'Söyle bana, Şam'da ve İzmir'de neler oldu?'
Social Waste yeni albümüyle sesleniyor: Şimdi söyle bana, Şam'da ve İzmir'de neler oldu? Meksika'da Frontera Norte ve Filistin'de? Anlat bana Irak'tan ve Yemen'den geriye ne kaldı? Hepimiz bir aileyiz ve hepimiz bu evrende yabancılarız...
Fenikelilerin, Akdeniz'in batısına yayılışı, o günler için Amerika'nın keşfinden pek de farklı değildir. Denizin batı yakasında koloniler kısa zamanda büyüyecek ve hatta ilk koloniler kendi kolonilerini kurmaya başlayacaktır. Kartacalıların yaptığı gibi... Fenikelilerin bunu gerçekleştirmesinde önemli nedenlerden biri, üstün gemicilik teknikleridir. Tarihin çok uzun bir kesiti boyunca Akdeniz'in hemen her köşesinde Fenike tekneleri seyrediyordu. Kaldı ki Akdeniz'deki bu mesafeler öyle kolay kat edilir cinsten değildir. Antik Yunan dünyasında 'Büyük Deniz' ve 'Bizi Çevreleyen Deniz' gibi tanımlarla anılması da boşuna değildir...
Bizi iki taraftan ortak geçmişle, sevinçle, acıyla ve mücadeleyle birleştiren bir denizin kıyısındayız. Bu yorgun suların etrafında binlerce yıldır yaşanan karmaşa, paradoksal bir şekilde kültürleri ve insanları da birbirine yaklaştırıyor. Fakat bu ortaklığın harcı, sadece yediklerimiz-içtiklerimiz, folklorümüz, sıcak rüzgarlarımız ya da sohbetlerimiz mi? Şüphesiz bunların da payı büyüktür. Ama bizi Santorini, Mallorca ya da Çeşme'deki bir turistten ayıran, Akdeniz'in bizi birleştiren karanlık tarafını da görebiliyor oluşumuzdur. Sözgelimi "boyoz"un İspanyolca bir kelime oluşu [bollos, İspanyolca'da yan yana gelen iki 'l' harfi, 'y' diye okunur] ne kadar şaşırtıyor bizi değil mi? Bu kelimenin denizin bir limanından diğer bir limanına seyahati gerçekten de etkileyicidir ama ancak İspanya'daki Yahudilerin nasıl ve neden topraklarından kovulduğunu, ne ağıtlar yakarak o gemilerde yolculuk ettiklerini bilirsek anlamına kavuşur. Çünkü beğenelim ya da beğenmeyelim: Tarihinin acılı göçlerle oluştuğu toprakların tam üzerindeyiz.
Bizi yakınlaştıranın izini sürmek kolay değil, fakat Yunanistan'ın önde gelen politik hip-hop gruplarından Social Waste, bu anlamda ortak kültürel birikimimize önemli bir katkı sağlıyor. Social Waste grubu ülkemizde, Gezi Direnişi'nde yaşamını yitiren Berkin Elvan için yaptığı 'O Sadece 15 Yaşındaydı' isimli şarkıyla adını duyurmuştu. Çıkardıkları yeni albümde ise Social Waste'nin gözünden Akdeniz'i okumamız mümkün. Grup bize, "Akdeniz'in harcı" olarak toplumsal mücadeleyi gösteriyor.
İki yıl önce Gazete Duvar'a konuşan grup üyeleri, 'ortaklıklarımızın düşündüğümüzden çok daha fazla olduğunu' söylemişti: “Adına Akdeniz dediğimiz bu ‘gölde’ ortak bir ‘Akdeniz kültürü’nün paylaşıldığı, su götürmez bir gerçek. Aşağı yukarı aynı yemeği yiyoruz, aynı enstrümanları çalıyoruz, karakterimizde aşağı yukarı aynı ‘çılgınlıklar’ var ve aynı zamanda isyankârız. Adaletsizliğe, sömürüye, güce karşı isyankârız.”
Şimdi albüme de ismini veren 'Σύνορα' yani 'Sınırlar' isimli şarkıları, açıklamaya gerek kalmadan bize bu sözlerini bir kez daha hatırlatıyor:
“İşte burada tekrar dikiliyorum ve daha fazla insan da geliyor. Bu kanalı biz yardık, karıncalar gibi / Bu su birikintisinin, Akdeniz çukurunun içerisinde / Yahuda zamanından beri gemiler gidip geliyor / Sınır gibi kokuyor, Avrupa duvar örüyor / Ama Akdeniz sadece bizi birleştiriyor, ayırmıyor / Gece güzel kokuyor, zeytinyağlı sarımsak / ve bir fesleğen dalı sallanıyor / Cezayir ve Sevilla, farklı limanlar ama yine de benzerler / Ve sonra tekrar Beyrut, Pire ve Marsilya / Ve şimdi haberler var, dinle: Ulus ve bayrak / bunlar sadece hayali ve fani yapılar.
