İletişim, genellikle kişilerarası iletişim ile kitle iletişimi
arasında salınan bir biçimde anlaşılır. İletişim alanının
neoliberal yeniden yapılandırılması, enformasyon ve iletişim
teknolojilerinin ve bu teknolojiler aracılığı ile oluşturulan
iletişim ağlarının yaygınlaştırılması, bunların neoliberalizmin
doğallaştırılması sürecinin ve küreselleşme ideolojisinin en önemli
dayanak noktası olması, yeni iktidar yapılarının, bu ağlar
üzerindeki yeni iletişim pratiklerinin içerisinde yeniden
üretiliyor olması, yine bu ağlar üzerindeki metalaştırma süreçleri
ve deneyimleri ise 90’lardan bu yana iletişimi, kapitalist ekonomi
içinde kavramayı beraberinde getirmiştir.
Ancak iletişim, kişilerarası iletişimden de, kapitalist
ekonomiden de daha fazla bir şey olarak kavranmak durumundadır.
Kapitalist ekonomiyi genişleten ve onun bilgisini taşırken
gereksindiği yeni iktidar yapılarının da üretilmesini sağlayan
iletişim ağları, aynı zamanda üretimin toplumsal ilişkilerini kuran
ya da başka bir deyişle verili toplumsal ilişkilerin içerisinde
yaşayan insanların dünyayı anlama ve anlamlandırma süreçlerinde
gereksinim duydukları enformasyonu da taşımaktadır.
İLETİŞİM AĞLARI
Bu anlamıyla iletişim ağları üzerinden akan enformasyon, verili
ilişkileri meşrulaştırdığı ve insanları verili ilişkilerin
içerisinde tutmaya hizmet ettiği kadar, toplumsal gelişmeye ya da
üretici güçlerin genişlemesi ve insanlığın daha ileri bir toplumsal
ilişkiler sistemine geçmesini sağlamaya da hizmet etme potansiyeli
taşımaktadır. Yani iletişim ağları kapitalist ekonominin gelişerek
sürmesinin enformasyonunu taşıdığı denli, kapitalizmin yıkılmasının
enformasyonunu da taşır.
Buradan bakıldığında, özellikle son dönemlerde iletişim deyince
ilk akla gelen internet, internet üzerindeki sosyal ağlar yeni bir
alan oluşturmaktadır. Kitle medyasının yerini aldığını söyleyemesek
bile, toplumsal iletişimi dolayımlama noktasında çok ciddi bir yer
kaplayan internet ve sosyal ağlar genel olarak -çoklu, demokratik,
zaman ve mekân sınırlarını aşan- iletişimin maddileşmiş bir ideali
olarak inşa edilmektedir. Bireylerin iletişim için amaçlı sosyal
ağları kullanımı vurgulanmakta, kullanıcının sosyal medya
deneyimine odaklanılmaktadır. Kullanıcının tatmini ya da sosyal
medya aracılığı ile iletişim kurmanın kullanıcıların öznellikleri
ve psikolojik esenlikleri üzerindeki sonuçları, mahremiyet ve özel
alanın çözülmesi, sosyal medya ele alınırken başlıca vurgu
noktaları olmaktadır. Sosyal medya platformlarının paylaşım,
dünyayı daha açık ve bağlantılı hale getirmek, bağlantı ve video
paylaşarak kendini ifade etmek vesaire gibi tanımlarına itibar
edilmekte ve sosyal medya iletişimin, sosyalliğin ve topluluğun
sanal bir alanı olarak görülmektedir.
Oysa sosyal medya platformları piyasanın bir parçasıdır ve
ticaridir. Öncelikli misyonları sermaye birikimidir ve bu da bir
ticari şirket olduklarını hatırlamamızı, onları bir teknoloji
olarak çözümlememizi ve toplumsal ilişkileri harekete geçirici
olarak görmemizi gerektirir. O halde sömürüye olanak veren ve
sömürüyü genişleten bir kapitalist teknoloji olarak sosyal medya
eleştirisi, kullanıcı emeği/metası kavramıyla çözümlenmelidir.
İZLEYİCİ METASI
İnternet ve sosyal medya üzerinde tartışılan kullanıcı
metası/kullanıcı emeği tartışmaları kökenlerini Dallas Smythe’ın
izleyici metası kavramsallaştırmasından alır. Dallas Smythe’ın
çığır açıcı izleyici metası yaklaşımı, 1970-80'lerde medyanın
ekonomi politiğinin, medyayı kendisinde ve kendi içinde bir üretim
alanı olarak çözümleyerek ve dolayısıyla izleyicinin hem bir meta,
hem de emek-gücü olarak medya değerini üretmedeki üretken gücünü
vurgulayarak, büyük ölçüde revize edilmesini sağlamıştır. Smythe
kitle iletişiminde olup bitenin sadece -medya şirketleri tarafından
üretilen- medya içeriğinin izleyici tarafından tüketilmesi
olmadığını, aslında izleyici ilgisinin reklamcılara satılması
olduğunu ortaya atmıştır.
