Saadet Partisi (SP)'nin 1 Kasım 2015 Genel Seçimi'ndeki oy oranı yüzde 0.68 idi. Bugün yapılan anketlerde ise kiminde yüzde 1 kiminde yüzde 2 görünüyor SP’nin alması muhtemel oy oranı. Nicelik bakımından durum böyle olsa da partinin özgül ağırlığının siyasi denklemde önemli bir yer tuttuğu şüphesiz. Her puanın hayati derecede önemli olduğu düşünülürse SP’nin 24 Haziran 2018’deki genel seçim ile cumhurbaşkanlığı seçiminde kimle ittifak yapacağı sorusu daha da önem kazanıyor. Milli Görüşçüler kimle ittifak yapacak, kimi aday gösterecek, seçim stratejileri ne? Saadet Partisi Kadın Kolları Başkanı Ebru Asiltürk ile konuştuk.
Partinizin Genel Başkanı 77 yaşındaki Temel Karamollaoğlu son dönemdeki performansıyla herkesi şaşırttı. SP, sadece AK Parti’ye küskün muhafazakâr kesim tarafından değil çok geniş bir toplum kesimince yakından izlenir oldu. SP’nin bu ölçüde ilgi odağı olmasının sebebi ne?
Sebep, Saadet Partisi’nin söylemlerinin hakikat olmasıdır. SP’nin almış olduğu oy oranı gerçek değerinin karşılığı değildir. SP, bu memleketin milli görüş olarak inancıdır, tarihidir, ruh köküdür. Biz dün ne söylediysek bugün de aynısını söylüyoruz. Yarınımız için en doğru olanı ifade ettiğimizi, pusula vazifesi gördüğümüzü farklı kesimlerden insanlardan da duyuyoruz. Üzerimizdeki sorumluluğun daha fazla olduğu bilinciyle hareket ediyoruz.
Genel Başkanımız, yaradılışı ve kişiliğiyle de son derece naiftir, zariftir ve devlet tecrübesi ile birikimi yaptığı bu siyasette büyük paya sahiptir. Birçok insan Genel Başkanımızın söylemini duyduğunda kendi söylemiyle çok bitişik buldu ve bundan dolayı alaka gösterdi. Bir de üslubu çok farklı. İnsanlarımız gerilim siyasetinden bıktı, usandı. Birbirinin şahsiyetini yerle bir eden, el kol sallayan, kaş kaldıran siyaset artık insanları dünden daha çok rahatsız eder hale geldi. Genel Başkanımızın hakikatleri, insanları ötekileştirmeden, kutuplaştırmadan ifade etmesi, insanların burada birleşmesine sebep oldu. Bir de SP yıllarca bu siyaset şeklinden dolayı bedel ödedi. Algılarla yönetilen bir süreçte algıya değil bilgiye önem veren bir siyaset anlayışımız oldu. Biz kimseyi kandırmadık, kimseyi kendi çıkarlarımız için algılarla maniple etmedik. Hep gerçekleri söyledik. Bu kadar yalanın, dolanın olduğu dönemde SP’nin sözü çok daha kıymetli oldu.
SP’nin kimle ittifak yapacağı da merak konusu. Şu ana kadar hiçbir partiye kapıyı kapatmadınız. Peki AK Parti ile ittifak ihtimali var mı?
Genel Başkanımız da söylüyor, biz partilerle “ilkeler” üzerinden ittifak yapmak niyetindeyiz. Bu söyleme bütün partiler eşit mesafededir.
SP’nin cumhurbaşkanı adayı eski cumhurbaşkanı Abdullah Gül mü olacak, Genel Başkan Temel Karamollaoğlu mu?
Biz SP olarak kendi adayımızı çıkaracağız. Hafta sonu partimizin tüm organlarıyla istişare toplantıları gerçekleştirilecek. Mutlaka bir karar çıkacaktır.
Aday da orada netleşir mi?
Muhtemelen.
'CUMHURBAŞKANI SEÇİMİ YÜZDE YÜZ İKİNCİ TURA KALIR'
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda sonuçlanması ihtimali nedir?
