Bundan 2.5 sene evvel, ALS hastalığına dikkat çekmek için sosyal medya üzerinde meydan okuma kampanyası başlatılmıştı. Önce bir kaç kişinin adını sayıp onları da ALS hastalığına dikkat çekmeleri için bu kampanyaya davet ediyordun, sonra da buzlu su dolu kovayı başından aşağı döküyordun. Niyet hayatlarını felçli bir şekilde geçiren ve tedavisi olmayan ALS hastalarıyla anlık da olsa empati kurulmasını sağlamak ve ALS hastaları için bağış toplamaktı. Kampanya Kuzey Yarımküre'de sıcak bir yaz mevsimine denk geldiği için bir hayli rağbet görmüştü Türkiye'de de. Biraz farklı algılanmıştı tabii, olay bir yandan oyuna, eğlenceye dönmüştü
Geçen hafta içinde Rıdvan Dilmen aynı şekilde bir kampanya başlattı. Bir video çekti ve "Güçlü bir Türkiye için evet ben de varım" açıklamasını yaptı. Arda Turan'ı da bu kampanya davet ederek bir zincir başlattı. Ve zincir Abdullah'a kadar uzayıp gitti. Erkan Yolaç'ın sunduğu 'Evet-Hayır' oyununa döndü.
Benim bildiğim kadarıyla oy gizli verilir, sandığa kadar, hatta sandıktan sonra da kimse açıklamak zorunda değildir oyunu. Fakat ülkenin yönetim kademesinde bile artık uyulmayan bir kural bu. O yüzden herkes sapır sapır döküldü videolarla. Hiçbiri de durup düşünmedi başına ne geleceğini. Toplum olarak öyle bir kutuplaşma, kamplaşma içindeyiz ki bu açıklamalar da bu durumun katalizörü oldu. Adamlar grubu son albümünü yayınladıktan sonra Açık Radyo'da Tayfun Polat'ın sunduğu Yerli programında gruptan Tolga "E Tabi" isimli şarkıda yer alan sözlerden bahsederken, şöyle bir anekdot iletmişti: "Sivaslı bir arkadaşım, memleketini söylediğinde sorulan ilk soru şuymuş, 'Yakan mı Yanan mı kimlerdensin?' ". Son geldiğimiz durumda futbolun birleştiriciliğinden medet umarken, futbolun önemli isimleri futboldan kazandıkları ünü ayrıştırıcı bir unsur olarak kullanmayı tercih etti. Elbette ki video kampanyası 'Evet' değil 'Hayır' yönünde olsaydı yine aynı kamplaşma olacaktı.
Aykut Kocaman'ın bu açıklamalar hakkındaki yorumuna da değinmek gerek. Kimilerince çok doğru bulunan bir açıklamaydı. Fakat yaşadığı şehir ve yönettiği takım açısından kendisinden de "Ben referandumda 'Hayır' vereceğim, herkes hayır oyu versin" cevabı da beklemiyordum. Futbolcu ol ya da olma en nihayetinde herkes bireydir ve bir açıklama yapma hakkına sahiptir. Aziz Nesin'in dediği gibi "Ne sağcıyım, ne solcu, futbolcuyum futbolcu" cümlesini yanlış anlayarak yaşamamalı futbolcular. Metin Kurt gibi açıkça çizgini belli edebilirsin, Socrates gibi cuntaya karşı oy vermeleri için insanları sandığa davet de edebilirsin, Cesar Luis Menotti gibi kupa seremonisinde komutanın elini sıkmayabilirsin, Şili'li Carlos Caszely gibi Pinochet'nin elini sıkmayı reddedebilirsin, Saffet Sancaklı gibi MHP'den milletvekili olabilirsin, Sankt Pauli'nin efsane kalecisi Volker Ippig gibi kariyerine ara verip Nikaragua'daki yardım kampanyasına da katılabilirsin. Ya da dürüst olursun Aykut Kocaman gibi, kazandığın galibiyetin ardından o galibiyeti haksız kazandığını, rakibinin hakkını yediğini söylersin. Haksızlık yaptığını itiraf ederek pozisyonunu belli de edersin daha sonra yaşayacaklarının ağırlığını da yüklenerek. Futbol bir pozisyon oyunu, futbol oynarken nasıl herkes kendine bir pozisyon seçiyorsa, hayatta da herkesin bir pozisyonu var. Mühim olan, pozisyonunu seçerken önem verdiğin, seni sen yapan değerler.