Şorik Veysi: Suriçi’nde soluk alan eski futbolcu

Felç geçirmesine rağmen Suriçi’ne gelmeden duramayan Diyarbakırspor’un eski futbolcusu Şorik Veysi, Gazete Duvar için anılarını tazeledi.

Abone ol

DİYARBAKIR - Aylarca süren çatışmalardan sonra, Suriçi’nde bazı mahallelerde sokağa çıkma yasağı yeni bitmişti. Diyarbakır’ın en renkli ve hareketli caddelerinden biri olan Gazi Caddesi, aylar sonra meraklı bir kalabalığı ağırlıyordu. Evini, iş yerini sağlam bulma umuduyla Gazi Caddesi’ne gelenlerin yanı sıra, gece gündüz silah seslerinin duyulduğu Suriçi’nde nasıl bir tahribatın yaşandığını merak edenler de vardı caddede.

Yazar ve gazeteci arkadaşlarım Kumru Başer ve Şeyhmus Diken’le caddeyi boydan boya dolaşmış, polisin izin verdiği sokak aralarına girmiş, bir şehrin ruhunun nasıl tarumar edildiğini görmüştük. Kendi adıma söyleyecek olursam, gördüklerim bir tuhaf dehşet duygusu uyandırmıştı bende. Çünkü patlatılan, kurşunlanan evler, daracık sokaklar sadece insanların öldürüldüğüne işaret etmiyordu, aynı zamanda bir şehir kültürünün, bir yaşama biçiminin de katledildiğini gösteriyordu.

Bu dehşet duygusunun ağırlığıyla caddeden ayrılmaya hazırlanırken karşılaşmıştık Veysi Günenç’le, namı diğer Şorik Veysi ile. Şeyhmus Diken, “Eski Diyarbakırspor’un en iyi futbolcularından Veysi Abê” diyerek tanıştırmıştı bizi. Sonra da eklemişti, “Şorik Veysi demeseniz kimse tanımaz onu.”

Şorik, salya demek. Karşımızdaki adam yaşlıydı ve yakın zamanda felç olduğu için ayakta güç duruyordu, ama hiç de salyalı değildi. Tam tersine, tiril tiril giyinmiş, tıraşını olmuş, kibar bir adam vardı karşımızda. Şeyhmus Diken’nin lakabını söylemesine de hiç bozulmamış, “Öyle diyorlar” diyerek gülümsemişti.

ŞORİK VEYSİ’NİN SUR SEVDASI

Kolunda oğlu vardı Şorik Veysi’nin. Ayakta durabilmek, yürüyebilmek için oğlunun kolundan güç alıyordu.

Bu hasta haliyle Suriçi’nde ne işi vardı? Suriçi, çatışmalar bitmiş olsa da, rahatça ve güven içinde gezilebilecek bir yer değildi.

Oğlu, “Gelmek istedi” demişti, “Yasağın bittiğini duyunca duramadı evde.” Nargileciler Kahvesi’ne gitmek istemişti Şorik Veysi. Kırk yıldır hemen her gün gittiği Nargileciler Kahvesi’ne, sokağa çıkma yasağı nedeniyle dört aydır gidememişti. Nasıl bir özlem birikmişse içinde, yasağın kalkmasından hemen sonra Suriçi’nde almıştı soluğu.

Onun yaşına yakın her Diyarbakırlı’dan şunu duymanız mümkündür: Diyarbakır, Suriçi’dir. Büyüyen şehrin daha ‘lüks’ semtlerine taşınmış olsalar da soluk aldıkları yer Suriçi’dir, Suriçi’ndeki mekanlardır, insanlardır. Kimilerine tuhaf görünse de, bu duygu onların yaşlarıyla, anılarıyla, edindikleri kültürle ilgilidir elbette.

İşte o gün, Şorik Veysi ile eski Diyarbakır’ı, Suriçi’ni ve elbette futbolu konuşma isteği duydum. İnsanın mahallesiyle, müdavimi olduğu mekanıyla ve bütün şehriyle kurduğu ilişki biçimini analatabilecek yegane insanlardan biri olduğunu hissetmiştim.

NARGİLECİLER KAHVESİ’NDE…

Bu ilk karşılaşmanın üzerinden epey zaman geçtikten sonra Nargileciler Kahvesi’nin yolunu tuttum. Şorik Veysi felç olduğundan bu yana, on-on beş günde bir gelebiliyordu kahveye. Evde mi, kahvede mi olduğunu öğrenmek için telefon numarası da yoktu bende. Şansımı deniyordum yani.

Marangozlar Çarşısı’ndan geçerken, çok değil, birkaç ay önce bu sokaklarda silah seslerinin yankılandığını düşündüm. Şimdi çarşının bütün sokakları hızar sesleriyle doluydu. Dört ay hayata kapalı kalan sokaklarda talaş kokusu ve siparişleri yetiştirme telaşı vardı.

Şorik Veysi, bu sokaklardan birinde olan Nargileciler Kahvesi’ndeydi. Nargileciler Kahvesi, klasik, salaş, hatta yoksul bir kahve. Nargileciler Kahvesi kırk yıldır varlığını sürdürdüğü, Şorik Veysi gibi sevilen insanların müdavimi olduğu için nam salmış. Kahvenin duvarlarını süsleyen fotoğraflar da bu eski olmayı anlatıyor.

Şorik Veysi kapının hemen yanında genişçe bir ahşap koltuğa oturmuş, nargilesini içiyordu. Etrafında olup bitenlerle ilgilenmiyor, kahvenin gürültüsünden uzak bir yerlere dalmış gibiydi.

Daha ben soru sormadan, bana yemek söylemek için ısrar ediyor. “Selahattin” diye sesleniyor kahveciye. Kahveci Selahattin’in Şorik Veysi’ye gösterdiği özen, saygı görülmeye değer bir sahneydi. Çay söylüyoruz.

Şorik Veysi, geçirdiği felç nedeniyle güçlükle konuşuyor, zor duyulan sesi kahvenin gürültüsü içinde kaybolup gidiyor. Kapı önünde sohbet etme teklifimi kabul ediyor, Kahveci Selahattin’e sesleniyor, “Beni dışarı çıkar” diyor. İtiraz Salahattin’den geliyor. “Yormayalım onu” diyor.

ALEX’TEN FARKI ASİST YAPMAYI SEVMESİ

Şorik Veysi, daha çocuk denecek yaşta, 1957 yılında, Yıldız Gençlik Kulübü’nde top oynamaya başlamış. Daha sonra Dicle Gençlikspor’a transfer oluyor. Transfer deyince, aldığı ücreti soruyorum. Bugünkü gibi astronomik bir ücret alıyor muydu futbolcular? Bu soruya gülümseyerek karşılık veriyor Şorik Veysi. “Bir takım elbiseye gittim” diyor.

Hep anlatılan Yıldız Gençlik ile Dicle Gençlik arasındaki rekabeti de soruyorum Şorik Veysi’ye. “Fenerbahçe-Galatasaray maçı gibiydi” diyor. “Bu iki takımın karşılaşması Diyarbakır’ın derbey maçı olurdu. Neredeyse bütün Diyarbakırlılar bu maçı izlemeye gelirdi.”

Taraftarı da anlatıyor Şorik Veysi: “Seyirci iyi elbiselerini giyer, kıravatını takarak maça gelirdi. Rakip takıma sahayı dar ederlerdi, ama maç bitinceye kadar. Herkes birbirini tanıyordu zaten. Sahadaki gerginlik orada kalırdı.”

Kadınların maçları rahat izleyebilmesi için Amedspor’un mor tribünü var şimdi, ama Şorik Veysi’nin top koşturduğu yıllarda kadınlar maça gelmezmiş. Nedeni belki kadınların futbola ilgisizliği, belki de dönemin sosyal koşulları pek izin vermiyordu. Ama kadınların o dönem futbolculara olan hayranlığını gizlemiyor Şorik Veysi. “Ben çabuk evlendim” diyerek, alışıldık futbolcu çapkınlık maceralarından uzak durduğunu anlatıyor.

Orta sahada oynadığını söyleyen Şorik Veysi’ye Fenerbahçe’nin eski orta saha oyuncusu Alex’i hatırlatıyorum. Gülerek sorduğum, “Onun kadar iyi miydin?” soruma, mütevazı bir karşılık veriyor Şorik Veysi: “Ben pas verip gol attırmayı çok severdim. İyi paslar verirdim. Ama Alex kadar golcü değildim. Alex çok gol atardı. İyi golcüydü.”

‘KÜRT OLDUĞUN ALNINDA YAZIYOR’

Yıldız Gençlik Kulübü ile Dicle Gençlik birleşip Diyarbakırspor’un kurulunca, Şorik Veysi bu takımda oynamaya başlıyor. Dört yıl oynadığı takımda birçok başarıya imza atıyor. En severek anlattığı anılarından bir Konya Ereğli maçıdır. Bu maça yedek olarak çıkmıştır Şorik Veysi. İkinci yarıda maça alınır, iki asist yapar ve takımı 2-0 galip ayrılır maçtan.