Yüzde yüz ikinci tura kalır. Seçim güvenliğiyle ilgili bir problem yaşamazsak tabii… Ben milletin iradesine inanıyorum. Artık insanlar yarınki Türkiye’den endişeli. Hepimiz endişeli değil miyiz? Siyasetin bu kadar kirlendiği bir dönemde SP olarak bireysel hak ve özgürlükleri korumayı, en büyük siyasi organ olan devlet eliyle yine hak ve adalet çerçevesinde insanlığa hizmet işi olarak görüyoruz. Milletimizin hizmetkârı olmaya geliyoruz. Dün de böyle çalıştık, bugün de böyle çalışıyoruz.
Türkiye’nin ihtiyacı “güçlü başkan ve parlamento” yerine “güçlü parlamento ve başkanlık” sistemidir. Yeni yapılan düzenlemelerle yasama-yürütme ve yargının denge ve denetleme mekanizmalarıyla kontrol edilemeyecek olması bizim için endişe verici. Toplum olarak huzura ve barışa ihtiyacımız var. Hepimizin, güzel bir Türkiye’yi hayal etmeye ihtiyacı var.
‘MİLLİ GÖRÜŞÇÜ KADINLAR SİYASET YAPMAYI, İBADET ETME OLARAK MANALANDIRIR’
AK Parti’nin iktidara gelmesinde kadın kollarının rolü çok yazılıp çizilmişti. Milli Görüşün rahle-i tedrisinden geçmiş o kadınlar bugün sizinle çok başka yerdeler. Nasıl bir fark var iki partinin kadınları ve iki parti arasında?
Bir kere siyaset etme üslubumuz farklı. Şu anki tüm partilerden farklı. Hocamız rahmetli Necmettin Erbakan, 1969 yılında bu yola çıktığı vakit siyaset etme üslubu neyse aynı üslubu kullanıyoruz. Biz insanları ötekileştirmeyiz, kutuplaşmaya müsaade etmeyiz, hakaret etmeyiz. Ülkemize, milletimize dair mevzuları ortak bir zeminde, hak ve özgürlüklere, adalete uygun bir şekilde konuşabilmeyi kendimize siyaset üslubu olarak prensip edinmişiz. Bizim yönetim anlayışımız da farklı. Biz çıkarlarımızın ötesinde hakkı üstün tutarız. Bizim açımızdan adalet mevhumu merkezdedir. Partizanlık yapmamak, liyakat bizim için çok önemlidir. Ayrıca israf, yolsuzluk bizden uzak kavramlardır. Bunlar işleyişe ait farklılıklarımız ama daha da önemlisi bizim hedefimiz, vizyonumuz farklı.
Biz Ortadoğu’yu bu hale getiren ülkelerle, zihniyetle stratejik ortak olmayı dün de reddettik bugün de reddediyoruz. 'Avrupa, ABD ve İsrail’le stratejik ortak olmayız diyoruz' ama bu onlarla ekonomik ilişkimiz olmayacağı anlamına gelmez. Ancak bölgeye ait siyaseti onlarla birlikte yapmayız. Biz AB’yi bir medeniyet projesi olarak görmedik. Bunlar yerine, şahsiyetli bir dış politika ve İslam Birliği'nin kurulması gibi bir yol haritamız var. Ekonomik olarak da faizci kapitalist düzen yerine faizden arındırılmış, adil bir ekonomik düzen düşüncemiz var. Herkes için hak ve özgürlükler ve onurlu bir yaşam düzenleme amacımız var.
Kadınlar hususuna gelirsek Allah rahmet eylesin, Hocanın zamanından beri Milli Görüşçü kadınların siyaset yapma biçimi memleketine, milletine olan aşkı ve sevdasıdır. Biz bu işi manalandırırken bir ibadet etme olarak yapıyoruz. 'Hubbü'l vatan mine'l iman' deriz yani vatan sevgisi imandan gelir. Önümüze çıkacak maddi manevi her türlü problem, her türlü engelleme bizim için hiç hükmündedir, yok hükmündedir. Ben onlarla olan farkımı sadece kendi üzerimden değerlendiririm.
