Türkiye Profesyonel Futbolcular Derneği'nin resmi hesaplarından yayınlanan Türkiye'de futbolcu olmaya dair sıkıntıları, koşulları aktaran mektubun ardından oluşan tartışmaya bir başka eleştirel yaklaşımla gündemde tutmaya devam etmeyi elzem görmekteyim. Çünkü konuya verilen tepkiyi ve futbolcuların sorunlarının varlığına ya da boyutuna yaklaşımı güdük kılan yaklaşım eksikliği mevcut. Evrensel, Bianet gibi medya kuruluşlarının muhabirlik ve haber içeriği üretme açısından temel aldığı hak odaklı habercilik düşüncesi, spor medyasında yok. Bir sporcunun parasını istemesi ya da çeşitli sorunlarından bahsediyor olması, bu yüzden pek de fazla kaale alınmıyor.
Futbolcu özelinden çıkıp sporcu genelinde olaylara bakıp tek bir kulüpte yaşanan sıkıntılar ve o sıkıntıların haber diline biraz bakınca spor medyasının genelinin içinde bulunduğu çelişkinin dışavurumunu görebilirsiniz.
Bu konudaki ilk haber, basketfaul.com sitesinde yer alan, takımın basketbol oyuncusu Bekir Yarangüme’nin başkanın makam otosuna yaptığı haciz işlemi oldu. Bu haberi çok okunan-yaygın medyada pek fazla göremedik. Daha sonra, geldiklerinde omuzlarında taşınan ama bugünlerin belalı çetesinin üyesi Portekizli Hugo Almeida, FIFA’ya ihtar çekip parasını aldı. Ardından Holosko, Sivok ve Fernandes de aynı yöntemle paralarını aldı. Sonrasında ise Eurosport Türkiye kendi imzalı haberinde Fabian Ernst’in de aynı yöntemle parasını alma girişiminde bulunduğunu yazdı. Ve son olarak da Nihat Kahveci’nin aynı yöntemle alacaklarını tahsil etmek için girişimlerde bulunduğu haber TRTSpor'dan geldi. Ferrari, Del Bosque, Tigana, Zapotocny’yi saymadım bile.
Derdim futbolcuların paralarının alıp alamamalarından çok, spor medyasında bu haberlerin nasıl yazıldığı.
Sabah.com.tr: Kadıköy’de, ezeli rakibi Fenerbahçe’ye yenilen Beşiktaş’a bir darbe de futbolcusu Almeida vurdu. Portekizli oyuncunun geçtiğimiz ay FIFA’ya başvurup “Ücretim zamanında ödenmiyor” diyerek ihtar yazısı gönderdiği ve Beşiktaş’ı şikayet ettiği öğrenildi.
Eurosport Türkiye: Yakaladığı çıkışın ardından son üç maçını kaybeden Beşiktaş’a Fabian Ernst’ten de kötü haber geldi. Maddi sıkıntılar ile mücadele etmek zorunda kalan siyah-beyazlılar’da orta sahanın dinamosu Alman futbolcu alacaklarını tahsil edemediği gerekçesiyle FIFA’ya başvurdu.
TRTSpor.com.tr: (Anasayfasındaki manşet) – Bir darbe de ondan – Udinese ve Ferrari’yle mahkemelik olan, futbolcularının alacaklarını ödeyemeyen Siyah-Beyazlılar’a son darbe Nihat Kahveci’den geldi. .… İşte bu olumsuz şartlarda bir de Nihat Kahveci’nin geçmişten kalan alacakları nedeniyle mahkemeye başvurduğu ortaya çıktı. Yaklaşık 2 milyon 440 bin Euro alacağı bulunan yıldız futbolcunun icra takibi başlattığı, Beşiktaş cephesinin itiraz için 1 hafta süresinin bulunduğu kaydedildi.
DARBE VURAN YOK, HAK ARAYAN VAR
Görüldüğü üzere tüm haberlerde hakkı olanı isteyen ve bu açıdan hukuki süreçlere başvuran futbolcuların, Beşiktaş’a darbe vurduğu yönünde yazılmış. Haberlerde kullanılan bu dile göre futbolcular Beşiktaş’ın bu zor günlerinde kulübüne böyle bir şeyi yapmamalılar çıkarımına varmak mümkün. (bknz. İşte bu olumsuz şartlarda bir de Nihat Kahveci’nin geçmişten kalan alacakları nedeniyle mahkemeye başvurduğu ortaya çıktı. TRTSpor) Bu durumda şu soru akıllara geliyor: Beşiktaş Jimnastik Kulübü , geçindirmek zorunda olduğu bir ailesi olan sözleşmeli futbolcusunun hakkı olan emeğinin karşılığı parayı sporcusuna vermeyerek, onun ailesine ve hayatına bir darbe vurmuyor mu?
Yazılan bu haberlerde kullanılan dile göre hakkını aramak suçlu olmak manasına geliyor. Hele ki bu suçu Beşiktaş’a, Galatasaray’a karşı falan işlemek suçların en büyüğü haline getiriliyor. Fakat Türkiye spor medyası (bu genellemenin dışında kalanlara saygım sonsuz) İtalya, İspanya, İngiltere gibi liglerde sporcuların yaptığı hak arama eylemlerini öve öve bitiremeden sayfalarında, ekranlarında yer veriyor. Sonrasında da en oturaksız hayıflanma sorusu geliyor: “Bizim futbolcularımız neden sendikalaşmıyor? Biz de neden böyle bir eylem yapılmıyor?”
SPOR MEDYASI KULÜPLERE YAKIN OLMAYI TERCİH EDİYOR
Bu ülkede spor medyası sporcuların hakkını aradığı haberleri bu şekilde, bu dille yayımladıkça sporcular sendikalaşamayacak. Çünkü bu şekilde medya, sporcuyu kulübe düşman, dolayısıyla kulübüne aşık taraftarına da düşman konuma getiriyor. Halbuki tam tersini yapsa, mesela “Ernst hakkını arıyor” manşeti atsa ya da “Futbolcuların hak mücadelesi” dese bu konuda bir kamuoyu yaratıp belki de medyanın bu etkisiyle futbolcular daha kolay örgütlenebilecek. (Tabii ki bu konuda başka engeller de var ancak ben medya ayağını eleştirmekteyim bu yazımda.) Ama ülkemin medyası bu tür başlıkları atmak, bu tür eleştirileri için altındaki koltuğunu kaybedebileceği korkusunu da göğüslemek zorunda kalıyor. Ne zaman, yaygın medyada yukarıda verdiğim örnekler gibi başlıkları görmeye başlarız, ne zaman Vatan Gazetesi, Milliyet Gazetesi (ikisinin de sahibi Demirören olduğu ve konu da Beşiktaş’tan çıktığı için örnek verilmiştir. Yapmışlarsa da gözümden kaçmış.) spor servisleri bu tür hak haberlerini manşetten vermeye başlayabilir, o zaman yavaş yavaş sporcu sendikaları kurulabilir.
Şirket-patron yandaşı spor gazeteciliği değil de, hak odaklı spor gazeteciliği talebimi de buradan duyurayım.
*Tam da bu konuyu tartışırken bugünlerde İletişim Yayınları'ndan yayınlanan Safter Elmas'ın kaleme aldığı Bi Futbolcu Olursak isimli kitabı okumak Türkiye'de futbolcu olmak konusundaki düşünceleri tazeler, yineler, ufuk açar. (Elde edilecek gelir, ayakta kalmak ve çocukları korumak için inanılmaz bir mücadele veren Karaçay Spor Kulübüne bağışlanacaktır.)