Deplasman maçlarında Diyarbakırspor şimdikine benzer şekilde rakip takım taraftarının olumsuz tezahüratlarına maruz kalır. Ama onu en çok şaşırtan Kayseri’de askerlik yaparken yaşadıklarıdır. Kayseri’de askerlik yaparken, Kayseri Havagücü’nde forma giyer. Takımı Samsun’da deplasman maçına çıkar. Maç sırasında ayağına top geldiğinde Samsunsporlu taraftar “Kürt, Kürt” diye bağırıyormuş. Maçtan sonra takımla ilgilenen binbaşıya, “Bunlar Kürt olduğumu nereden biliyorlar?” diye sormuş. Binbaşı, “Evladım” demiş, “Bu sizin alnınızda yazıyor.”

KÖY HİZMETLERİNDE TEKNİK DİREKTÖRLÜK

Şorik Veysi, Diyarbakırspor’daki son yıllarında sahaya sık sık yedek çıkmaya başlar. Bu durum gücüne gider ve Köy Hizmetleri’nde oynar iki sezon. Daha sonra o da futbol oynamak için yaşlandığını kabul ederek yeşil sahalara veda eder.

Sahaya futbolcu olarak veda eder, ancak bu arada Köy Hizmetleri Ayspor takımını çalıştırması için teklif alır. “Köy Hizmetleri Ayspor ilk kez ben teknik direktörlük yapparken şampiyon oldu.” Gururla anlatıyor Ayspor’a yaşattığı bu şampiyonluğu. Sonra yöneticilerle sorunlar yaşamaya başlayınca, teknik direktörlüğü de bırakıyor.

ESKİ DOSTLAR

Şimdilerde maça gitmiyor Şorik Veysi. Bunun nedenlerinden biri sağlık durumu elbette, ama daha çok seyirci pprofilinin değişmesinden şikayet ettiği için gitmiyor. Seyircinin sonuna kadar takımını desteklemesini ve centilmen olmasını bekliyor. “Ama yok ki öyle bir şey” diyerek kısa kesiyor bu konudaki konuşmasını.

Futbol bu, insan gerilmeden oynayamaz herhalde. Şorik Veysi, “Çok fenaydım” diyor gülerek, saha içinde sinirlendiği anlar çok olurmuş. “Ama orada kalırdı tartışma, kavga. Maçtan sonra hepimiz yine arkadaştık.”

Şorik Veysi, eski arkadaşlarıyla hâlâ görüşüyor mu peki? “Elbette” diyor. “Ermeni Samo (Sami) vardı mesela, sonra İstanbul’a gitti. Kuyumculuk yapıyor orda. İstanbul’da ama onunla hâlâ görüşüyorum. Samo benim kirvemdir aynı zamanda.”

Ermeni ve Süryanilerle Suriçi’nde sorun yaşamadan birlikte yaşadıklarını anlatan Şorik Veysi, “Ne olduysa sonradan oldu, hepsi gitti buradan” diyor.

ŞORİK LAKABI

Şorik Veysi, yanımızdan geçen Salahattin’e, “Boğa nerede” diye soruyor. Emin Kağar’ın lakabı Boğa Emin. Şorik Veysi’nin futbolcu dostu. Bir gün onunla da tanışmayı umuyorum.

“Boğa Emin demesen kimse tanımaz ki onu” diyor Şorik Emin ve o dönem her futbolcunun bir lakabı olduğunu anlatıyor. Peki ama, Şorik Veysi lakabını nasıl aldı? Benim biraz çekinerek sorduğum soruyu o gülerek cevaplıyor. “Ben çok hırslı bir futbolcuydum. Çok mücadele ederdim. Sahada bağırarak konuşurdum. Bağırınca tükürük çıkıyor insanın ağzından. Ben ağzımı kolumla silerdim. O zaman birisi ‘Şorik’ dedi, öyle de kaldı.”

SUR ESKİ SUR OLMAYACAK

Nargileciler Kahvesi çok gürültülü. Sesi zor duyulan Şorik Veysi’nin verdiği cevapları, duyamadığım için tekrarlatıyorum. Bu nedenle onu yorduğumu düşünüyorum. Söyleşiyi bitirip, Şorik Veysi’yi Nargileciler Kahvesi’nde bırakıp sokağa çıkıyorum.

Şorik Veysi’nin yalnız olmadığını hissetmek insanın içini rahatlatıyor. Kahveci Salahattin’in “Veysi Abê bizim bir değerimizdir” demesinin bunda bir katkısı var elbette.