayet zaten çoktu. O nedenle de bu vakayı yakından takip eden hiç kimseye Sedat Peker’in Soylu-SBK hikayesi akıldışı gelmedi. Öte yandan Berat Albayrak cenahıyla Süleyman Soylu’nun farklı gündemlerle de olsa kendilerini SBK’yı kollarken bulmuş olmaları da Ankara’da işlerin epeydir nasıl şirazeden çıktığını ortaya seren dramatik bir örnek.
Sonuçta mızrak çuvala sığmadı. 2020'nin son haftasında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülen soruşturma kapsamında Korkmaz'ın da aralarında bulunduğu SBK Holding ve alt şirketlerinde yönetici olan 19 kişi hakkında bir kez daha gözaltı kararı verildi. Karar çıktığında SBK zaten yurtdışındaydı. Olay ilk patladığında canlı yayınlara bağlanıp “ha döndüm, ha dönüyorum” diye taktik yaptı, ancak 6 aydır dönemedi. SBK’nın hala İsviçre’de olduğu biliniyor. SBK’nın ortakları Kingston kardeşler ise Utah Federal Mahkemesi’nde ABD Hazinesi’ni 511 milyon dolar dolandırdıkları iddiasıyla 417 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Dahası, Kingston kardeşler Washakie Yenilenebilir Enerji Şirketi üzerinden elde ettikleri 511 milyon doların en az 134 milyon dolarlık kısmını SBK’nın Türkiye ve Lüksemburg’daki şirketlerine gönderdiklerini kabul ettiler. ABD’de sürmekte olan bu davaya rağmen SBK’nın Avrupa’da nasıl elini kolunu sallayarak dolaştığı da ayrı bir muamma. Bu sorunun muhatapları ise Ankara’da değil Washington’da.
Öte yandan MASAK’ın 1,5 ay arayla birbiriyle çelişen iki ayrı rapor hazırladığı iddiasını SBK’nın avukatları gündeme getirmişti. Sedat Peker’in geçen haftaki çıkışından sonra edindiğim bilgiye göre SBK dosyasına dair asıl kapsamlı soruşturmayı MİT yürütüyormuş. Rivayete göre Süleyman Soylu’nun SBK’ya uçurduğu “tahkikat” bilgisi de buymuş. MİT’in SBK’nın yurtiçi ve yurtdışı faaliyetleriyle ilgili bir rapor hazırladığı, bu raporun sümen altı edilmesi için bir takım siyasi baskılara maruz kaldığı da kulağıma gelenler arasında. MİT raporunun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne konulup konulmadığını konusunda ise bir bilgiye ulaşamadım.
Daha önce de yazmıştım, SBK dosyasının henüz gün yüzü görmemiş pek çok skandalı daha kaldıracak yeri var. Cumhurbaşkanı Erdoğan uzun zamandır beklediği Biden randevusuna arka arkaya ortalığa dökülen ve her birinin ucu kendi hükümetinin bir yanına bulaşan iki aylık skandal serisinin içinden çıkıp gidecek. Brüksel'deki NATO zirvesinde sadece ABD Başkanı Joe Biden’ın değil Cumhurbaşkanı Erdoğan'la el sıkışan tüm liderlerin kafasının arkasında aslında tek bir soru olacak. Erdoğan’ın siyasi kariyeri 2023’e kalmadan sona erecek olabilir mi? Zira Türkiye ile oturulacak bütün uzun soluklu pazarlıkları bu sorunun yanıtına göre kurgulamak isteyecekleri aşikâr.