Ayfer Yılmaz: En büyük metal yorgunluğu Sayın Cumhurbaşkanında
'TÜRKİYE’NİN EN ÖNEMLİ MESELESİ AHLAK PROBLEMİ'
Sizce şu an Türkiye’nin en büyük problemi nedir?
Genel Başkanımız Temel Karamollaoğlu Bey Türkiye’nin en önemli probleminin kutuplaşma, ötekileştirme ve toplumsal huzur ve barışta meydana gelen sıkıntılarda olduğunu ifade ediyor. Bunu her geçen gün daha net görmekteyiz. Toplumun farklı kesimlerinden insanlarla Türkiye’ye ait meseleleri konuşmak üzere iki ay önce başlattığımız istişareler toplantılarına devam ediyoruz. Ankara, İstanbul, Diyarbakır, Mardin ve Urfa’da görüşmeler yaptık. Aktivist bireylerden STK temsilcilerine, akademisyenlerden esnafa, farklı kesimlerden insanlarla buluştuk ve onlara dört soru sorduk. 1) Türkiye’nin en önemli problemi nedir? 2) Türkiye’nin yarınını nasıl okuyorsunuz, bugünden itibaren önümüzdeki 5 yılı nasıl değerlendiriyorsunuz? 3) Kendi sektörünüze ait problemler ve çözüm önerileriniz nelerdir? 4) Siyasi parti olarak bizden beklentileriniz nedir? Görüştüğümüz insanların yüzde 85’i Türkiye’nin en önemli problemi ahlak problemidir dedi. Bireysel ahlak, iş ahlakı, devlet ahlakı, siyaset ahlakı… Ahlak, kendi çıkarına rağmen iyiyi, güzeli, doğruyu, faydalı olanı tercih edebilmektir. İçinde bulunduğumuz son yüz yılda her şey materyalist oldu. Ekonomide kapitalizm, sosyal hayatta sekülerizm, siyasette laisizm ve bireysel durumda da hedonizm ile şekilleniyor insanlar. Bu kavramların medya ve eğitim yoluyla da insanlara pompalandığı bir dönem içindeyiz.
'TOPLUMSAL BARIŞ VE HUZURUN TESİS EDİLMEDİĞİ YERDE GÜVEN VE ADALET OLMUYOR'
Sekülerizm ve laisizmden yakınıyorsunuz ama sekülerler de kendilerini güvende hissetmiyorlar bu ortamda. Eğitim dinselleşmiş durumda. İşin tuhafı, AK Parti gibi dini argümanlarla siyaset yapan bir iktidar döneminde gençlerin dinden soğuduğu, deizme kaydığı tartışılıyor...
İnsan da toplum da inanç, değerler ve düşünceler üzerine inşa olur. Bu mevhumun hayatiyetini sorgulamamız söz konusu değil. Bir takım ritüellerden, çerçevelerden ibaretse, içi boşaltılmışsa ifade ettiğiniz bu son, bir neticedir. Bunu ibadetle, ahlakla, muamelatla müteşekkil bir yapıda kâmil manada gerçekleştirirsek işte o zaman iyilik hali gerçekleşir.
AK Parti sizin de yıllarca dile getirdiğiniz başörtüsü mağduriyeti gibi sorunları çözdü ama az önce anlattığınız “toplumdaki ahlaki çöküş” ve deizm tartışmaları da aynı iktidar döneminde yaşanıyor. Bu şaşırtıcı değil mi?
Hem çok şaşırtıcı hem de doğru bir yol, metot izlemediklerinin en önemli göstergesi. Zaten insanların hakkı olan bir takım düzenlemelerin gerçekleşmesinden memnuniyet içindeyiz. Ancak bu alt yapı olarak doldurulamadı, toplumun her noktasına nüfuz edilemedi. Biz Milli Görüşün temsilcisi olarak SP’nin parti programına en önce ahlak ve maneviyatı yazmış bir partiyiz. Toplumsal huzur ve barış için bu çok gerekli. İnanç ve fikir özgürlüğü her insan için bir haktır. İstişare ettiğimiz insanlar ahlaki çürümenin birinci mesele olduğunu söyledi. Toplumsal barış ve huzurun tesis edilmediği yerde güven ve adalet olmuyor.
