Son Girit leblebisini o üretiyor: 'Dişine güvenen yesin'

55 yıldır Ayvalık sokaklarında Girit leblebisi satan Mustafa Kidir, unutulmaya yüz tutmuş bir üretim geleneğini de devam ettiriyor. Tatmak isteyenleri de uyarıyor Kidir: Dişine güvenen yesin.

Abone ol

AYVALIK - Yaklaşık bir asır önce Girit’ten Ayvalık’a yerleşen mübadillerin maruz kaldıkları yaşam mücadelesine dair en yerinde benzetmelerden biri ‘’demirden leblebi’’ olsa gerek. 

Zira, Osmanlı’nın adayı fethinden cumhuriyet dönemine ve Mübadele’ye uzanan yıllarda Girit, tıpkı "demirden leblebi" gibi sert ve isyankâr bir ada olmuş. Savaşlar, çatışmalar, kavgalar ve hatta tüm bunlar yetmezmiş gibi depremlerin de eksik olmadığı zor bir coğrafyanın adı Girit.

Ayvalık esnafının sevilen yüzlerinden Mustafa Kidir, işte bu sert iklimli adadan Anadolu’ya gelen mübadil bir ailenin çocuğu olarak, hayatın demir gibi yüzünü iyi bilenlerden. Babası, Girit göçmeni. Ayvalık’ta onu tanımış olanlar, her mevsim çıplak ayakla gezen deli dolu, elinden her iş gelen bir adamı hatırlıyor. Mustafa Kidir de babası gibi Ayvalık’ın tanınmış simalarından birine dönüşmüş. Kent merkezindeki bankalar caddesinin köşesinde her gün tezgahını açıp, mübadil mutfağının unutulmuş tatlarından Girit leblebisi satıyor.

Mustafa Kidir, Girit leblebisinin diğerlerine göre daha sert olduğunu anlattı. 

55 YILDIR GİRİT LEBLEBİSİ SATARAK GEÇİMİNİ SAĞLIYOR

Kidir, hikayesini anlatıyor: "Annem ve babam Girit’in Resmo kentinden gelmiş. Daha evvel gelenler parsayı topladılar herhalde ki bizimkilere fazla bir şey kalmamış. Annem, babam ve yedi kardeşimle biz hayvan damlarında yatıp kalktık kucak kucağa. Bırakın evi, tuvaletimiz bile yoktu. Aslında köklerimiz Barbaros Hayreddin Paşa zamanına uzanıyor. Baba dedemin lakabı Arap’mış. Osmanlı döneminde Afrika’dan getirilenlerden…

Babamın adı Hasip idi. Girit leblebisini Ayvalık’a getiren ilk kişi. Hayatı boyunca yapmadığı iş kalmamıştı. Cahildi, okuma yazması yoktu ama bambaşka bir adamdı. Babamın en bilinen özelliği, her mevsim yalınayak dolaşmasıydı. Yağmur da yağsa kar da yağsa, asla ayakkabı giymez, dışarıda da çıplak ayakla dolaşırdı.

Kovboy filmlerini çok severdi babam. İzmir’e pirina götürdüğü bir gün, sinemaya girip kovboy filmi izlemek istemiş. Üstü başı perişan, ayakları çıplak. Gişe görevlisi içeri almamış. Babam da gidip en güzel mağazadan bir takım almış, başına fötr şapka geçirmiş. Tekrar gidince sinemaya, gişedeki memur tanıyamamış tabi, locadan bilet kesmiş. Babam sinemadan çıkınca aldığı yeni takım elbiseyi üstünden çıkarıp vermiş birinin kucağına, 'al bunları sen giy' demiş. Filozof gibi adamdı. Para kazandığı zaman meyhaneye giderdi. Hemen beş altı arkadaşı yanaşırdı, yer içerler ama masanın yükünü çekerdi. Ağzına asla haram lokma koymamıştır. Öyle saf, sağlam bir adamdı babam."

Mustafa Kidir, tam 55 yıldır Girit leblebisini üretip Ayvalık sokaklarında hayatını kazanıyor. Mustafa Kidir'in hayatı, tıpkı bu leblebi sertliğinde hikâyelerle dolu.

Mustafa Kidir, eşi Kısmet Kidir ile Girit usulü leblebiyi birlikte yapıyor. 