Symthe'in izleyicinin çalışmasına ilişkin nosyonu bilişsel ve
duygusal emek etrafında döner: belli markaları ve metaları
arzulamayı ve satın almayı öğrenmek. Smythe, medyayı sadece
ekonomik altyapıdaki hatta fabrikadaki üretim ilişkilerini
destekleyen ideolojik üstyapısal bir araç olarak görmektense,
sermaye birikim zincirinin esaslı bir bileşeni olarak
konumlandırır. Medyanın izleyici metasını reklamcılara sattığını
iddia eder. Programın cezbediciliğinin karşılığı olarak, izleyici
televizyon ekranına çakılı kalır, böylece tüketim için önemli olan
reklamları izler. İlk kez Smythe, “kitle medyasının izleyiciyi
reklamcıya satmak üzere meta olarak ürettiğini” iddia ederek, kitle
medyasına ve izleyiciye gelişmiş kapitalizmde merkezi roller
verir.
KULLANICI EMEĞİ
Böyle bir bakış, medyayı izleyici (emek) ile medya sahipleri
(sermaye) arasındaki dinamik bir mücadele alanı olarak kurar ve
medya aracılığı ile boş zamanlarında artı-değer üretilen bir süreç
haline geldiğini vurgular.
Bu bakışı örneğin Facebook’a uyarladığımızda, onun 100 milyar
doları aşan piyasa değeri anlamlı hale gelmektedir. Gerçekten de
Facebook'ta 100 milyar dolar eden tam olarak nedir? Facebook'un
değeri nereden kaynaklanmaktadır? Ve daha sosyolojik bir düzeyde:
sosyal medya platformlarının üzerine kurulu olduğu üretim
ilişkileri nelerdir? Böylelikle yeni medyayı, sosyal medyayı salt
bir iletişim aracı olarak değil, ama aynı zamanda da bir teknoloji
olarak, toplumsal ilişkilerin düzenlenmesi olarak
kavramsallaştırabiliriz.
Sosyal medya kullanıcıları aralıksız çalışmaktadır. Dahası,
dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve akıllı telefonlar ve kablosuz
ağların sayesinde, kullanıcılar neredeyse her an sosyal medyaya
erişebilmekte ve mekansal olarak sabit ve zamansal olarak sınırlı
televizyona kıyasla sosyal medyayı mekan ve zaman sınırlılıklarını
aşarak kullanmaktadır. Günün daha çok bölümünde (çalışma saati, boş
zaman) daha fazla zaman Facebook'ta iletişim kurarak ve
sosyalleşerek geçirilebilir. Foursquare veya Facebook Yerleri (ya
da konum) gibi öz-gözetim teknolojileri, sosyal ağda olası aktif
olma süresini genişleterek, kullanıcıları arkadaşlarıyla yakın
tutar.
Dahası, izleyici hakkında toplanan enformasyon çok daha kesin ve
belirgindir. Kitle medyası izleyicilerini istatistiksel varlıklar
olarak, reyting açıklamalarında gördüğümüz A grubu, AB grubu gibi
soyut gruplar olarak sınıflandırıp, kime hangi reklamı
göstereceğini bilmeye çalışırken, Facebook, kullanıcılarını tek tek
bireyler olarak bilir.
EMEK VE SOSYAL AĞLAR
Bu nedenle, sosyal medya kullanıcılarını sermaye birikim
sürecinde işe koşarken emsalsiz bir beceriye sahiptir ve bu birikim
iletişim ve sosyallik aracılığıyla enformasyon üretimine
dayanmaktadır. Üstelik bu üretim için, asıl üreticilere yani
kullanıcıya ücret ödenmez.
İnternetin ve sosyal ağların hangi toplumsal üretim ilişkilerine
dayandığına ilişkin bu açıklama son derece çarpıcıdır. Sosyal
medyayı, sadece katılım, ifade özgürlüğü ve demokratikleşme
süreçlerinin bir parçası olarak ele alan tüm yaklaşımların bir
eleştirisidir. Diğer yandan sosyal medyanın gerçekten de katılım,
ifade özgürlüğü ve demokratikleşmenin bir parçası olması için
verilmesi gereken politik mücadeleye yeni bir hat sağlamaktadır.
Çünkü içinde yaşadığımız toplumsal üretim ilişkileri içerisinde
emeği yeniden düşünmeyi gerektirmektedir. Ki bu da interneti ve
sosyal medyayı kapitalist ekonominin gelişerek sürmesinin altyapısı
olması yanında, kapitalizmin yıkılmasının enformasyonunu içeren
platformlar olarak anlayabilmemizi olanaklı hale getirir.
Belki o zaman iletişim ağlarının, özellikle de sosyal medyanın
kapitalizmi güçlendireceğini mi, yoksa yıkacağını mı belirleyecek
olan mücadeleyi bir adım daha ileri götürebiliriz.