Sosyal cinayetlerin asli faili siyasi iradedir

Sosyal cinayetlerde siyasi iradenin sorumluluğunu görmemek, tepki vermemek ya da tepkiyi yanlış yöne kanalize etmek sosyal çürüme ile ilişkili olmalı. Yönetenleri hesap verebilir konuma getiremezsek korkarım sosyal çürüme hızlanır. Sermayeyi semirtmek için insan sermayesini tüketmeyi seçenler istifa etmeli. Bugünden tezi yok her yerden istifa çağrısı yükselmeli.

Berrin Sönmez bsonmez@gazeteduvar.com.tr

Grand Kartal Otel yangınında yaşamını yitiren, yaralanan, sağ salim kurtulsa bile telafisi kolay olmayacak travma yaşamış herkese içimiz dağlandı. Ölenlere rahmet yaralılara acil şifa dilemek ve kurtulanlara geçmiş olsun demekten öte elimizden, dilimizden bir şey gelmiyormuş gibi düşünmek de yapılan yanlışların en büyüğü. Biz etkisi, yetkisi, bilgisi, dahli olmayan sıradan insanların bile sorumluluklarımızı göz ardı etmemiz affedilmez hatalardan.

Önce iğneyi kendimize batırmamız gerekiyor. Araştırıp sorgulamadan. Hesap sormadan yaşamak, hepimizi her içimizi yakan olayda sorumlu kılıyor. Ve çuvaldızı kime, kimlere batıracağımızı iyi hesap etmek şart. Partizanlığı, ideolojik tarafgirliği üstümüzden atabilirsek belki başarırız, kimliğine bakmadan sorumluları doğru tespit etme işini. Aladağ kız öğrenci yurdundan Beşiktaş’taki gece kulübüne, İzmir’de beş çocuğun ölümüne ve oradan Kartalkaya Grand Kartal Otel'e ve daha nice yangına dair tek bir kişinin dahi sorumluluk üstlenip istifa etmesini sağlayamadığımız, bu yönde kamuoyu baskısı yaratamadığımız için sorumluyuz biz sıradan insanlar.

Yangının, ölümlerin ve yaralanmaların yol açtığı büyük acı karşısında verilecek tepkiler doğru yöne kanalize edilmeli. Fakat önce sosyal cinayet nedir, biraz bu konu üzerine düşünelim. Cinayet nedir hepimiz biliriz. Hatta katliam, soykırım bunları da biliriz. Peki ama bu ülkede çok sık yaşanan sosyal cinayetlere dair bilgimizi yoklarsak neler söyleyebiliriz? Örneğin bir trafik kazasında yol yapımı mühendislik hatası varsa o yolda yaşanan kazalardaki ölümler sosyal cinayettir diyebilmeliyiz. Depreme dayanıksız binalara imar barışı adıyla imar affı getirilmesi ve depremde yıkılması durumu ölümlere sosyal cinayet dememizi gerektirir. Dere yatağına inşaat ruhsatı verilmişse, orayı su bastığı için ölenler de sosyal cinayetin kurbanı olur. Ve yangınlar… Yangın yönetmeliğinin değiştirilmesi, ruhsat verilebilme şartlarından itfaiyenin denetim ve onay verme kuralı çıkarılmışsa bir yangında ölümlerin yaşanması, sosyal cinayetin olası kast ile işlendiği anlamına gelir mi, gelmez mi? Toplumsal yaşamın güvenliği için yapılan çeşitli düzenlemelere yönelik standartlar, ‘yaşanan felaketlerden çıkarılan dersle doluşturulur, kanla, yazılır ’ deniyorsa standartlara aykırı değişikliklerin bedeli nasıl ödenir?