YUNAN GEMİLERİNDE TAYFALIK, ÇİÇEK BAHÇELERİNDE KAÇAK İŞÇİLİK

Mustafa Kidir, okul çağında bir süre sanat okuluna devam ediyor, başarılı bir öğrenci. Bir gün ayakkabısının altı deliniyor. Ailenin maddi durumu yeni ayakkabı almaya uygun olmayınca delik ayakkabıyla okula gitmeyi onur meselesi yapıyor. Bırakıyor okulu. Öğretmenleri eve kadar gelip ‘Sen parlak çocuksun yapma’ dediyse de kimseyi dinlemiyor. Tıpkı babası gibi o da ‘ayakkabı’ meselesini bir varoluş mücadelesine dönüştürüyor farkında olmadan ve genç yaşında amansız yaşam kavgasına bodoslama dalıyor.

İnşaat işçiliği, hamallık, zeytin toplama, ne iş olursa çalışmış Mustafa usta. Yunan gemilerine tayfa olunca ver elini Amerika. Oradan Almanya’ya uzanan bir başka yolculuk. Bilmediği bir ülkede çiçek bahçelerinde kaçak işçilik serüveni. Kısacası Mustafa Kidir'de hikaye bol.

Evlenme çağı gelince dönmüş memleketi Ayvalık’a. Henüz 18 yaşına girmemiş utangaç bir genç kızla, sonradan yarım asırlık eşi olacak Kıymet Hanım ile tanıştırılmış.  O gün bugündür beraberler. Kıymet Hanım, Mustafa Kidir'in hayat arkadaşı, yol arkadaşı, kısacası her şeyi. Leblebiyi de birlikte üretiyorlar.

Mustafa Kidir, gençliğinde leblebileri kafasının üstünde taşıdığı geniş bir sepete yüklediğini anlatıyor. Ancak sepette taşıma işi, tıpkı çocukluğundaki delik ayakkabı gibi utandırmış onu bir vakitler. O da şehir merkezine leblebi satmak için inerken sepetle görülmemek için gideceği yere her defasında taksiyle gitmeye başlamış. Bir gün bakmış ki taksiye verdiği para, leblebiden kazandığından fazla. Vazgeçmiş taksi sevdasından. Ufak bir el arabasını ekmek teknesi yapmış.

ESKİ ÜRETİM GELENEĞİNİ SÜRDÜRÜYOR

Girit leblebisi öyle herhangi bir kuruyemiş değil. Hazırlanması ciddi enerji ve kuvvetli bir bünye gerektiriyor. Önce İzmir’e gidiliyor; birinci sınıf nohut alınıyor. Nohutlar deniz suyu ile salamura ediliyor. Islanmış nohutlar çuvallar üzerinde kurumaya bırakılıyor. Bu arada çam odunu ile ateşi beslenen kazanlarda deniz kumu ısıtılıyor. Nohutlar saatlerce harlı ateş üstünde kalan deniz kumunun içine boşaltılıyor. Kızgın kumda kısa süre bekletilen nohutlar saplı kovalara alınıyor ve kum ateşinde kıvama gelmesi sağlanıyor. Kumu kızgınlaştıran ateş için çam odunu lazım.

Kovanın iki yanından tutularak sallama yöntemiyle içindeki nohutlar iyice kıvama geliyor ancak bu işlem son derece zahmetli. Yöntemi bilmeyen biri için elini ya da yüzünü yakma tehlikesi var. Son aşamada yanmış nohutlar elekten geçiriliyor ve soğuması için kuru çuvallara boşaltılıyor. 25 kilo nohuttan 21 kilo leblebi üreterek geçimini sağlıyor Mustafa Kidir: ‘’Yaşlandım diye sallayamıyorum. Kumları azaltınca nohutu da azalttım."

Taze kavrulmuş leblebinin tadına bakmak isteyeni ikaz ediyor; "Bu leblebi herkese göre değildir, dişine güvenen yesin."

Mustafa Kidir, nohutları iyice kavurmak üzere kızgın kovayı iki elinin arasına alıyor ve bir zamanlar odun ateşinin başındaki babasının Rumca söylediği ‘’Samyotisa’’ (Samoslu Kız) adlı popüler Girit türküsünü mırıldanarak hayat kavgasını 81 yaşına rağmen sürdürüyor.