'BÖLGE İNSANININ SİYASETE VE HÜKÜMETE GÜVEN PROBLEMİ VAR'
Toplumsal barış demişken…16 yıldır AK Parti’ye oy veren muhafazakâr Kürt seçmen sizce 24 Haziran’da nasıl bir tercih yapacak?
O bölgeye gittiğimde şunu gördüm, hak ve özgürlükler ve onurlu bir yaşam beklentisi bölge insanı için ekmek, su kadar temel ihtiyaç. Sosyoekonomik seviyesi ne olursa olsun her insanda bu beklenti var. Oradaki ikinci büyük problem, genç işsiz nüfus ama bütün bunlardan öte hükümete ve siyasete bir güven problemi var bölge insanının. Bunun aşılması gerekiyor. SP olarak biz hak ve adaleti merkeze alıyoruz ve her insan için bunun ekmek, su kadar önemli olduğunun bilincindeyiz ve iyi bir çıkış yapacağımıza çok yürekten inanıyorum. Biz oraya gittiğimizde insanlara dedik ki, her insanın ana dilini kullanması, öğrenmesi, öğretmesi, bununla müziğini-edebiyatını yapması, kültürünü devam ettirmesi ana sütü kadar helaldir.
Güzel bir Türkiye’nin, toplumsal barış ve huzurla birlikte olacağına inanıyoruz ama bugünkü politikaların yarın bize huzur ve barış getireceğini zannetmeyelim. Bütün siyasetçiler, hiçbir insanı ötekileştirmeden, tahkir etmeden, onun bütün farklılıklarına rağmen insan hak ve özgürlüklerinden faydalanmasını, onurlu bir yaşam sürdürmesini kendimize görev addetmeliyiz.
Her inanç ve fikir kendisini ifade edecek bir siyasi platform bulmalıdır. Bunun gerçekleşmesi elbette ki parlamentodur. Bunun için barajın inmesi gerekir. Bunu gerçekleştirmezsek bu siyaseti şiddete ve merdiven altına iteriz. İnsanların kendilerini ifade edebilecekleri bir alan ve paylaşım bulmaları bu memleketin yarını için önemlidir. Ayrıca suça ve şiddete teşvik etmediği sürece kürsü ve yasal dokunulmazlık hakkı her seçilmişin ve ona oy veren seçmenin en doğal hakkıdır. Bizim hak ve adalete ait söylemimiz bölge insanında büyük bir etki oluşturdu.
'ÜLKE YÖNETİLEMİYORDU, BU DA SON NOKTASI'
Bu kadar önemli bir seçimin OHAL’de gerçekleşmesi ne kadar sağlıklı?
Ekonomideki durum, işsizlik ortada. Birçok gerçek istatistiğin yayınlanmasına bile müsaade edilmiyor. OHAL’de doğru bilgiye erişim bile büyük bir sorun. Cumhurbaşkanının geçmişte OHAL’e ait söylemleri ortada, ancak bugün çıkarlar doğrultusunda OHAL’in devamının gerekliliğine ilişkin ifadelerini şaşkınlıkla dinliyoruz. Devlet demek ki normal şekliyle yönetilemiyor. Zaten bu kadar kısa süre içinde seçime gidiyor olmamız bizim bilgimiz dışında daha büyük sıkıntılar olduğunu gösteriyor. Bir yarışa gidiliyor ama hiç kimse eşit şartlarda değil. Medyanın durumu ortada. Seçim güvenliği endişe verici boyutta. Partilerin ittifak yapmalarıyla ilgili torba kanunun içinde yer alan sandıkların birleştirilmesi, ayrıştırılması, taşınması düzenlemesi, sandık güvenliği için endişe oluşturmaktadır. Gözetmenlerin devlet memurlarından seçilecek olması da yine bir endişe kaynağıdır. Bunlar endişeye sevk ediyor ama her şart altında seçime gitmek ve milletin iradesine başvurmak, bizim beklediğimiz ve istediğimiz bir şeydi. Ülke yönetilemiyordu, bu da son noktası. Onların bu noktada paniklediğini görüyoruz.
