Sosyalistler düşünmeli: Toplumla aramıza giren ne?

Sosyalist hareketin tüm taraflarının siyasal egolarından vazgeçtiği bir ortam, hareket etmek açısından verimli olabilir. Her taraf ve haliyle yeniden düşünülmeli: Bizim toplumla aramıza ne giriyor?

Abone ol

Mehmet Türkay*

Yazmanın sağaltıcı bir yanı vardı, kayboldu. Çünkü yazmak, dolaylı dolaysız acılardan bahsetmek anlamına geldi. Bu anlamda yaşananları kaleme almanın kendisi acıları yeniden üretmenin bir aracı oldu. Bunun nedeni elbette umutvar bir ortamda yaşanmamasıdır. Yakın bir gelecek için bu durumun değişmeyeceğini varsaydığımızda yazmanın amacı yalnızca tarihe not düşmek değil bugünü deşifre etmek olarak düşünülmelidir. Deşifre etmek kendi içinde tarihe not düşmeyi barındırır elbette.

TARİKATLAR KOALİSYONU OLARAK AKP

Bugünkü iktidar 1980 darbesinin mantıki bir sonucu olduğu kadar yeni bir dönemin kurucusu olarak Büyük Orta Doğu Projesi’nin (BOP) ilk taşıyanı olmuştur. Bu pozisyonu dışarıya dönük taşıyamamış ancak iç siyasete önemli bir malzeme olarak sunmuş ve karşılık bulmuştur. AKP iktidarı 1923’ün rövanşını alacağını söylemişti. Son süreçte tarikatların bastırmasıyla onların da iktidardaki paylarını açık hale getirmesi kendileri için ileri bir adım olmuştur. AKP’nin tarikatlar koalisyonu olarak kurulduğunu biliyoruz. Dolayısıyla tarikatlar iktidardan nemalandıkları sürece sorun çıkartmayacaklardır. İktidar, mevcut siyasi ve ekonomik durumu sürdürebilmenin sınırlarında “top” çevirmektedir.

SOLUN DİLİ: İÇE KONUŞUR GİBİ

Meseleye muhalefet açısından bakıldığında ortada çevirecek bir “top” bile yok görünüyor. Seçim sonuçlarından sonra sonuçları denetlemeyip kendi içinde kavgaya tutuşan bir muhalefet söz konusu. Burada elbette bahsettiğim düzen içi muhalefet. Bilindiği üzre muhalefetin zafiyeti iktidarı güçlendirir. Nitekim böyle yaşanıyor. Düzen dışı muhalefetin sınırları biliniyor: Sıkışmışlık. Peki, neden böyle yaşanıyor diye yeniden düşünsek ne söylenebilir? İlk akla gelen genel olarak sol’un kullandığı dil ile ilgili görünüyor. Doğruyu, gerçeği söylemek elbette önemlidir ancak nasıl ifade ettiğin daha da önemlidir. Genel olarak solda, parti içine konuşur gibi parti dışına da aynı dil kullanılıyor. Parti içinde karşılığı olan bir dilin dışarıda karşılık görmemesi üzerine düşünmek gerekmez mi? 

SİYASİ İSLAMIN BİR PROJESİ OLARAK NEOLİBERAL KÜLTÜR

Elbette gerekir ancak mevcut mesafeden bunu hayata geçirmek pek mümkün görünmüyor. Bir insanın yarasına pansuman yapıp dönüp gitmek gibi bir pratik hiçbir siyasete geri dönmez, dönmemiştir. Siyaset devamlılık gerektirir. Hayata müdahil olmak, becerildiğinde en önemli siyaset pratiğidir. Atmış ve yetmişli yıllarda sosyalistler bunu hayata geçirmişlerdi. O günlerden bugüne ne kaldı? Ne değişti? Bunun düşünülüp tartışılması gerek. Yaşayanlar bilir. O dönemlerde yüz yüze, insani ilişkiler söz konusuydu. İnsanları var olan toplumsal gerçekliğe ikna etmek mümkündü. Bu süreçte devletin tek müdahale biçimi doğrudan kaba şiddet kullanmaktı. Devran döndü; neoliberalizm, darbe, siyasi İslam... Siyasi İslam’ın iktidarı yaşadığımız hayatı tanımladı. Bu topraklara neoliberalizmin sahip olduğu kültür esas olarak siyasi İslamın bir projesi olarak girdi.

YENİ BİR İNSAN VE SERMAYE TİPOLOJİSİ

Bu sürece eşlik eden ve besleyen bir diğer gerçeklik yaşanan teknolojik sıçrama ve dönüşüm. İktidar, bu olanakları en yüksek düzeyde kullanmaya ve denetlemeye başladı. Siyasal iktidar açısından topluma nüfuz etmenin kadim araçlarının yanı sıra internet teknolojisinin sağladığı olanaklar iktidarı yeniden üretmenin zeminini oluşturdu. Bu zeminde iktidar olanaklarıyla yaratılan yeni bir insan ve sermaye tipolojisi hakim durumda. İnsani düzeyde bireyselleşme olarak ortaya çıkan bu anlayış sermaye açısından uluslararası düzeyde zor bir rekabet sürecini de beraberinde getirdi. Ancak iktidarın desteklediği sermaye grupları bu destek sayesinde bir rekabet süreci yaşamadı ve büyüdüler. Bu büyüme temsil ettikleri toplumsal kesimin de yeni olanaklara kavuşması ve yeni bir hayat anlamına geldi. Siyasal İslam bu topraklarda yeni bir toplum inşası için çalışıyor. İktidarın sağladığı olanaklar bu haliyle bunu mümkün kılacak gibi görünüyor. Bu gerçek bir tehlike haline gelmiştir. Bu toplumun yarısının karşı olmasının bir karşılığı yok çünkü yirmi yıldır iktidardalar.

SOSYALİST SOL: DIŞA DÖNMENİN ZAMAN GELDİ

Muhalefetin hal-i pür melanine ne demeli? Toplumsal bencilliğin örneğini veriyorlar. Türkiye’nin içinde bulunduğu bu koşullarda sizin partinizin sorunları çok daha mı önemli?  Zor dönemlerde beraber davranma ahlakına sahip değilseniz zaten siz bir parti bile değilsiniz.

Bu koşullarda sosyalistler ne yapmalı gibi bir sorunun muhalif siyaset açısından bir karşılığı yok. Elbette sosyalistler kendi mecralarında mücadeleye devam edeceklerdir. Ancak kendi mecralarının dışına çıkıp siyaset yapmak zamanı gelmedi mi? Kendini besleyen bir siyaset hantallaşır. Yetmişli yıllarda CHP’nin gençlik kollarında sosyalistler vardı. Bu durum elbette dönemin koşullarıyla bağlıydı. Ancak bugün sosyalistlerin taleplerinin siyaset denklemine giremediği bir durumla karşı karşıyayız. Ne yapacağız?  Sosyalist hareketin tüm taraflarının siyasal egolarından vazgeçtiği bir ortam, hareket etmek açısından en verimli zemin olabilir. Fakat bunu sağlamak oldukça zor bir durum. Neden sorusunu sorma hakkımız var. Ancak muhatap bulmamız pek mümkün değil. Elbette sorun herkesin hâlâ kendini haklı görmesi. Buradan çıkılamayacağı açık. Bu durumda sosyalistler her taraf ve haliyle yeniden düşünmeli: Bizim toplumla aramıza ne giriyor? 

*Prof. Dr. (E.), Marmara Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü