Sovyetlerin içinde devrimci bir çıkış arayışı: Mühendis
Devrim sonrası dönemde Sovyetler Birliği’nin geleceğine ilişkin endişelerin sol bir perspektifle dile getirildiği eleştirel metinlerin bir örneği Yuri Krımov’un Mühendis isimli kitabı kısa bir zaman önce Kor Kitap’tan çıktı. Yazar, sadece Sovyetler’deki bürokrasiyi, kariyerizmi, geri kafalılığı eleştirmekle kalmıyor aynı zamanda devrimci bir çıkış yolu gösteriyor.
“Kim bu insanlar? Aptal mı? Düşman mı? Kariyerist mi? Elbette hayır, onlar bizim mühendis kardeşlerimiz ya da işletme müdürlerimiz, sadece bir kusurları var: Bugün için yaşarlar ve değişimden korkarlar. Hepsinden önemlisi her şeyi anında kavrarlar ama hiçbir şey yapmazlar.”
**
Sovyet edebiyatı hakkında yazılanlara baktığımızda yaygın bir burjuva-liberal anlayışla karşılaşıyoruz: Onların gözünde 1917’den sonra yazılan eserlerin tümü “Baskı altında üretilen, propaganda metinlerinden” ibaret. Sadece hayatına Sovyetler dışında devam etmiş yazarlar ‘Rus edebiyatının devamcısı ve saygıdeğer örnekleri’ olarak değerlendiriliyor.
Hele Stalin dönemi? Bırakın okuyup yorumlamayı, o yıllarda yazılmış eserlerin varlığından haberdar olmaya tenezzül bile etmiyorlar. Ama aynı kalemler ‘Sovyet eleştirisi’ olarak gördükleri eserleri öve öve bitiremiyorlar. Oysa Sovyet edebiyatı, burjuva-liberal gözlükleri bir kenara bırakabilenler için ‘eleştirel’ eserlerle dolu. Bu eleştiriler, burjuva-liberallerin istediği şeyleri hedef almıyor diye ‘eleştirinin’ anlam kaybına uğradığını kim söyleyebilir?
Devrim sonrası dönemde Sovyetler Birliği’nin geleceğine ilişkin endişelerin sol bir perspektifle dile getirildiği eleştirel metinlerin en bilindik örneği Gladkov’un Fabrika (Çimento) romanı olabilir. Ancak Gladkov’un eseri bir ‘istisna’ değil: Yuri Krımov’un Mühendis isimli kitabı kısa bir zaman önce Kor Kitap’tan çıktı. Ahmet Açan’ın Rusçadan çevirdiği kitap, çeşitli açılardan üzerine konuşmaya değer. Öyle ki yazar, 1940 yılında yayınladığı bu eserinde sadece Sovyetler’deki bürokrasiyi, kariyerizmi, geri kafalılığı eleştirmekle kalmıyor aynı zamanda devrimci bir çıkış yolu gösteriyor.
CEPHE, EDEBİYAT, BİLİM VE ÖLÜM
Öncesinde adet olduğu üzere biraz yazarımızı tanıyarak söze başlayalım. Krımov’un 1908 yılında dünyaya geldiği aile üzerinde şüphesiz önemli bir etkiye sahiptir: Annesi yazar, babası ise ünlü bir yayınevinin kurucularındandır. Fakat Krımov’un yazarlığı, ‘söyleyecek bir sözü’ olduğu zaman ortaya çıkacaktır. Öyle ki devrimden sonra mühendislik okumayı tercih eder. Moskova’daki üniversite eğitimini tamamladıktan sonra çeşitli görevler alır, halk komiserliğinde çalışır. 1936 yılında Hazar Denizi kıyısında petrol tankerlerinde ve tersanede sorumluluklar üslenir.
Bu süre, onun kitaplarında işlediği evrenin yaratıldığı bir zaman dilimidir. Öyle ki devrimci idealler uğruna mücadelenin karmaşık koşulları ve bu yeni yaşam içerisinde şekillenen insan temalarıyla ilgilenen Krımov takibindeki yıllarda Kızıl Tanker kitabını kaleme alır. Türkçeye de çevrilen bu kitabın ardından Mühendis romanı yayınlanır. Çağdaş Sovyet insanının nasıl olması gerektiği sorusuna yoğunlaşan Krımov kitaplarında kariyeristlere, bürokratlara ve ortak davaya kayıtsız kalan insanlara savaş açar.
