Önümüzdeki başkanlık adayının ikinci tura kalma şüphesi
taşımayan adayı şimdinin Cumhurbaşkanı Erdoğan. Erdoğan on altı
yıldır ülkemizi yönetiyor ve bugün bile yeniyi, geleceği temsil
etme iddiasında. Muhalefet yeniliği ancak seçim tarihi 24 Haziran’a
konulduğunda denedi, çekingen tutumla.
Muhalefetin başlıca işi, yeni diye önümüze konulanın, pek de
bildik bir eski hatta köhne olduğunu göstermek. II. Abdülhamit’in
nesi yeni? Abdülhamit’in yenisi, 1908-13 arasının rengarenk
meşrutiyet meclisiydi. 1913 darbesi, cumhuriyet tarihimizde de pek
çok kez yinelenen eskinin ilkiydi. Tekrar günümüze dönersek,
istikamet Fransa tarzı parlamenter cumhurbaşkanlığı meydanı diye
yola çıkarılıp, adeta Rusya/Orta Asya tarzı yoz, nepotist,
demokrasisiz tek adam rejiminin bozkırında indirildik.
TBMM’de 23 Nisan’da söz alan HDP Eş Genel Başkanı Pervin
Buldan’a kulak verelim: “Kürtlerin yaşadığı bölgeler 1925-1950
arasında OHAL’le yönetildi. 1987’den 2002’ye kadar da OHAL
uygulanmıştır. Son iki yılı da sayarsak 50 yıldan fazla süre bu
coğrafya OHAL’le yönetilmiştir.” Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19
Nisan’da yedinci kez üç aylığına uzatılan OHAL’in “gerekirse
sekizinci ve dokuzuncu kere de uzatılacağını” 21 Nisan’da DEİK
Genel Kurulu’na hitabında vurguladı.
Erdoğan 13 Temmuz 2017 tarihinde benzer formatta yabancı
yatırımcılara hitap ederken ise “OHAL'in çok da uzak olmayan bir
gelecekte kalkması mümkündür" demişti. İşte şimdi 24 Haziran baskın
seçimlerine OHAL’de gidiyoruz. Bu duruma ana muhalefetin yanıtı 81
ilde oturma eylemiyle geldi, o da ancak. Öyleyse, OHAL’in yenide
hiçbir yeri olamayacağının altını kalınca çizmek ana kampanya
hatlarından biri olmalı.
CHP’nin İYİ’ye meclis yolunu on beş milletvekilini ödünç vererek
açması, aynı zamanda değindiğim oturma eylemi gibi ender yenilik
denemelerinden. Güneş Motel gibi tarih öncesi deneyimlere çaresizce
atıfta bulunan iktidar sözcülerine yanıt seçimle işbaşına gelen
belediye başkanlarının koltuklarından talimatla indirilmeleri ve
HDP’nin içeri tıkılan temsilcileri anımsatılarak kolaylıkla
verildi. Yeni, bu örnekte de iktidarın elinden gitti.
CHP-İYİ uzlaşısının sahneyi düzenlemek yönü olumlu.
Kılıçdaroğlu’nun “aktör” olmaya bir adımı. Duyulduğu üzere çatı
aday olacaksa Gül, eski mi yeni mi? “Demokrasinin yıkımında başrol
oynayan Gül partimizin adayı olamaz” tepkisi veren Selin Sayek
Böke’ye “ulusolcudur” diyemeyiz. HDP’nin Erdoğan’ın karşısına
ikinci turda kim çıkarsa, Akşener dahi olsa, destek verme
yaklaşımını da yok sayamayız.
Nihayet, hasbelkader TBMM’nin kuruluş günü 23 Nisan günü Genel
Kurul’a uğrayan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın salonu terk etmek
zorunluluğu hissetmesi ve ardından yaşananları “rezalet” diye
nitelemesi. Demek ki ulusal egemenliğin tecelligahı, gerçek milli
iradenin temsil edildiği yer olan TBMM’nin yeniden işler kılınması
bir başka yeni olacak muhalefetin kampanyası için. Tam parlamenter
demokrasiye dönüş, yenilik.
Erdoğan ile Gül’ün oyları yüzde kırkar dolaylarında bölüşerek
ikinci tura kaldığı olası senaryoda, iki tur arasında geçecek iki
haftada, siyaset tarihimiz bağlamında hem 1946-50 arası dört yılı,
hem 7 Haziran-1 Kasım 2015 arasındaki beş ayı hızlı çekimde
yaşayacağa benzeriz. Seçime de iki ay var topu topu. Herhalde bir
“Gül 2.0” kampanyası görmeliyiz. Yeniliklerle, ortak gelecek
tasarımıyla, gençlikle el ele örülmesi gerekecek bir kampanya.
Erdoğan’ın bir dönem ABD’deki gibi iki parçalı bir sistem
arzuladığını biliyoruz. Sanki olası Erdoğan-Gül yarışı biraz da
buna tekabül edecek. Buna karşılık Gül’ün artık “eski” olmadığını
göstermek için, yine ABD’deki gibi ikili bir formülle (“ticket”)
yola çıkarak, Abdullah Gül-Levent Gültekin “kuponu” başkanlık
yarışına birlikte girse olumlu sonuç vermez mi? Neyse, zamanın
akışı hızlandı, kısa erimde fesler düşecek, keller görünecek.