Aklın bir seviyede, bir tür cömertlikle ilgili olduğunu, uzun zamandır içten içe hissederdim; bir başkasının iddiasının, bizim çıkarlarımıza ve arzularımıza ters düştüğü anlarda bile, doğru ve adilane olduğunu kabul edebilme yeteneğimiz, cömertlik tarafından sürekli beslendiğini varsayıyorum. Makul, akla yatkın olanı benimsemeye yatkınlık, bu manada kupkuru bir hesabı değil, cesaret, gerçekçilik, adalet, tevazu ve gönül zenginliğini içerdiğini idrak ediyorum. Çünkü nesnelliğin, başka şeylerin yanı sıra, ötekilerin gerçekliği karşısında, merkezsiz bir açıklık anlamına geldiğini, söylemek gerekir.
Yukarıdaki başlık bir cümle olarak, sevgili dostum Hasan Belli’nin kaleminden çıkınca, her şeyden önce aklımı ve nesnelliğini gözden geçirme ihtiyacını duydum. Çünkü sevgili dostum hem çok akıllı bir entelektüel hem de beni birçok konuda etkilemeyi başarabilen biri. O nedenle, onu ve bu cümleyi ciddiye alıp üstünde düşünmek farz oldu. Ayrıntılara girmeden önce, hemen ifade etmeliyim ki, ben dostum gibi düşünmüyorum. Bana kalırsa ve eğer ben öyle söyleyebilirsem, son 30 yılda futbol inanılmaz gelişti, güzelleşti ve deyim uygunsa kendi Rönesans’ını kusursuzca yaşadı.
Geleneksel algıya göre, futbol oyun pratiğinde hücumun yetenek ve estetiği, savunmanın da aklı temsil ettiği ileri sürülür. Eğer bu doğruysa denklem orantısızdır; yeteneğe karşı akıl. Akılın yeteneği battal ettiği iddiası bana rasyonalitenin aşırı tepkisi gibi geliyor. Bir yerlerde Derrida’nın dediği gibi "bir şeyi vurguladığınızda, aşırı vurgulamış olursunuz". Bana kalırsa, "yetenek" denilen şey aklın istismarından başka bir şey değil; daha doğrusu özgürlük için aklın istismarıdır burada söz konusu olan. Yeteneği inkar ettiğim, yeteneğin bir palavradan başka bir şey olmadığına inandığım sonucu çıkmasın; hayır, ben yeteneğe inanıyorum, bir farkla, doğuştan gelen yetenek bana pek inandırıcı gelmiyor. Anne rahminden kopuşla birlikte hepimiz bir takım biyolojik farklılıklarla doğarız. Söz gelimi kimimizin ses telleri daha iri tınıdır. Ama bu tınılar üstünde uzun zaman çalışmadan oradan bir yetenek çıkarmak imkansızdır. Demem şu, yetenek doğuştan filan gelen bir şey değil, çok çalışarak, bedenimizin arzuladığımız işi yapmak üzere aldığı form halidir.
Futbol oyununun en temel prensibi kaleyi korumaktır. Zaferin başka bir garantisi yok. Futbol tarihinin başlangıçlarında, herkes çılgınca karşı kaleye gitmek istiyordu. Bütün taktik ve stratejiler hep karşı kale baz alınarak tasarlandı. Ama kısa sayılmayacak bir sürede, bunun yanlış bir öngörü olduğu anlaşıldı. Tahminen bu boşuna zaman kaybı yüz elli yıl kadar sürdü. Önce Hollandalılar, iki kale de eşit öneme sahiptir fikrini keşfettiler. Ve buna "total futbol" adını verdiler. Bu oyuna inanılmaz bir zenginlik ve seyir keyfi kattı. Sonra İspanyollar karşı kaleye en hızlı gitmenin yolunu karşı preste, yani topun en kısa zamanda kazanılmasına bağlı olan bir oyun sistemi inşa etti.
İşte bu buluş, her şeyi tepe taklak etti. Zaten doğasında çok fazla kaotik unsur barındıran bu oyun, kelimenin tam anlamıyla zıvanadan çıktı. İspanyolların, topu çabuk kapma stratejisi, hem topla oynama zamanı tanımıyor hem de çakılı alanları bir sel gibi akışkan hale getiriyordu. Bu durum, panzehiri bulununcaya kadar oyunu tek taraflı hale getirdi. İşte sevgili dostumun ‘’ son 30 yılda futbol izlenemez hale geldi’’ dediği şey bu sanırım. Ama sevgili dostum, sanırım detaylara yeterince dikkat kesilmediği için, bu talihsiz cümleyi kurma rahatlığını gösterdi.
Oysa İspanyol’ların buluşu, futbol pratiğine, sadece hücum katkıları sağlamadı, hücumdan daha çok ve kesinlikle savunmayı mükemmelleştirdi. Zaten topu bir an önce kapma eylemi savunma refleksinin ana omurgasıdır. Kusursuz savunma yapmayı bilmeyenler topu bir an önce rakipten çalamazlar. Ama onlar bu işi bir hücum örgüsü içinde yaptıkları için kafalar karışıyordu. Rakipler bu kafa karışıklığını önlemek için önce yirmi metre geri çekildiler ve bloklar halinde savunma yapmayı öğrendiler.
Sonra Klopp adında bir Alman, savunma ve hücumu "anlar" biçiminde tasarlayıp, herkesin iflahını kesecek bir atletik nitelik eşliğinde, karşı presi organize edince, İspanyol tarzının panzehiri de bulunmuş oldu.