Kaleminin yeni yeni serpildiği yıllar, aynı zamanda Sovyetler’in Nazi Almanyasına karşı koyduğu yıllardır. Krımov da cephe muhabiri olarak Kızıl Ordu’ya katılır. Fakat Kiev kuşatıldığında 1941 yılında hayatını kaybeder. Ardında uzun yıllar sonra bile hâlâ ufuk açan eserlerini bırakır.
DEVRİMİN JENERASYONU
Hayat hikayesine baştan sona kabaca baktığımız zaman, Krımov’un Sovyetler Birliği için önemli bir jenerasyonu temsil ettiğini söyleyebiliriz. Krımov’da devrimin eğittiği, ufuk ve cüret verdiği adanmış bir nesli görüyoruz. Mühendis, kitabını da benzeri bir şekilde ele alabiliriz. Kitapta merkeze konulan karakterler hakkında Krımov’dan bir alıntı yaparak şunları söyleyebiliriz: “O zamana kadar şehirden hiç çıkmamış insanlar, bir gün evlerinden çıkarak Urallar’a petrol çıkarmaya, Türkmenistan’a pamuk yetiştirmeye gidiyorlardı. Uzun bir süreliğine, belki de sonsuza dek gidiyorlar ve gözyaşlarıyla değil, müzikle, şarkılarla uğurlanıyorlardı.”
Kitabın başka bir bölümünde bir karakterin “Kapitalistlerle birlikte onların uşakları olan muhafazakar mühendisleri de attık. Artık madenlerde çalışan yeni bir nesil var” sözleri, yazarın hem kendi jenerasyonunu hem de kitabındaki karakterleri tanımlıyor.
‘İŞÇİ YARATICIDIR, MÜHENDİS UŞAK’
Kitapta ‘eski’ ile ‘yeni’ arasında geçen bir diyalog oldukça dikkat çekici. Hayatı boyunca ‘bilimle uğraştığını ve bu yüzden de siyaset hakkında bir şey bilmediğini’ dile getiren bir mühendise rastlıyoruz. Söz konusu karakterin “İnjener* kelimesi Fransızca ‘ingenieux’den geliyor, yani ‘usta’ ya da ‘mahir’ anlamında. Buhar makinesinin icadından beri bu zümre büyüdü ve onlar sanayi, iletişim ve haberleşme araçlarını yarattı” sözleri kitapta yeni devrimci mühendis jenerasyonunu temsil eden Anya tarafından şöyle yanıtlanıyor “İşçiler yarattı demeliyiz, siz de boş boş mühendislerden bahsediyorsunuz. Birisi halka hizmet eder, diğeri efendilerini özler. Biri yaratıcıdır, diğeri uşak. Sizse zümre diyorsunuz!”
Bilimde sözde tarafsız ancak fiilen kendini ‘efendi’ görme eğilimdeki bu anlayışın tarihe karıştığını kim söyleyebilir? ‘Apolitik’ kalarak toplumsal hayatın akışında kendini ‘nötr’ konumlandırabileceğini sanan bu ‘bilim insanı’ tipolojisi her ne kadar 19 yüzyılda ivme kazansa da bugün hâlâ güncel bir yanılsamayı bize hatırlatıyor. İnsanlığın kolektif gelişimi için bir başına teknoloji ve pozitif bilimlerin yeterli olacağını düşünenlerin ayrıcalıklı bir hayal dünyasında yaşadığını görmeleri için kaç yüzyıla ihtiyaçları var? Dolayısıyla Anya’nın yanıtı sadece kendi kuşağının çatışmalarını ilgilendirmiyor.
DEVRİM SONRASI İNŞANIN ZORLUKLARI
Bu noktada akıllara “İdealize edilmiş bir Sovyet anlatısı ile mi karşı karşıyayız?” gibi bir soru gelebilir. Her haliyle kusursuz bir devrimci jenerasyonla mı karşı karşıyayız? Yazar, meselenin bu kadar basit olmadığını, açmazları ortaya çıkartarak açıklıyor. Örneğin aynı jenerasyon hakkında şu sözleri kaleme alıyor: “Ancak yeni bölgeler onları korkutuyordu. Rambekov’daki uygulamalardan sonra delik deşik barakalar, çürümüş su ve yetersiz erzak hakkında çok konuşulmuştu. Yerleşim yerlerinin, elektrikli yolların ve yeşil alanların bulunduğu daha eski, gelişmiş bölgelere gitmeyi tercih ettiler.”
