Sol güç toplamak için dışarı açılmalı

Gücü toplamak içe kapanmakla değil, dışarı açılmakla gelir. Bu anlamda “sol”un “politik” davranması bir yanıyla tehlikeler içerirken bir yanıyla da kendi hareket alanını genişletmesi anlamına gelir.

Abone ol

Türkiye,  Erdoğan marifetiyle saçma bir siyasi sarmala sokulmaya çalışılıyor. Erdoğan’ın siyaseti yeniden dizayn etmeye dönük perspektifi “yumuşama” politikası üzerinden formüle edildi. Aslında bu bir itiraf olarak anlaşılmalıdır, çünkü geçen sürecin sert bir niteliğe sahip olması kabulüne gelir, doğrudur da. Ancak bu adımı muhalefetin “göğsünde yumuşatıp” bir kontra-atağa geçebilmesi burada önem kazanıyor. Sanırım Özgür Özel'in yapmaya çalıştığı da böyle birşey. Nitekim görüşmelerden sonra tarafların değerlendirmeleri de bu yönde. Erdoğan “demokratlığını”  gösterdi, Özel, bu demokratlığın ne anlama geldiğini deşifre etti. Ancak, süreç beklendiği gibi devam ediyor.

SOL BERABER DAVRANMALI!

Sağ siyasetin müptezelliği kendini yeniden üretiyor. Sıkıştıkları siyasi pozisyonu tahkim etmeye çalışıyorlar. Çünkü siyasal İslamı genel kabul görmüş bir pozisyona taşımak onlar için elzem. Dolayısıyla, AKP karşıtı tüm sol muhalefetin kendi aralarındaki sorunları akılda tutarak, beraber davranma kültürüne sahip çıkmaları kritik bir eşik olarak görünüyor. Sürecin bu yönde işlemesini tahkim etmek ancak bu tür çabalarla mümkün olacaktır. Aslında Türkiye’deki sol hafıza bunu teyit etmiştir; ancak hayata geçirmek pek mümkün olmamıştır.

SOL MUHALEFET SÜRECE MÜDAHİL OLMANIN YOLLARINI BULMALI

Yapılması gereken asgari müşterekler üzerinden yeni bir konsolidasyona gidilmesidir. Ancak bu durum mevcut yapıların bir çoğu için kerhen yaklaşacakları bir süreç olarak görünmektedir. Bu aslında kendi varoluşlarıyla ilgili bir durum değil. Herkesin bildiği üzre genel muhalefetin küçük bir parçası olma pozisyonundan konuşuluyor. Bunun farkında olarak hem kendilerini konsolide etmek hem de genel muhalefete destek olmak siyasi mantığa en uygun tavırdır. Dolayısıyla, sol siyasi muhalefetin ileriye dönük kendi ajandasında sürece müdahil olmanın yollarını bulması gerekir. Bu elbette bir temennidir.

MAHİRLERİN DENİZLERLE DAYANIŞMASI YOL GÖSTERMELİ

Temenniden yaşanan deneyimlere geçelim. Deniz ve Mahir, farklı çizgide devrimci siyaset yapan iki lider. Deniz, darağacında Türk ve Kürt halklarının bağımsızlığına vurgu yaparak idam edilir. Mahir ve arkadaşları bunu önlemek için giriştikleri mücadelede Kızıldere’de katledirler. İbrahim Kaypakkaya’nın katledişine sonuç alacak biçimde kim sahip çıkabildi? Çıkılamadı çünkü, onların gösterdiği bu ölümüne  dayanışma daha sonraki süreçte gerektiği gibi anlaşılamadığı için sol, sürekli bir ayrışma psikolojisiyle yoluna devam etti ve aslında 12 Eylül darbesinden önce kendi sonunu hazırladı.

1980’DE DAYANIŞMANIN KOŞULLARI DA DARBE ALDI

Elbette darbeden sonra dram ve direnişler yaşandı. Ancak, maalesef  mevcut pratik ve ruh hali sonraki kuşaklara gerektiği gibi ulaştırılamadı. Bu durum elbette tek başına sosyalistlerin ve/veya devrimcilerin hatası değildi. 1970’lerin sonunda başlayan dünya ölçeğindeki neo-liberal dönüşümün sağladığı olanaklarla, devletlerin hareket kabiliyetini ve olanaklarını genel olarak işçi sınıfı aleyhinde her alanda sınırsız genişletmesiyle doğrudan ilgiliydi. Bu anlamda dayanışmanın koşulları da önemli darbe almıştı.

GÜÇ TOPLAMAK İÇİN DIŞARI AÇILMAK GEREK

Bugün nihayetinde AKP iktidarı ile başbaşa kalındı ve AKP iktidarı yirmi küsür yılın sonunda, genel olarak topluma özel olarak da sol’a, rol çalarak büyük bir zarar verdi. Gelinen aşamada siyaset denkleminde sosyalistlerin adı geçmiyorsa, bunu yeniden düşünmek gerekmez mi? Gücü toplamak içeriye kapanmakla değil, dışarıya açılmakla gelir. Bu anlamda “sol”un “politik” davranması bir yanıyla tehlikeler içerirken bir yanıyla da kendi hareket alanını genişletmesi anlamına gelecektir. Koşulsuz değil elbet, ancak CHP’nin AKP karşısındaki muhalefetini desteklemesi toplumla yeniden ilişki kurmasını da beraberinde getirecektir. Ancak CHP’nin yüzünü sağa değil sol’la dönmesi bu zemini hazırlayabilecektir.  

* Prof. Dr. (E.) Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü