Son başkan

Şimdi denklem biraz garip. İktidarsın ama MHP’ye ihtiyacın var. Devletin imkanları sende ama patates dolar kadar değerli. Karşında ana muhalefet partisi olarak CHP var diye sevinebilirsin ama HDP Ahmet Şık, Barış Atay ve KHK ile atılan akademisyen kadrosu ile mecliste. MHP ise sağlam olsa bile İYİ Parti'yi görmeden politika yapamayacak.

Önder Algedik oalgedik@gazeteduvar.com.tr

Seçimler bir buldozer gibi üstümüzden geçti. Halbuki kazanmamız lazımdı, anayasa değişikliğinin hakkı alınmalıydı. Öyle olmadı. Hiçbir seçim bu kadar adil olmamıştı. 700 milyar TL’lik devlet bütçesi, 3,5 milyon kamu çalışanı, koca bir kolluk gücü... Hepsi emri altındaydı. E tabii hakkıyla yüzde 52,5 oy alabildi. Ama kesin değil gibiydi. O yüzden meşhur anketçi sandıkların açılmasına bir saat kala anket açıkladı, 21’de bitecek seçim yasakları AA hazır olunca 18.45’e çekildi. AA ise tercihli sandık açıklama metodunu kullandı. Bu seçimin neresi adaletli idi ki bu kısmı adaletli olsun.

Ama neden bu kadar güç ve bu kadar sınırlı bir başarı? Tamam Demirtaş’ı hapse koydun ama onun ayda iki telefon konuşmasının birisini, avukat ziyaretlerinin tamamını seçime ayırması bile dert oldu. Yine de  sonuç yüzde 52,5! Demirtaş’ın bu şartlar altında aldığı 4,2 milyon oy ile Erdoğan’ın bu imkanlarla ile aldığı 26 milyon aynı mı? Ya da İnce, ya da Akşener, ya da Karamollaoğlu. (Tabii bu örneklere Perinçek girmez, onu geçelim.)

HORMONLU KAMPANYA

Karamollaoğlu seçim kampanyası için sadece 2, Demirtaş 4, Akşener ise 7 milyon TL toplamıştı. Muharrem İnce’nin 16 milyon TL’sine karşılık Erdoğan’un kullandığı kamu kaynakları yetmezmiş gibi 87 milyon TL bağış da aldı. Zaten elde 87 milyon TL var ama yetmiyormuş gibi devlet bütçesine neden ihtiyaç oldu? Bu kadar hormonlu bir kampanyanın sonu düşünülmedi mi? Bu kadar hormonlu bir kampanya belli ki bir şeyleri saklamaya çalışıyor.

Kaldı ki iktidar partisi ve adayının harcamaları ile seçimlerin maliyetinin 13 milyar dolar olduğu tahmin ediliyor.

Bu kadar hormon kullanımı belli deformasyonlara, zararlara yol açar. Belli ki dert büyük.

UCUZ DÖVİZ UCUZ İKTİDAR

2000’li yıllar dünyadaki para politikaları açısından ucuz dövizin yılları idi. Ama o dönem iktidar için de ucuz günlerdi. AKP 2002 seçimlerinde yüzde 34,3 oy ile 363 vekil kazanmıştı. Bir daha hiç bu kadar çok koltuk kazanamadı ve o dönemde meclise yerleşti. 2011’e kadar oy oranına göre çok çok fazla koltuğa sahip oldu. 2011’den sonra bu bir dengeye oturdu. Tam 7 Haziran 2015’te hem oy oranı (yüzde 40,9) hem de vekil sayısı (258 vekil) ve vekil oranı (yüzde 47) düştü, araya giren siyasi manevralar ve olmadık yerde patlayan bombalarla gelen seçim ile bu düşüş biraz ötelendi. 1 Kasım 2015’te her ne kadar 7 Haziran’a göre yükseliş yaşanmış olsa bile, AKP iktidarının zirve yaptığını, bu zirveden aşağıya dönüş olduğunu herkes görüyordu.

Nitekim Akşener meydanlarda bunu haykırdı ve “Her şey yolundaysa neden seçim kararı aldınız, her şey kötüyse biz sizi niye seçelim?” lafını tekrarlayıp durdu.

DEVLETİN PARTİSİ VE DEVLETİN PARASI

HDP’nin toplam seçim bütçesi 132,1 milyon TL, Millet İttifakı'nın ise 424,3 milyon TL. Cumhur İttifakı'nın ise 792,4 milyon TL ile sınırlı değil. Bu kadar harcamanın yanına 23 milyar TL’ye varan emekli ikramiyeleri 25 milyar TL’yi aşan emlak vergisi aflarını ekleyince ortaya farklı bir resim çıkıyor. İktidar 49 milyar TL, diğer partiler ise toplamda 1 milyar TL’den azını kullanıyor. Ama sonuç ne? Çok adil, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 52,5, milletvekili seçimlerinde yüzde 42,5 oy.

İKİ GEMİ DE SU ALIYOR

İktidarın bu kadar hormonlu bir kampanya yapmasının nedeni çok açık. Belli ki gemi su alıyor ve kaptan kendi hesabının peşinde. Bu hesaplardan biri ise gemileri ikilemek. Diğer gemi ne kadar sağlam bilinmez ama iki gemi ile gitmek zorundalar. O geminin kaptanı da yaşlı ve aksi.

Erdoğan ve AKP seçimin galibi olsa bile meclis seçimlerinde en çok kan kaybeden AKP. Yeni mecliste 50 vekil artışına rağmen AKP 24 vekil kaybetti. 1 Kasım 2015 seçimine göre ise oyu yedi puan düştü. MHP bir puanlık oy kaybına rağmen 7 Kasım’a göre vekil sayısını dokuz arttırdı.

Seçimin kazananı, doğal olarak, 7 Kasım’da olmayan ama şimdi 45 vekili olan İYİ Parti. HDP ise bir başka galip. İçerideki o kadar vekil, parti görevlisi, başkan adayına rağmen yıkılmadı ve bir puanlık artış (aslında 0,74) ile sekiz vekil arttırdı.

CHP ise üç puanlık oy kaybettiği için 50 vekillik artıştan sadece 12 vekillik bir pay aldı.

Bütün partiler 1 milyar TL bile harcamadılar ama iktidar 49 milyar TL harcayarak cumhurbaşkanlığını yüzde 52,5 ile kazandı. Mecliste ise aldığı oy sadece yüzde 42,5. Bu kadar para, bu kadar kolluk gücü, YSK kararı, manipülasyon vs’ye rağmen yanına MHP’yi almasa kazanamayacaktı.

Şimdi denklem biraz garip. İktidarsın ama MHP’ye ihtiyacın var. Devletin imkanları sende ama patates dolar kadar değerli. Karşında ana muhalefet partisi olarak CHP var diye sevinebilirsin ama HDP Ahmet Şık, Barış Atay ve KHK ile atılan akademisyen kadrosu ile mecliste. MHP ise sağlam olsa bile İYİ Parti'yi görmeden politika yapamayacak.

GÜNEŞ DOĞUYOR MU BATIYOR MU?

Büyün bunlar sizlere çok iyimser gelebilir. Size göre güneş batıyor ve karanlık bir dönem hepimizi bekliyor olabilir. Ama yönünüzü bilmezseniz, güneş doğuyor mu, batıyor mu bilemezsiniz.

Ama daha önemlisi ne biliyor musunuz? Sorunun ne kadar büyük olduğu değil, sizin ne yapacağınızı bilmek. Meşhur bir Afrika atasözü şöyle der:

“Afrika'da her sabah bir ceylan uyanır ve en hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa öleceğini bilir.

Afrika'da her sabah bir aslan uyanır ve en yavaş ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini yoksa aç kalacağını bilir.

Aslan ya da ceylan olmanızın bir önemi yoktur.

Önemli olan güneş doğduğunda ne olduğunu değil, ne kadar hızlı koştuğunuzdur”.

Belki de o gördüğümüz şey batan güneş değil, doğan güneş. Yoksa neden milyarca TL kamu kaynağı, milyonlarca kamu memuru ve kolluk kuvveti ile bir seçim kampanyası yapılsın ve sadece yüzde 52,5 alınsın.

Belki de hepimiz “Son Başkan” filminin setindeyiz… Ve kendi rolümüzü bilmiyoruz.

Belki de yapmamız gereken ceylan olduğumuza inanmaktan öte, koşup kazanabileceğimize inanmak.

Tüm yazılarını göster