Bir dünya lideri düşünün; eş dostun, elalemin dikkatle izlediği. “Dünya beşten büyüktür” diyerek BM Güvenlik Konseyi’nde koltuk arıyor, büyüklük taslıyor. Ama uluslararası alanda yerinin ne kadar küçüldüğünün de farkında. Donald Trump’da bulduğu ‘liderden lidere’ ilişkiyi Joe Biden’la da yakalayabilmek için aylarca Rusya’nın sinir telleriyle oynuyor. Rus karşıtlığında başı çeken Ukrayna ve Polonya ile askeri ilişkileri derinleştiriyor. Donbas ve Kırım’a karşı Kiev’in hizmetine damadın fabrikasından insansız uçak sunuyor; Kırım’ın Rusya’ya katılma kararını tanımadığını meydanlardan BM kürsüsüne kadar her yerde dillendiriyor, Kiev bile bu kadarını yapamıyor. Kırım’daki Duma seçimlerinin meşruiyetini sorguluyor. Rusya’nın bunu toprak bütünlüğü ve egemenliğine saldırı olarak gördüğünü bile bile. Hatta Rusların da Türkiye’nin etnik fay hatlarına el atabileceği uyarısına aldırmadan!
New York’a giderken, Biden’la Haziran’daki ilk görüşmesinde pek çok konuda mutabık kaldığını söyleyerek Amerika ile ortaklığı parlatıyor. New York’ta Biden’dan randevu alamayınca dönüşte demediğini bırakmıyor, ortaklığı paralıyor. Dostane değil hasmane ilişkiden söz ediyor, gidişatın hayra alamet olmadığını vurguluyor.
Sırada çalınacak kapı da belli: Rusya. Kış kapıya dayanmış, doğalgaz kontratlarının süresi dolmuş, piyasada fiyatlar tırmanışa geçmiş, Türkiye’nin ihtiyacı 60 milyar metreküpe çıkmış ama nasıl bir akıl tutulmasıysa Amerikan kapısında hâlâ Rusya’yı döven bir Erdoğan görüyoruz. Bu sefer mecburen Vladimir Vladimiroviç Putin’e dönüyor, "Rusya ile ilişkilerde şu ana kadar herhangi bir yanlış görmedik” diyor. Putin’in Rus savunma sistemlerini Türkiye’ye satarak NATO’ya attığı golün tekrarı için de pas veriyor; “Bizim için S-400 işi bitmiştir, geri adım mümkün değil” diyor.
***
İki büyük gücü birbirine karşı kullanarak stratejik avantajlar yakalama taktiklerinin her iki muhatabın masasında biriktirdiği yükler büyük. Her iki muhatap da ceza kesmeye muktedir. Dün Erdoğan ile Putin arasında Soçi’de kurulan masanın yükü de ağırdı. Resmi olarak gündemde Suriye, Karabağ Ateşkes Anlaşması, Libya’da seçimler, Afganistan’da Taliban yönetimiyle ilişkiler, ikinci S-400 paketi, savunma alanında ortak üretim önerileri, doğalgaz anlaşmalarının yenilenmesi, devam eden enerji projeleri vardı.
Moskova’nın kırmızı çizgilerinde raks eden hamlelerle ilgili Putin’in ne dediğini bilmiyoruz. Kremlin sözcüsü Dmitri Peskov öncesinde “Kırım, Soçi’de ele alınmayacak, Türkiye’yle bu konuda konuşulacak bir şey yok” dedi. Bu, Rusların ‘ulusal mesele’ saydığı konulardaki devlet tutumunu yansıtan bir açıklama.
Erdoğan elini o kadar zayıflatarak gitti ki Putin muhtemelen dostane ve hasmane uyarılarda bulunma gereği bile duymadı. Ona düşen muhatabının çaresizliğini stratejik kazanımlara çevirmek. Amerikalılarla bozuşarak kapısına gelmiş bir liderle diyaloğu uzatmanın soğukkanlı Rus diplomasisinde yeri olmalı. Sorunlar baki olsa da. Bu esneklik aradaki sorunlarla ilgili Rusların sürekli alttan alacağı ya da üzerine soğuk su içecekleri anlamına gelmiyor. Tam bu noktada Peskov’un Türkiye ile Ukrayna arasındaki askeri işbirliğinin Rusya için önemli olup olmadığı sorusuna “Çok önemlidir. Rahatsızlık duyuyoruz. Ukrayna'da iç çatışma var, bu silahları Ukrayna'nın sivillere karşı kullanmasını arzu etmeyiz” dediğini de ekleyelim.
***
Peskov görüşme öncesi “İkili ilişkilerin başlamasından bu yana en kapsamlı gündem olacak” diyerek öylesine bir çerçeve çizdi ki Soçi buluşmasının 5-6 saatten az sürmeyeceğini sandık. Bir de en büyük diplomasi olayında dışişleri bakanları yoktu. Savunma bakanlarının olmaması da bu tür bir görüşmenin tabiatına aykırı. Erdoğan baş başa olmasını istemişti. Mütercimler olmadan görüşmek de isterdi ama mümkünatı yok. Çeviriyle birlikte görüşme 2 saat 45 dakika sürdü. Ortak basın toplantısı da düzenlenmedi. Öngörülmediği söylendi. Belli ki hazırlık görüşmelerinde gündemdeki mühim konulardan birinde el sıkışmayı mümkün kılacak ilerleme olmadı. Zaten Peskov da herhangi bir anlaşma ya da belgenin imzalanmayacağını söyleyerek beklentiyi aşağı çekti. Beklentiyi yükselten Erdoğan’dı.