‘Acımız büyük, bu acıyı siyasete alet etmeyin’ diyorlar ya soruyorum bu acının nedeni siyasetse ne yapmak lazım gelir? Sosyal cinayetlerin asli faili siyasettir çünkü gerekli düzenlemeleri yapmamış, eksik, yanlış yapmış veya tümden bozmuş olup olmamamak siyasi iradenin sorumluluğu. Toplum yaşamını düzenlemek için işbaşına gelenler işlerini düzgün, usulüne, kuralına uygun yapmak zorunda. Aksi takdirde hesabı sorulur. Nitekim adet olduğu üzre olayın aydınlanması, sorumlulardan hesap sorulması yönünde açıklamalar geliyor. Otel personeli ve çalışanları ile Bolu Belediyesinden iki kişi sorumlu tutuluyor şimdiki halde. Görevini ihmal edenler de sorumludur ama sosyal cinayetlerde asli fail karar vericilerdir. Alt kademedekilerden çok tepedekiler sorumlu. Yasaları yönetmelikleri yazanlar asıl sorumlu. Hesap vermenin tepeden başlaması gerekir.

2012’de bir torba yönetmelikle yapılan değişiklik Bakanlar Kurulu Kararı ile gerçekleştirilmişse ve bu değişiklik itfaiyenin denetim ve onay şartını yok etmişse, Grand Kartal Otel yangınından bu kararnamenin altına imza atanlar asıl sorumlular değil mi? Bakanlık mı, Belediye mi denetimden yetkili soruları havada uçuşuyor. Yetki karmaşası çıkaran düzenlemeler denetimsizlik getiriyorsa bundan kim sorumlu? Bürokrasiyi azaltmak, işleri hızlandırmak iddiasıyla, yasa yapımını kolaylaştırmak için atılan adımlar. Siyasi kurnazlıkla siyasi başarı gibi görülen çalakalem yazılmış yasa ve yönetmeliklerin torbalara tıkıştırılması usulünü keşfedenler elbette. Torbalara doldurma usulünü tek yasa yapım yöntemi haline getirenler. Bürokrasiyi azaltmak adına sermayenin çıkarlarını halkın canından daha değerli gören bir sistem yarattıklarının ne kadar bilincindeler ondan emin olmasak da yapılan işin sonucunu hesaplamakla yükümlü oldukları kesin.

Maden kazalarından depremlere, yangınlara, sellere kadar insan yaşamını tehdit eden risklere karşı önlem almak siyasi iradenin temel görevi. Yasalarla kural koyup, yönetmeliklerle işleyişi düzenlemek yükümlülüğü siyasi iradeye ve kamu idaresine ait. Halktan aldığı yetkiyi halkın değil sermayenin çıkarına uygun olacak şekilde kullanıyor, can pahasına paranın önünde eğiliyorsa siyasi iradeden hesap sormak sorumluluğu da halka ait. Siyasi iradenin dikkatimizden kaçırmak için yasa ve yönetmelikleri tıkıştırdığı o torbalar, hesap sormadığımız takdirde, gün gelip hepimiz için ceset torbası olma potansiyeline sahip.

Çıkar ilişkilerini öncelemenin bir bedeli var. Biz sıradan insanlar kendimize iğne batırmaktan kaçındığımız sürece sonumuz felaket, afet, kaza, kader, fıtrat gibi adlarla anılan sosyal cinayetlere kurban edilmek olacak. Karar vericilerin hatalarını sorgulayıp yanlıştan dönmelerini sağlamak için çuvaldızı batırmaktan çekindiğimiz takdirde her yanlış bir sonraki yanlışı doğurmaya devam edecek gibi. Sosyal cinayetlerde siyasi iradenin sorumluluğunu görmemek, tepki vermemek ya da tepkiyi yanlış yöne kanalize etmek sosyal çürüme ile ilişkili olmalı. Yönetenleri hesap verebilir konuma getiremezsek korkarım sosyal çürüme hızlanır. Sermayeyi semirtmek için insan sermayesini tüketmeyi seçenler istifa etmeli. Bugünden tezi yok her yerden istifa çağrısı yükselmeli.

Tüm yazılarını göster