'HER ŞEYİN YURT DIŞINDAN GETİRİLDİĞİ ÜÇÜNCÜ KÖPRÜDE MİLLİLİK GÖREMİYORUM'
'Seçimde her türlü sürpriz olabilir' deniyor. Sizin için de iktidar ortağı olmak gibi bir sürpriz gerçekleşebilir mi? İktidara hazır mısınız?
Biz zaten bu sorumlulukla siyaset yapıyoruz. Biz bunu da gerçekleştirebilecek yegâne partiyiz çünkü çözüm yollarımız tamamen milli. Genel Başkanımız, iktidara geldiğimizde bütün projeleri donduracağız dedi. Türkiye’nin harcayacak parası varsa istihdam ve üretim oluşturacak fabrikalar ve sanayi için kullanılmalıdır.
Siyasi iktidar da sürekli 'millilik' vurgusu yapıyor ama kamuya ait şeker fabrikalarını satıyor. Bu nasıl millilik?
Şeker fabrikalarının satılması son süreçti. Bugüne kadar ne fabrikalar satıldı. Tohumu İsrail’den, samanı Bulgaristan’dan ithal ediyoruz. Kendi üreticimizi ne zaman destekleyeceğiz? Günübirlik politikalarla devlet yönetiliyor maalesef ve bundan şikâyetçiyiz. Türkiye’nin dışa bağımlı olmadan tarımını, hayvancılığını, milli iletişimini, ilaç sanayisini, askeri sanayisini gerçekleştirmesinin çok kıymetli olduğuna inanıyoruz. Proje uluslararası, mühendisi uluslararası, inşaatı uluslararası olan havaalanları ve köprülerle bu gerçekleştirilemez. Her şeyin yurt dışından getirildiği üçüncü köprüde ben bir millilik göremiyorum. Biz üçüncü köprüyü alkışlarken Diyarbakır’daki insanımız 'bana ne üçüncü köprüden' diyor. İnsanımızın istihdama, devletin üretime ihtiyacı var. Bu ikisini buluşturan projeler yapmadığın sürece millilikten bahsedemezsin. Bu millete faydalı olmayan hiçbir şey milli değildir.
‘ACABA BU SEÇİM, FETÖ TEMİZLİĞİ SEÇİMİ Mİ?’
İktidar partisi ile ayrıldığınız temel konulardan biri de Milli Görüşçülerin Fethullah Gülen’e başından bu yana mesafeli duruşu olarak gösteriliyor. İktidar, sizce siyasette FETÖ temizliği yaptı mı?
Yapıldığına kesinlikle inanmıyoruz. Geçtiğimiz süreç içinde il belediye başkanları alındı, ilçe yönetimleri değişti AK Parti içerisinde. Acaba bu seçim, var olan bakanlarını, milletvekillerini temizleme seçimi mi olacak, onu adaylar açıklandığında göreceğiz. Kendilerini yıpratmamak adına millet için yapılmış olan uygulamaların hiçbiri siyasette gerçekleşmedi. Güneş balçıkla sıvanmaz. Herkes biliyor ki, FETÖ dediğimiz hadise 2002 yılından 15 Temmuz 2016 tarihine kadar tarihinde hiç görmediği ölçüde devlet imkânlarından yararlanarak büyüdü. Bunun sorumluluğu elbette dönemin hükümetine aittir. Seçmenin bunu görüp değerlendirmesi lazım. Devlette vazife almış kişilerin methiyeler düzdüklerini, gidip yerinde ziyaret ettiklerini görüyoruz. Bunun mutlaka bir karşılığı olmalı. Kişiler aileleriyle birlikte mağdur ediliyor. Varsayın ki aktif olarak bu örgüt içinde görev almış. O kişinin eşini, çocuğunu, ailesini de mağdur etmek devletin işi midir, devlet intikam alıcı mıdır? Adalet mülkün temelidir. Bu devletin yarınıyla ilgili bir beka problemi varsa bu problem ancak adaleti kâmil manada tesis ederek çözülür.