Peki bu zaman zarfında doğalgaz pazarlığı nasıl gitti? En uygun koşullarda yapılmamış pazarlık zemheriye 5 kala nasıl gidebilir ki!
Suriye’de tarafların çatışan pozisyonlarında bir değişiklik oldu mu? Erdoğan Suriye konusu sorulunca Putin’le önemli bir karara varacaklarını söylemişti. O karara ne oldu? İdlib’de mutabakatların gereğini yerine getirme konusunda Erdoğan’ın inadı kırıldı mı? Bütün bahisler Putin’in 5 Mart 2020 Moskova Mutabakat Muhtırası’nın gereği olarak M-4 yolunun açılması konusunda Erdoğan’ı bunaltacağı ve istediğini alacağı öngörüsü üzerineydi. Sonuç? Sahayı izleyerek göreceğiz.
S-400’ün ikinci paketi konuşuldu mu? Erdoğan’ın savunmada ortak üretim fikrine Putin ne dedi? Ruslar birincisine eyvallah, ikincisine bakarız diyor. Ama Biden’e kızgın olsa da Erdoğan’ın yaptırım tehdidine meydan okuyacak kadar ayakları sabit değil.
Libya’dan milisleri çekme konusunda Berlin 2 Konferansı’nda sağlanan sözlü mutabakatın üzerine konulacak yeni bir şey var mı?
Karabağ ateşkesi uyarınca Nahçıvan koridorunun açılması için Rusya inisiyatif alacak mı? Altılı platform önerisine ne oldu? Erdoğan, Rusya’nın Kafkasya’da yeniden oyun kurucu olmasını sağladı, Putin de bunun tadını çıkartıyor. Kafkasya hamuru daha çok su kaldırır.
***
Çetrefilli konulardan herhangi biriyle ilgili ilerleme sağlansaydı müjde ve zafer havasından geçilmezdi. Erdoğan Twitter hesabından “Verimli bir görüşme gerçekleştirerek Soçi’den ayrıldık” derken Putin de konuğunu uğurlarken “Görüşme çok yararlı ve kapsamlıydı, temasta kalmaya devam edeceğiz" demekle yetindi.
İlişkilerin seyriyle ilgili barometre Suriye. İdlib bir süredir Türk-Rus ilişkilerinde gerilimler tavan yaptığında hesabın kesildiği yer. Soçi hazırlıkları sürerken Rusya, Erdoğan’ın elimine etme sözü verdiği İdlib’deki örgütleri bombalamakla yetinmeyip Afrin ve Fırat’ın doğusunda Türkiye destekli grupların bulunduğu mevzileri vurdu. Soçi’de yeni bir uzlaşma ya da rızalaşma çıkmasa da Rusya, İdlib’de baskıyı artıracaktır. Muhtemelen ilk etapta hedef M-4 yolunun temizlenmesi olacaktır. Erdoğan on binlerce cihatçının İslami emirlik oyunu oynamasına imkân veren askeri stratejiyi sonsuza kadar sürdüremez. Suriye krizine etki eden çevresel koşullar hızla değişiyor. Erdoğan da Rusya ile tersleştiğinde durumun kontrolden çıkacağını biliyor. Bu nedenle dün Soçi’de Suriye’de barışın Türkiye ve Rusya ilişkilerine bağlı olduğunu vurguladı. Martta yeni Amerikan başkanına kur yapma kabilinden Bloomberg’e yazdığı yazıda sergilediği tutumun tam zıddı bir itiraf. O yazıda “Biden verdiği sözleri tutarak, Suriye’deki trajediyi sonlandırmak ve demokrasiyi müdafaa etmek için bizimle birlikte çalışmalıdır” demişti. Suriye’de kalıcı çözüm için Batılı ortaklarından askeri, ekonomik ve diplomatik yollarla Türkiye'nin arkasında durmasını istemişti. Sahadaki Türk askeri varlığının “muhalefetin son kalesi” olarak tanımladığı İdlib’i koruduğunu savunmuştu. Şimdi Rusya ilişkilerin Suriye için de anahtar olduğunu söyleyecek noktaya geldi. Fakat Rusya belli maslahatlar gözeterek Türkiye’ye alan açan stratejinin getirilerini tüketti. Artık ABD-İsrail ekseni ve Arap ülkeleriyle geliştirdiği temasların neticelerini görürken statükoyu değiştirme fırsatını kaçırmak istemiyor. O yüzden İdlib’de Erdoğan’ın önceliklerini umursama gereği duymuyor.
Ruslar için daha kritik mesele Kırım, ikinci olarak da Ukrayna’da Rusların yaşadığı Donbas bölgesi. Rusya açıkça Erdoğan’ı “Kiev’in faşist ve militarist eğilimlerini kışkırtıp ateşe körükle gitmekle” suçluyor. Bu siyasetin olduğu gibi sürdürülmesi Türkiye’nin başına ciddi işler açabilir. Beklenenden çok kısa süren dünkü görüşme bir mutabakat muhtırası üretmese de pozisyon değişikliklerine yol açacak etkiler bırakabilir. Bunu görmek için de bakanlar düzeyinde devam etmesi muhtemel görüşmelere bakmak gerekecek.