“Kızıl Serçe”nin kahramanı Dominika’nın Bolşoy Balesi’nin
zirvesinden yuvarlandıktan sonra ‘serçe’ olarak yetiştirilmek için
gönderildiği okulun sert mizaçlı müdüresi Matron, “Soğuk Savaş
bitmedi, birçok parçaya ayrıldı” diyor öğrencilerine. Haksız
sayılmaz. Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra bile Rusya,
Hollywood için bir casusluk alanı, tehdit bölgesi olmaktan
kurtulamadı. Dönemin siyasal iklimi gereği daha çok terörist
grupların, tehlikeli silahları ellerine geçiren yapıların cirit
attığı (ya da Rusya tarafından kullanıldığı) tezi işlendi uzun
yıllar boyunca. Ama belli ki Rusya’nın ekonomik olmasa da askeri
olarak yeniden sahalara döndüğü, ABD hegemonyasına karşı yeni bir
çekim merkezi haline gelmeye başladığı günümüzde ‘Soğuk Savaş’
konsepti bir kez daha ısıtılıyor. Soğuk Savaş’ın istihbarat
savaşları, gizli kahramanları onlarca yıldır saklandıkları
deliklerinden çıkıyor, iki ülke arasındaki güç, hegemonya
mücadelesi beyazperdede bir kez daha arz-ı endam ediyor!
CIA AJANININ KALEMİNDEN
CIA’de 33 yıl çalıştıktan sonra emekli olan ve filme de adına
veren “Kızıl Serçe” romanını kaleme alan Jason Matthews, muhtemelen
Soğuk Savaş deneyimlerini de bu hikayenin içine katık etmiştir.
Filmin çekim hikayesinin beş yıl geriye gitmesi “O zamanlar Rusya
bu kadar etkili değildi. Suriye’ye de girip oyunu değiştirmemişti”
diye yorumlanabilir belki ama önemli olan elimizdeki filmin bugün
ne anlam ifade ettiği. Sadece Suriye’de oyunun yeniden kurulması
değil, Rusya’nın ABD seçimlerini manipüle ettiğine dair ciddi
kuşkuların olduğu bir zamanda “Kızıl Serçe”ye bakıp “Soğuk Savaş
Reloaded” demek yanlış bir yorum olmaz kanaatimce. Geçen yıl
izleyip Charlize Theron’a bir kez daha hayran kaldığımız “Sarışın
Bomba” da her ne kadar Soğuk Savaş’ın son döneminde geçiyor olsa da
bugüne köprü kurma vazifesi de görüyordu bir bakıma.
“Kızıl Serçe”nin güzel kadını Dominika Bolşoy Balesi’nin baş
balerini. Ama talihsiz bir kaza geçiriyor ve kariyeri bitiyor.
Parasız kalıyor, hasta annesine bakmakta zorlanıyor. İstihbaratta
üst düzey yönetici olan amcası tarafından ona bir şans sunuluyor.
Özel bir eğitimden geçtikten sonra daha çok çekicilik ve
cinselliklerini kullanarak rakip istihbarat örgütlerinin dikkatini
çeken ve bilgi toplayan serçe programına dâhil olması karşılığında
bu sorunların çözülmesi vaat ediliyor. Dominika’nın amcası Ivan’ı
canlandıran Matthias Schoenaerts’ın Putin’e özel olarak
benzetilmesi dikkatlerden kaçmıyor tabii ki.
Tabii mevzu istihbarat savaşları, karakterlerin birisi kadın,
diğeri erkek olunca Hollywood en az Türkiye kadar tutucu olmak
zorunda. Nihayetinde ortada bir gönül ilişkisi olacaksa CIA ajanı
erkek, KGB (şimdiki adı SVR) ajanı kadın olmalı. Amerikalı bir
kadının Rus casus tarafından baştan çıkarılması, ne münasebet!
Ruslar, her türlü pisliği yapmak, kendi ajanları dâhil önlerine
çıkanları kolayca harcamak, gerekirse işkence yapmak gibi bildik
tutumlarını devam ettirirken; CIA bir insan hakları örgütü gibi
çalışıyor. İçerideki muhbirlerinin hayatını kurtarmak için kendi
hayatlarını riske atmaktan, birisi öldüğünde oturup üzülmekten,
Dominika’nın ikili oynadığı ortaya çıkıp da kendi istihbaratı
tarafından yakalanınca onun için ağlamaklı olmaktan geri
durmuyorlar! Sanırsın Kızılhaç!
KURULAMAYAN ENTRİKA
Dominika ve CIA ajanı Nate’in birbirlerine bu kadar çabuk ısınıp
karşılıklı görevlerinin ne olduğunu anlatmalarını anlamasak da
kabul edelim de, ortadaki istihbarat bilgisinin ne olduğu, neden bu
kadar önemli olduğuna bir türlü vakıf olamıyoruz film boyunca.
Romanı okumadığımız için bilemiyoruz, belki orada vardır. Ama
kariyerine video klip yönetmeni olarak başlayan “Constantine,
2005”, “Ben Efsaneyim, 2007” ve son üç “Açlık Oyunları” filmiyle
hayli dikkat çeken Francis Lawrence’ın casus hikayelerinin
vazgeçilmesi entrika konusunda seyirciyi ikna etmekte zorlandığını
söylemek gerekiyor. Kendisinin de ifade ettiği gibi filmi
aksiyondan ziyade entrika üzerine kuruyor ama çoğu şey o kadar
öngörülebilir, öngörülemeyenler de şaşırtıcılıktan uzak olunca
elimizde fazla bir şey kalmıyor. “Sarışın Bomba”nın aksiyonunu
aramıyor değil insan haliyle…
Devam filmlerinin de geleceği ifade edilen “Kızıl Serçe”nin,
Soğuk Savaş casus hikayelerini yeniden ısıtmaktan öte bir iz
bırakacağını söylemek zor. Ne CIA tarafının kaygılarındaki
samimiyete, ne de Rus ajanların yaşadığı ikileme ikna olamadığımız;
“demokrasi savunucusu ABD, gaddar Rusya” cümlesine kadar
indirgeyebileceğimiz klişe bir sinema dilinin hakim olduğu ucuz bir
“Soğuk Savaş” filmi olarak tarihteki yerini alacaktır. Olan
Jennifer Lawrence’ın performansına olacak!

ORİJİNAL ADI: Red Sparrow
YÖNETMEN: Francis Lawrence
OYUNCULAR: Jennifer Lawrence, Joel Edgerton,
Matthias Schoenaerts, Charlotte Rampling, Jeremy Irons, Mary-Louise
Parker
YAPIM: 2018 ABD
SÜRE: 139 dk.