İnsanların siyasi tercihlerini ve ideolojileri tasnif etmede kullanılan en yaygın şablon sağ ve sol ayrımıdır. Peki sağ nedir, sol nedir? Bunlar neyi temsil ederler ve aralarında ne tür bir ilişki var?
SAĞ HER ZAMAN SOLDAN ÖNCE GELİR
İnsan sağ olarak doğar, sol olarak ölür. Tarihte de önce ortaya çıkan sağdır. Ancak sağın temel özelliği kendinden gafleti olduğundan sağın varlığının farkına varılması ancak solun ortaya çıkması ile mümkün olmuştur. Çocuk (id) büyüyüp buluğ çağına girmiştir (buluğ çağı bir nevi akıl çağıdır). Yani organik sırası itibariyle önce sağ sonra sol gelir. Sağın suretini ortaya çıkaran, ona bir tepki, bir tahdid olarak doğan sol’dur. Solun aynasında sağ görünür hale gelir. İş yapmada da sağ her zaman soldan önce gelir. Sağ inşaat yapar, sol dev(i)rim. Sol ancak sağın inşa ettiğini devirir. Devrim tutkusunun elbette meşru bir nedeni vardır: Çünkü bina yamuktur: Ruhsatsız ve çoğu kez insafsızdır.
SAĞ İNSANIN MİDESİDİR, SOL İNSANIN VİCDANI
Aç ayı oynamaz. Aç insan paylaşamaz. Midesiz hayat olmaz. Nefis ve mide sağın payına, farkındalık ve felsefe ise solun payına düşmüştür. Minerva’nın baykuşu tarihin “üzerine” düşündüğü için konacağı bir tarihe ihtiyaç duyar. Sol, sağın yaptığı tarihin yani tarih-yapımının eleştirmeni ve yapı-sökümcüsüdür. Sosyalizm, modern benlik formu olarak liberalizmden sonra ortaya çıkmış (ve benliğin kolektif tezahürlerinden biri olan ulus formuyla yer yer rekabet eden) bir “düşünme” hali, bir etik kaygıdır. Sol muhalefetini yaparken, sağ çoktan iktidardır. Teoride şaheserler üreten sol, pratik bir bilme biçimi ve eylem olan siyasette her zaman sağın gerisindedir. O insafsız sürünün arkasından nal toplar. Sağ yapar, sol konuşur/eleştirir.
SAĞ OLMADAN SOL OLMAZ
Sağ olmadan sol mümkün değildir. Sağı olmayana sol haramdır. Sağı ortaya çıkmamış topluma sol bir ilaç değil zehirdir (ölüm orucudur). Solu ortaya çıkmamış bir sağ ise vahşiliktir, ilkelliktir. Sol, aç karına alınamaz. Ancak ve sadece sağın üstüne alınırsa ilaçtır. Sağı oluşmamış bir topluma sol geldiğinde sağ’altarak gelmek zorundadır (mesela, ezilen ulus milliyetçiliğinin olumlanma lüzumu böyle bir sol’luktur).
SAĞ ZEVKTİR, SOL ELEŞTİRİ
Sağ duygudur, sol fikir. Biri zevkten/duyumsamaktan serhoş iken diğeri düşünmekten/rahatsız olmaktan bedbahttır. Bu nedenle sağda şiir ve türkü çıkar, solda ise fikir ve analiz. Sağ bencil bir nefsi ve hükmetmeyi temsil eder. Sol ise tadil eden bir eleştiri olarak adalet ve diğergamlığı. Onun için sağın sloganı “bırakın” (kendilik ve serbestlik) iken solun sloganı “adalet” (paylaşım ve eşitlik)tir. İkisinin da bundan maksadı özgürlüktür. İlkinde ben veya biz'in önündeki engeller kaldırılmaya çalışılır (çoğu kez hoyratça da olsa). Ve bu hak’tır. İkincisinde herkesin arasındaki engeller kaldırılmaya çalışılır (çoğu kez ütopik de kaçsa). Bu da adalet’tir. Serbest olmayandan paylaşım beklemek hatadır. Serbest olup paylaşmayan insaniyetten yeterince nasiplenmemiştir.
