Kimi akımların, sadece kültürel değil toplumsal karşılığı olanların paylaşılmaktan ve bir zamana denk gelmekten kaynaklı derin bir anlamı var. Anlamı çok sık kaybettiğimizden midir nedir, ayağımın altına zemin olmasa da içimde hissettiğim boşluğa ses vermeye talip olanları çok yâd eder oldum. Nirvana ve solisti Kurt Cobain’in, grunge’ın dehlizlerinden bir kez daha su yüzüne çıkması da muhtemelen bu yüzden.
O günü elbette hiç unutmadım. Fulya kokulu mis gibi bir bahardı. Üniversite yılları… Amfilere girmenin ayıp kaçacağı denli güzel bir gün. Çimlere uzamış, sırtımı toprağa, ruhumu gökyüzüne vermiştim. Müzik eşliğinde. Yanımda Nirvana vardı. Kulağım Kurt Cobain’in çığlığı ve fısıltısıyla değiştiremediğim gerçeklerin uzağında kendi dünyama dalmıştım. Yeryüzü ve gökyüzüyle bir olmaya.
Ama hayat tuhaf işte. O günün akşamı eve geldiğimde, televizyon ekranlarında biraz önce sesi kulağımda olan adamın ölüm haberi vardı. Kendini av tüfeğiyle vurmuş, bedeni günler sonra Seattle’daki evine alarm sistemi yerleştirmek için gelen bir elektrikçi tarafından bulunmuş. Adli tıp raporunda ölüm tarihi 5 Nisan 1994 olarak açıklandı.
Öylece kaldığımı hatırlıyorum. Günler ve gecelerce. Sadece tavanı izleyerek. Ona müzisyenliği dışında ne anlamlar yüklemiş olduğumla, kendi boşluğumla yüzleşerek. Tek bir ses çıkaramadan. Ağlayamadan.
Fikriyle oynamadığım bir ölüm değildi elbet. Cobain’i yakından takip edenler için tehlike işaretleri çok önceden aşikârdı. Ama ölüme hele de intihara hazır olmak diye bir şey yok. Hiç olmadı.
YERSİZ YURTSUZLUK
Bir insanı kamuda paylaşılan hikâyeleri üzerinden değil ancak kendi sözleriyle tanıyabilirsiniz. O da işte, hayal gücünüzü ve kendi hayat tecrübelerinizi devreye sokup boşlukları doldurarak. Verili bilgilere göre Kurt Cobain’in 1967’de Aberdeen’de başlayan hayatının ilk kırılma noktası, anne-babasının kendisi 8 yaşındayken boşanmaları oldu. Boşanmanın kendisi değil, sonrasında küçük bir çocuğa ve zamanla isyankâr ergene dayattığı o yersiz yurtsuzluk hissiydi asıl mesele. Annenin hayatına giren dayakçı sevgili, babanın evlendiği üç çocuklu yeni eş, anne-baba evlerinden kovuluşu, bütün bunlar sonunda köprü altında ya da arkadaş evlerinde gecelenen yıllar. Müzik ve resim sığınağıydı. Kimsenin koşullarına göre değişmeyecek ve hep kendisinde kalacak olandı.
Küçük gruplarla başlayan ilk kayıt denemeleri, gitar ve vokalde Kurt Cobain, bas gitarda Krist Novoselic ve bateride Dave Grohl buluşmasıyla Nirvana’ya evrildi. 1989’daki ilk albümleri ‘Bleach’i çıkaran grup, asıl büyük çıkışını 1991’de DGC Records’tan çıkan ikinci albümleri ‘Nevermind’ ile yaptı.
Albümden çıkan ilk şarkı ‘Smells Like Teen Spirit’i ilk dinlediğim zamanı da elbette hiç unutmam. Sürekli tekrarlanan ve kalbinizle birlikte çarpan ağır ritim kalıpları, yalın melodisi, mıh gibi kafaya kazınan nakaratları, distorte gitar bölümleri ile çarpmıştı beni. İnsanı müptela eden bir yanı vardı bu şarkının, tekrar tekrar dinlemek ve o videodaki gibi bedeninizi özgür bırakıp içinizden geldiğince savrulmak sallanmak istiyordunuz durmamamcasına. ‘Her neyse, boş ver’ diyordunuz hayata.
Basık bir basketbol salonu, ponpon kızlar, çıldırmış dinleyiciler, süpürgesine dayanmış yılgın temizlikçi ve durmadan bize doğru yaklaşıp uzaklaşan Kurt Cobain… Koca bir can sıkıntısının infial sesiydi duyulan. Ama herhalde kimseler billboard’da Michael Jackson’ın milyon dolarlık albümünü tahtından indirecek rakamlar beklememişti bu gruptan. O beklenmediklik grubun hem nimeti hem laneti oldu.
Nirvana bu akıl almaz başarı sonrası grunge müziğin lideri ilan edilirken, merkez Seattle’dan Pearl Jam, Alice in Chains ve Soundgarden’ın da geniş kitlelerle buluştuğu bir akımın önünü açtı. Ancak sonrasında hep bir ‘Nevermind’ gölgesi grubun üzerinde dolaştı durdu. ‘Incesticide’ adlı derleme albüm sonrası ‘In Utero’ yeni deneylere kapı araladı. 1993’te MTV Unplugged’da unutulmaz bir konser verdiler. Kendi parçalarının yanı sıra David Bowie, The Vaselines, Leadbelly ve Meat Puppets gibi sanatçıların parçalarını da yorumlayan Kurt Cobain, havlanmış açık yeşil hırkası, yüzünü kapatan sapsarı saçlarıyla belleğimize kazındı. Bugün hâlâ onu en çok bu haliyle görürüm karşımda. Bu konser aslında akustik ve yaylı ağırlıklı bir dönemin müjdesini veriyordu. Cobain’in intiharı, o müjdeyi de gerçekleşemeyen bir ihtimal olarak bıraktı.
ÇABAYLA YAŞAMAK
Kendi kuyularının içine düşmeye çok küçük yaşlarda başlamış Kurt Cobain için şöhret ve kitlenin hissettirdiği dehşeti, tahmin etmek güç değil. Hiçbir şey olmak isterken bir imgeye ve hatta simgeye dönüşmek. Ve sürekli çabayla yaşamak. Muhtemelen psikosomatik olan ve bir türlü tam anlamıyla tedavi edilemeyen akut mide ağrılarını dindirmek için eroin kullanacak hale gelen genç bir adam. “Yıllarca uyuşturucu bağımlısı olmakla suçlandım. Oysa berbat mide ağrıları çekiyorum. Herkes beni bir köşede tek başıma hasta ve ümitsiz bir halde oturmuş halde görüyordu. Bu durum, mide ağrılarımla cebelleşiyor olmamdandı; yediklerimi kusmamaya çalışıyordum. İnsanlarsa bana baktığında keş olduğumu düşünüyorlardı” diye dert yanmıştı bir keresinde. Sayısız bağımlılık tedavisi, kendisi gibi ünlü Hole grubunun solisti Courtney Love’la yaptığı akıllara ziyan evlilik ve bir bebek. Velayeti devlet tarafından sürekli ellerinden alınmaya çalışılan bir bebek…
Zamanda zıplayasım var bu noktada. 2015’te Kurt Cobain’in kızı Frances Bean Cobain’in evlendiği haberini okumuştum. Hiç yaşlanmayan babanın bebeği artık genç bir kadındı.
Annesinin hamilelik döneminde de eroin kullandığı söylentileri, henüz iki haftalıkken sosyal hizmet görevlilerinin devreye girmesi, sonraki yıllarda babasından ve annesinden velayetin alınması, ailenin bebeklerini geri almak için verdiği mücadele, babasının kaybı sonrası annesiyle sarsıcı ilişkisi, hep peşindeydi. Ama bir yandan da ortada yoktu Frances. Düzene ve ataerkiye karşı radikal bir söylem ve öfkeli bir sound üzerine inşa ettiği imajını, ilerleyen yıllarda botokslu bir Hollywood dilberine eviren Courtney Love’a inat, bütün isyanını kamuya mal olmadan yaşadı. Tâ ki annesi onu Twitter üzerinden Nirvana’nın üyelerinden Dave Grohl’le yatmakla itham edinceye kadar. Frances şöyle seslendi dünyaya: “Genel olarak biyolojik annemin dedikleri konusunda sessiz kalırım, ama son tiradı tahammül edilemez bir hal aldı. Dave Grohl, bana platonik olma ötesi başka hiçbir biçimde yaklaşmadı. Tek eşli bir ilişkim var ve çok mutluyum. Twitter, annemi yasaklamalı.”
2015’in Eylül ayında uzun süredir birlikte olduğu müzisyen Isaiah Silva ile on beş kişilik küçük bir grup eşliğinde gizlice evlendiği kamuoyuna yansıdı. Isaiah Silva’nın nasıl da babasının o hiç bitmeyen gençlik haline benzediğini görünce gülümsemiştim. Nikaha çağrılı olmayan anne Courtney Love ise imajı adına Instagram’da paylaştığı genç ve yakışıklı model James Norley ile olan fotoğrafının altında şu manidar yorumu eklemekle meşguldü o sıralarda: “Bu hafta hiçbir önemli olayda ortalarda görünmediğimi düşünüyorsanız, durumu bir kez daha gözden geçirin. James Norley ile beraberdim! Hahaha...”
HAYATTAN DAHA BÜYÜK
Babasının o güzelim genç suretini belleğe kazıyan fotoğraflardan da, 90’lı yılların ruhunu yansıtan şarkılarından da kaçış olmadığını anlamak, aynı zamanda Frances’in büyüme hikâyesiydi: “Ondan kaçmanın mümkün olmadığını öğrendiğimde, on beş yaşındaydım. Arabaya bindiğimde bile radyodan karşıma çıkıyordu babam. O, hayattan daha büyük ve bizim kültürümüz ölü müzisyenler konusunu saplantı haline getirmiş durumda.”
Küçük Frances, babasını en son Exodus Recovery Center adında bir rehabilitasyon merkezinde ziyaret etmişti. Orada babasıyla beraber oynamışlardı. O da babasını son görüşü olacaktı.
“Çoğu zaman nihilist herifin tekiyim, bazen de çok kırılgan ve içtenim. Şarkılarım da benim gibi bu iki durumun bir karışımı. Benim yaşımdaki pek çok insan da benzer durumda zaten” demişti Kurt Cobain o zorlu yıllarda. Hayatını cehenneme çeviren o iki uzlaşmaz kutbu anlatıyordu aslında. Bir yanıyla insanları zerre umursamamak, onlardan adeta tiksinmek, diğer yandan yine de herkesin içinde saklı olan o iyiden, hayatından mucizesinden umudu kesememek.
Kurt Cobain, müzik de onu heyecanlandırmaz olana dek hep bu umuda tutundu. “Şarkı söyleme tarzımın yoğunluğu genelde karnımın üst kısmında toplanır; burası benim haykırdığım, hissettiğim, içimdeki her şeyin dışarı döküldüğü yerdir” demişti. Gerçekten de onun çığlığında, haykırışında hayvansı, göğüs paralayıcı bir yan vardır. Ve o aynı karın, size korkunç mide ağrılarıyla zulmediyorsa aslında kalenin içinden vurulmuşsunuz demektir.
Diğer pek çok şarkısı gibi Smells Like Teen Spirit’in de ‘cover’ları yapıldı. O tuhaf, absürt, anlamsıza kayan, bin bir yoruma açık şarkı sözleri bambaşka seslerden çoğaldı, kerelerce yankılandı
Silahları kuşan ve arkadaşlarını getir Kaybetmek ve rol yapmak pek eğlenceli
…
Işıklar kapalıyken, her şey daha az tehlikeli
İşte buradayız şimdi
Eğlendir bizi
…
En iyi yaptığım şeyde daha kötüyüm
Ve bu tanrı vergisi yetenekten dolayı kutsanmış hissediyorum
Küçük grubumuz hep varoldu
Ve sonuna kadar da varolacak
…
Ve neden tattığımı unutuyorum
Doğru ya, sanırım beni gülümsettiği için
Zordu benim için
Bulması zordu
Her neyse, boşver
İşte bu şarkıyı pek çoklarının yanı sıra benim için çok özel iki müzisyen de seslendirdi. Tori Amos piyanosu, Patti Smith akustik gitarıyla ve elbette biricik yorumlarıyla şarkıyı yeniden yarattı. Görece dingin ama dip dalga öfkeli, mizahlı, gel-gitli bu yorumlar sayesinde o infialin altındaki kırılganlık da elmas gibi parladı.
Kurt Cobain veda mektubunda “Bir zamanlar bir çocukken sahip olduğum hevesi yeniden kazanmak için biraz uyuşmaya ihtiyacım var” demişti.
Dilerim hep hakkı olan o hevesi, o huzuru bulmuştur. Biz mi?
Her neyse, boş ver.