Aslında bakarsanız kitabın en ‘eğlenceli’ kısmı, yazar Sovyet insanının karşılaştığı açmazlardan söz edince başlıyor. Krımov’un tek bir sorun üzerinden gitmeyip, devrim sonrası Sovyetlerin karşılaştığı zorlukları farklı çehreleriyle incelediğini vurgulamak gerek. Ancak yine de genel bir çerçeve çizmek gerekirse saplanılan bürokrasi batağının cüretkar bir şekilde eleştirildiğini söyleyebiliriz. Yine kitaptan bir ifadeyle örnek vermek gerekirse eğer, şu sözlere rastlıyoruz:
“Yoruldum yoldaş, yaşlanıyorum ve kesinlikle yıpranıyorum. Bir insan yaşlandığında daha sade ve sessiz bir hayat yaşamalı ama masamda bir yığın kağıt birikmiş ve bunların her biri halkın parası, makineleri, yakıtı. Satır aralarında bazılarının hatalarını, özensizliklerini, gizli entrikalarını, diğerlerinin cesaretini ve kararlılığını okuyorsun ve görüyorsun. Başarıları, göz boyamaları, üçkağıtçıları ve tembelleri fark ediyorsun. Bunların halledilmesi lazım ama ister istemez kurnazlık yapman, tartışman ve tehdit etmen gerekiyor.”
‘LEKELENMİŞ BİR DAVAYI SAVUNMAK’
Kitabın en büyük kırılma anı ise devrimci bir mühendisin sunduğu önerinin başarısızlıkla sonuçlanışı: Büyük bir risk alarak mevcut petrol sondaj işlemini geliştirmeyi amaçlayan mühendisin önerisi kabul edilir. Başta her şey yolundadır, başarılı icadı nedeniyle herkes tarafından el üstünde tutulur. Ancak koordinasyon eksikliği nedeniyle mühendisin kurduğu düzenek bozulur ve büyük bir zarara yol açar. Düne kadar mühendisi övenler, şimdi yermeye başlar. Dedikodular hızla yayılır. Kimse elini taşın altına koymamış, mühendise yardımcı olmamıştır. Çünkü başarısızlık riski ile koltuğundan olmak istememişlerdir. Daha sonra görevden alınan mühendisin ‘lekelenmiş davasını’ savunmaya kimse cesaret edemez. Ne de olsa “Rambekoneft tröstünde dar kafalı, verimli bölgeyi geliştirmekten aciz ve sadece konumunu uzun süre elinde tutmayı düşünen uyuşuk insanlar çalışıyordu.”
Haddinden fazla spoiler verdiğimiz yazımıza yavaş yavaş yeterlilik verelim. Ancak anlattıklarımızı -daha doğrusu Krımov’un anlattıklarını- toparlamak adına son bir alıntıdan faydalanalım. “Bugün araç parkı beni yolda bırakır, yarın bir başkasını ve biz de üçüncü şahısları suçlarız ama sonuçta gerçekten suçlu olanın değil, ortada bırakanın sorumlu olduğu bir aksama ortaya çıkar.” Krımov’un bu sözleri, Sovyetler Birliği’nin inşa dönemine dair yapılmış samimi bir eleştiriyi çok iyi özetliyor.
Tabii Krımov sadece ‘eleştirmekle’ kalmıyor, aynı zamanda devrimci bir çıkış yolu sunuyor. Örneğin Krımov’un kitabında olumlu bir ‘ana-karaktere’ rastlamıyoruz. Aslında bakarsanız kitap birden fazla karakterin gözünden ilerliyor. Kitapta Krımov hakkında bir biyografi kaleme alan Marya Belousova’ya göre Mühendis’te sosyalist kişiliği besleyen pozitif güç kolektiftir. Sovyet insanının en iyi özelliklerinin gelişmesini engelleyen güçlere karşı sadece kolektif olarak direnilebilir. Belousova, yazarın Derbent Tankeri kitabından bir alıntı yaparak bu görüşünü güçlendiriyor: “Bir kolektif içinde yaşıyorsunuz Hüseyin ve bir kolektifte iyi niyet eksikliği çoğu zaman bir suçla eşdeğerdir. Yapman gerekirdi ama yapmadın; suç, tabiri caizse pasif ama yine de bir suç.”
Dolayısıyla Mühendis eserinin iki açıdan değerli olduğunu söyleyebiliriz: Birincisi Sovyet deneyiminin eksiklerine parmak bastığı için; ikincisi ise ‘Sovyetler’de eleştiri yoktu’ iddialarını boşa düşürdüğü için. Kendisi bu yazdıklarından dolayı öyle baskılarla falan da karşılaşmamış, hatta bilakis ödüllendirilmiştir.
O nedenle her zaman değerini koruyacak bu kitabı dilimize kazandırdığı için Kor Kitap’a teşekkür etmek gerekiyor…