Bir kilo soğan neden birden bire 10 kat 20 kat pahalanır. Mesele savaş sanayine aktarılan pay mıdır, küresel ısınma mıdır, hasadı vuran fırtınalar mıdır? Yoksa hepsini de içeren, tetikleyen ama onları kat kat aşan neo-liberalizm dediğimiz kapitalizmin en vahşi formu ve bu mekanizmanın adamları/kadınları mıdır? Neo-liberalizmin sülale devri ile buluşması bakımından 30 yıl kadar geriden takip ettiğimiz Filipinler’e bakalım, Türkiye’yi görmeyi deneyelim.
Bu yılın ocak ayının ilk günlerinde, Filipinler Havayolları'nın 10 çalışanının ismi bir kaçakçılık olayına karıştı. Çalışanların, gümrükte yakalanıp, Filipinler kaçakçılık masası tarafından gözaltına alınıp sorgulanmasının ardından, Filipinler Havayolları Sözcüsü Cielo Villaluna şöyle bir basın açıklaması yaptı: “Filipin Havayolları gümrük düzenlemelerinin ihlal edilmesine göz yummaz. Soruşturmaların sonuçlarına bağlı olarak uygun disiplin yaptırımlarını uygulayacağız. Bu konuda gümrük yetkilileriyle tam bir işbirliği içerisindeyiz. Tüm personelimize gümrük düzenlemelerine her zaman sıkı bir şekilde uymaları gerektiğini yineliyoruz.” (1)
Havayolları çalışanlarının bu kaçakçılık girişimi, Filipinler kamuoyunu günlerce meşgul etti. Hatta, skandal, ünlü uyuşturucu baronu Pablo Escobar’a atıfla, Pablo Eschalot (soğan) olarak isimlendirildi. Peki kaçırılmaya çalışılan şey neydi?
Havayolları çalışanları, Riad-Dubai-Manila seferini tamamlayıp dönerlerken, Riad ya da Dubai’den 27 kilogram (kimi kaynaklarda 40) soğanı, el bagajlarında ve gümrüksüz olarak ülkeye sokmaya çalışmışlardı. Soğanlar, endemik ya da egzotik herhangi bir özelliği olmayan, pazardan satın alınmış alelade yemeklik-sofralık soğanlardı.
2022 güzünden itibaren, Filipinler’de soğan kıtlığı yaşanmış bunun sonucunda soğan stok ve karaborsaya(!) düşmüştü. Bu gelişmelerin ardından soğan fiyatları birkaç ay içinde 70 pesodan (20-25 tl) 700 pesoya (200-250 Tl) kadar yükselmişti.
Soğan fiyatlarının böylesine yükselmesi, hükümet yetkilileri ve piyasalar tarafından, küresel ısınma ve doğal afetlerden kaynaklanan kıtlıklara bağlanıyor ve tabii bir de dış güçler, karaborsa vb… (2)
…
Geçtiğimiz günlerde, Kemal Kılıçdaroğlu’nun soğan açıklamasının karşısına, Tayyip Erdoğan’ın savaş gemisi ile çıkarma yapmaya çalışmasına bakarak, soğanın yalnızca evlerin değil siyasetin de mutfağında ne kadar stratejik bir ürün olduğunu anlayabiliriz.
Peki bir kilo soğan neden birden bire 10 kat 20 kat pahalanır. Burada mesele savaş sanayine aktarılan pay mıdır, küresel ısınma mıdır, hasadı vuran fırtınalar mıdır? Yoksa bunların hepsini de içeren, tetikleyen ama onları kat kat aşan neo-liberalizm dediğimiz kapitalizmin en vahşi formu ve bu mekanizmanın adamları/kadınları mıdır?
Yalnızca soğan fiyatlarındaki patlamalar üzerinden değil, neo-liberalizmin sülale devri ile buluşması (üstelik onlar tur bindiriyorlar) bakımından da 30 yıl kadar geriden takip ettiğimiz Filipinler’e bakalım, Türkiye’yi görmeyi deneyelim.
…
Şu anda ülkeyi yönetmekte olan Ferdinand Marcos Jr.’ın babası olan Ferdinand Marcos 60’lı yıllar boyunca Filipinler’de önemli bir siyasi figürdü. Sonrasında başbakanlığa kadar yükseldi ve ikinci seçimini kazandıktan sonra, 1972 yılında “yıkıcı güçler”i gerekçe göstererek sıkıyönetim ilan etti. Hatırlayalım, tam da bu yıllarda Friedmancılık (sonra Teatcher-Reagan doktrini, sonra neo-liberalizm olacak) ABD kapitalizminin merkezi formu haline gelir, sosyal devlet ve her türlü hak talebi tasfiye edilecektir. 1971’de Türkiye’de sıkıyönetim, 1973’de Şili’de darbe ve 12 Eylül 1980 Türkiye’de darbe. Bütün bu 10 yıl içerisinde, dünya çapında ABD’nin desteklediği 50 civarında darbe ya da darbe girişimi olur.
Baba Marcos 1972’den 1981’e kadar sıkıyönetim ile yönetir ve kendisini mutlak tek adam haline getirir. 16 Haziran 1981’de kendi inşa ettiği göstermelik muhalefet karşısında yeniden bir mutlak galibiyet kazandı ve güçlerini daha da arttırdı.
Marcos’un eşi Filipinler’in 1955 Güzellik Kraliçesi Imelda Marcos’da devlet işlerinde eşine yardımcı oluyordu. Imelda Marcos, Manila Valiliği, sonrasında Konut ve Çevre Bakanlığı başta olmak üzere pek çok önemli devlet görevinde bulundu. Karı-koca birlikte, tarihin gördüğü en nepotik devlet örgütlerinden birisini kurdular.
Bu nepotizme büyük bir hırsızlık, yolsuzluk, hukuksuzluk ve soygunun da eşlik ettiğini, yapılan sarayları başka sarayların takip ettiğini söylemeye elbette gerek yok.
80’lı yıllar boyunca gerçek muhalefet güçlendiyse de, muhalefetin önemli isimlerinden Benigno Aquino Jr. 1983 yılında ülkesine döndüğü uçaktan inerken vurularak öldürüldü.
Öldürülen Benigno Aquino’nun bayrağını eşi Corazon Aquino devraldı ve 1986 seçimlerinde muhalefeti kendi etrafında birleştirmeyi başardı. 7 Şubat 1986’da gerçekleştirilen seçimlerle ilgili pek çok şaibe ortadayken Marcos galibiyetini ilan etti ve bu durum yalnızca sokakları değil orduyu da ikiye böldü. Sonrasında, ABD Marcos ailesinden desteği çekmek zorunda kaldı ve Marcos’un 25 Şubat 1986’da Havai’ye gitmesinin ardından olaylar sona erdi.
Marcos, Havai’ye geçtikten iki yıl sonra 22 Ekim 1988 yılında ABD federal hükümeti tarafından Filipin hükümetinden zimmetine 100 milyon dolardan fazla para geçirdiği ve bu para ile New York’ta üç tane bina satın aldığı gerekçesiyle suçlandı ve hakkında bir dava açıldı. Manhattan’daki federal büyük jürinin hazırladığı iddianameye göre Marcos, binalarını yenileyebilmek, finanse etmek ve ek mülkler almak için, Amerikan bankalarından hileli bir şekilde 165 milyon dolar borç almakla suçlanmaktadır. (3)
Ayrıca, bu yolsuzluk ve usulsüzlük suçlamalarına ek olarak Marcos hem Filipinler hem de Amerika’yı kapsayan ve halen (1988) her iki ülke içinde faal olan bir haraç çetesinin başkanlığını yaptığı gerekçesiyle 20 yıl hapis cezası istenmektedir. Marcos’un yönettiği şebekenin bir diğer yardımcısı, ABD mahkemesine göre, Imelda Marcos diğer bir isim de 80-90’la Türkiye kamuoyunun yakından tanıdığı Suudi kökenli silah tüccarı, jet sosyetenin müsrif playboyu ve karanlık ilişkilerin adamı ve Adnan Kaşıkçı’dır. (4)
…
“Yıkıcı güçler” bahanesi ile OHAL, sülalenin devletleşmesi, hırsızlık, usulsüzlük, haraç çetesi kurma, seçimlere hile karıştırma, halk isyanı ile sürgüne gitme, Manhattan’da mülk edinme, ABD’de bir silah tüccarı ile birlikte yargılanma, tüm bu soygun/talana eşlik eden neo-liberal sistem ve bu sistemi yerli-milli hale getirmeye yarayan “milli güvenlik” söylemi…
Rahmetli Marcos, dünürü Duterte ve oğlu Marcos Jr… Askeri pozlar kesmeyi çok sevdiler, neredeyse bütün yolsuzlukları Kaşıkçı gibi asalaklarla yaptıkları silah ticareti üzerinden yaptılar, kamu teşekkülleri itinayla satıp, tarımsal üretimi bitirmeyi ihmal etmeyerek, iç pazar için gerekli olan bütün ürünleri tabii ki ekseriyetle ABD’den ithal etmek suretiyle, ülkeyi soyup soğana çevirdiler, para cezası hariç önemli bir ceza görmediler… (5)
Ferdinand Marcos’un oğlu olan Marcos Jr, bir başka Filipinli diktatör olan Duterte’nin kızıyla masalsı bir düğünle evlenerek harika bir hanedanlık kurdu (onların kurduğu bu düzen elbette memleketimizde birilerinin hayallerini süslüyor). Fakat bu hayal, Filipinler’deki yoksulların karabasanı. Onlar 70 pesoluk soğanı, 700 pesoya alıyorlar, düğünlerde altın yerine soğan hevengi takıyorlar ve eğer 30 kilo soğanı ülkeye gümrüksüz sokmaya çalışırlarsa, kaçakçılıkla yargılanıyorlar.