SAĞ HAYVANDIR, SOL MELEK
İkisinin toplamı insan ediyor. Antropolojik olarak sağ, insanın hayvaniyetini (duygularını, çıkarlarını, hayatta kalma güdüsünü) sol ise melekiyetini (aklını, türleşme, evrenselleşme temayülünü) temsil eder. Meleklikten hisse almamış bir insan (klasik felsefedeki anlamıyla) bir azgın hayvan gibidir. Kendinin farkında değildir. Öz-bilinçten yoksundur. Masum olduğunda bile en fazla bir çocuk gibidir. Hayatı sever. Yaşamak için yer, avlar, biriktirir, savaşır. Hepsinde masum olduğunda bile sadece yabanidir, yontulmamıştır. Hayvaniyetten hisse almamış bir insan ise bir melek gibidir. Melek olmak insan için bir başarı değil bir kayıptır, zayiattır. Fazlaca farkındalıktan kendi’sini unutmuştur. Dünyalı değildir. Yani bu dünyada yeri yoktur. Hayatla irtibatı kopmuştur. Her yerde olduğundan hiçbir yerdedir.
SAĞSIZ SOL, SOLSUZ SAĞ
Hayvaniyetsiz bir insan (melek), insanlık için tehlikeli bir manastır idealidir. İradeye/günaha, mülkiyete izin vermediği için totaliter olmaya mahkumdur. Melekiyetsiz bir insan (hayvan), insanlık için faziletsiz bir bencillik ve itiş-kakış olacağı için duyarsızlık ve barbarlık üretmeye mahkumdur. Sadece sağ veya sadece sol ısrarlar insaniyette indirgemeciliktir. Sağdan ve soldan toplama kamplarında ve totaliter rejimlerde insanlar insan olamaz, hayvan veya melek olurlar (günahsız ve sorumsuz).
SAĞ İFTARDIR, SOL ORUÇ
Edecek iftarı olmayana oruç haramdır. Habire yiyene oruç farzdır, fazilettir. Bir topluma (mesela Kürtler) sahursuz, iftarsız oruç tutturmak zannedildiği gibi bir adalet diyeti değil ölüm orucu yaptırmaktır. Bir sağa sahip ve bu yüzden mideleri dolu olanlar, şabloncu bir cehaletten veya muhatabın durumunu anlamaktan uzak imtiyazlı bir gafletten dolayı böyle ilk bakışta erdemli görünen reçeteler sunabilirler. Fakat açlık sınırında olan muhatapların, onlara fazilet/sevap diye zengin orucu tutturan bu hatayı farkedip ölüm meleğine davetiye olan bu yanlış ve tıbben haram orucu terk emesi gerekir. Bir birey veya toplum kendileri için neyin iyi neyin kötü olduğunu düşünecek reşitlik ve sorumlulukta olamıyorsa, o zaman yarım doktorların iyi niyetli yetersizliklerine müstehak kalır.
SAĞ HAKİMİYETTİR, SOL ADALET
Bir yerde hakimiyet yoksa orada adalet’e yer olmaz. Adalet ancak hakimiyeti tadil eder. Anarşi hakimiyetin yokluğu olduğu için insanları düzlemesine rağmen bir adalet formu değildir. Sadece (hakimiyet noktasında) bir suçsuzluk/doğallık halidir. Çarşı-esnaf diliyle söylersek, bir dükkanda tadilat yapabilmen için önce bir dükkanın olması lazım.
SAĞ KÖYLÜDÜR, SOL ŞEHİRLİ
Elbette ikisi de şehirde doğar. Ancak köye nispetle şu söylenebilir: Sol, köye dönmek isteyen şehirlidir; sağ, şehri fethetmek isteyen köylü. Solun hayali olan komün, şehrin trafik kurallarından/eğitiminden/askerlikten geçtiği için marazlarından arındırılmış köy kahvesi yahut insan cemaatidir. Sağın tecrübesi ise şudur: Köydeki imkanların sınırlılığından çıkıp şehrin faziletine (“artı değer”ine) girmek, “mal”ı (ihtiyaçtan fazla) götürmek.
İNSAN SAĞCI VEYA SOLCU OLMAK ZORUNDA MIDIR?
Değildir. Olayları sadece sağ-sol ikiliği üzerinden anlamak bir kolaylık ve kolaycılıktır. Herkesi öyle davranmaya davet etmek ise naiflik. Fikirler ve özgürlükler yerine etiketler ve bu kategoriler üzerinden insanlara muhatap olanlar kendi ezberlerinin dışına çıkma imkanını ıskalamış olurlar. Tarih formüllere göre akmaz. Düşünce, kamplara mahkum kalamaz. Elinde mutlaklaştırılmış teorilerle yürüyenler, bir yere varamadığı gibi eleştiriye de tahammül edemez. Teori, düşünmenin sonucudur, onu tutan hapishanesi değil. Bu yüzden, hapishanedekilerin teorilerine itibar etmemeli.