[Ben hep sınırlardan nefret ettim / onlar her türlü gözden kaybolurlar. / onları kuranlardan nefret ettim / insanları birbirlerinden ayıranlar midemi bulandırıyor, beni hasta ediyorlar. / Kuşlar ve çiçekler her renktendir / ve yeryüzünü özgürce seyrederler / ne sınırları ne bayrakları bilirler.]
Şimdi söyle bana, Şam'da ve İzmir'de neler oldu? Meksika'da Frontera Norte ve Filistin'de? Anlat bana Irak'tan ve Yemen'den geriye ne kaldı? Hepimiz bir aileyiz ve hepimiz bu evrende yabancılarız. / Sana bir özet geçeyim; savaş ve yoksulluk / ve tüm gördüklerin ilk yağmurdan başka bir şey değil / Heyecanla bağıra çağıra koşturuyorsun / Ormanları biçtin / açlığını gidermek için petrol içip altın yedin / ve artık geri dönülemez, Oslo'da bir sıcak dalgası, ve Korfu'nun limanında bir fırtına patladı / Toplanmaya başla, ağzına s*çtık / Bıçağı biledin ve boğazına dayadın / Haydi şimdi senin gitme zamanın geldi / Kendi sınırlarını geçmek zorunda olan şimdi sensin.”
Albümdeki bir diğer şarkı olan 'Corto' da oldukça dikkat çekici. Social Waste, bu şarkının sözlerinde Akdenizli bir başka figüre atıfta bulunuyor: İtalyan çizgi romancı Hugo Pratt tarafından yaratılan, ünlü Corto Maltese. Çingene bir annenin oğlu olan Endülüslü kaptan Corto, bir maceracıdır. Yeri yurdu olmayan bu karakter, aynı zamanda ezilenlerden yana taraf tutmaya çalışır. Çoğunlukla beş parasız atıldığı maceralarda 'ne dogmalara ne de bayraklara inandığını' söyler Corto. Hikayesi 1936'da İspanya İç Savaşı'nda sona erer. Uluslararası Tugaylar'a katılan Corto ya kaybolur ya da yaşamını yitirir... Social Waste de Akdeniz'in bu karakterini, kendileri için bir yol arkadaşı olarak ele alıyor
Tahmin edebileceğiniz gibi grup yaptığı müzikte, bizim hiç de yabancısı olmadığımız enstrümanları kullanıyor: Tulum, ad ve buzuki gibi. Bu enstrümanlara hip-hop'un ve elektronik müziğin seslerinin eşlik edişi, bizim kafamızda da daha geniş bir imgelem kurmamızı sağlıyor. Örneğin "Βοριάς και Λίβας" şarkısını dinlerken kendinizi bir Karadeniz şarkısında hissedeceksiniz. Sadece tulumun kullanılışından değil, aynı zamanda ritimlerle de. Hatta sözleri de düşünecek olursak, biraz da çevre mücadelesiyle...
"Οι πόλεις" şarkısı ise Akdeniz'in tüm kentlerini pazarlarıyla, limanlarıyla, istasyonlarıyla bir insanmış gibi yorumluyor: Marsilya'dan, Barselona'dan Beyrut'a... Bu 'kişilerin' üzgün gözlerinin ve kutsal bedenlerinin arkasında yoldaşlığı buluyor, sırlarına eriyor.
Belki de dünyada hiçbir deniz, bunca farklı dilde tanımlanmamıştır. Ve belki de yine hiçbir deniz bunca acıya bu kadar uzun zamandır tanık olmamıştır. Tarihte 'en'lerin ve 'ilk'lerin peşine düşmek kimi zaman tehlikeli olabilir, dolayısıyla bunların pek bir önemi yok. Asıl mesele, bağların peşine düşmek. Social Waste aramızdaki ilişkilerin, zeytin ağacı bezeli bir egzotik güzellemesinden çok daha fazlasını bize anlatıyor bu albümde. Limanları birbirine bağlayan binlerce yıllık halatlar aşınmış, birbirlerine dolanmış da olsa bizi birbirimize bağlayanın ne olduğu sorusunun peşine düşüyor: Akdeniz'de bizi asıl birleştiren şey hikayelerimiz ve isyanımız... Şöyle diyordu F. Braudel Bizim Deniz'in hikayesini anlatırken:
“Akdeniz'in o muazzam geçmişi hakkındaki tanıkların en güzeli, denizin kendisidir. Bunu hiç bıkmadan tekrar tekrar söylemek gerek. Denizi görmek, tekrar tekrar görmek gerek. Tabii ki insanlar tarafından şu veya bu ölçüde mantık, kapris ve aptallık saikiyle inşa edilmiş karmaşık bir geçmişe ilişkin her şeyi tek başına deniz açıklayamaz. Ama geçmişin tecrübelerini sabırla yerine oturtur, onlara yeniden can verir, kendi gözlerimizle görebildiğimiz ve geçmiş zamanda nasılsa öyle olan bir göğün altında bir manzaranın içine yerleştirir. Bir anlık dikkat toplama ya da hayal kurma: Sanki her şey baştan yaşanır.”