Steinbeck savaş muhabiri olursa

“İnci” romanını Türkçeye çeviren Tomris Uyar, önsözde "İnsanoğlunun umudunun, var olma direncinin seyreldiği bir tarih anında olanca görkemiyle gerçek umudun türküsünü söylemiştir. Tozpembe olmayan gerçekçi bir umudun." demiştir John Steinbecek için. “Bir Savaş Vardı” kitabını okurken, Steinbeck’in diğer kitaplarını da hatırlayarak, Uyar’ın ne kadar haklı olduğunu düşündüm.

Abone ol

Yıllar önce çalıştığım gazetede, “Başka Okumalar” başlıklı köşede her hafta bir yazarı tanıtmaya çalışıyordum. Bir hafta bir Kürt yazar, ardından gelen hafta bir Türk yazar ve sonra dünya edebiyatından bir yazar konuk oluyordu “Başka Okumalar”a. Daha çok bir kitabı üzerinden tanıttığım yazarın diğer kitaplarına ve hayatından bazı kesitlere de yer veriyordum bu yazılarda. Gazetecilik tabiriyle 5 ya da 6, en fazla 7 bin vuruşluk bir yazıda ne kadar anlatılabilirse elbette.

Bu köşedeki niyet, öncelikle sevdiğim yazarları, günün piyasa koşullarına rağmen yeniden hatırlatmaktı. Panait Istrati örneğin, heyecan duyarak tanıttığım yazarlardan biriydi. Istrati’nin yıllar önce Varlık Yayınları’ndan çıkan kitaplarını bulup yeniden okumuştum.

John Steinbeck tanıtmayı düşündüğüm yazarlardan biriydi. Yıllar önce okuduğum ama etkisini hep hissettiğim, “Gazap Üzümleri”, “Sardalya Sokağı”, “Fareler ve İnsanlar” ve özellikle “İnci” romanlarının yazarıydı Steinbeck. Ama gazetenin ömrü yetmedi, Steinbeck’in kitaplarından söz edemeden gazete kapandı.

Steinbeck’e, yıllar sonra şimdi, “Bir Savaş Vardı” kitabı nedeniyle dönüyorum. “Bir Savaş Vardı” roman değil, John Steinbeck’in “savaş muhabiri” olarak 2. Dünya Savaşı’nı anlatan gazete yazılarını bir araya getiriyor. Ama elbette bu yazıların her satırında bir büyük romancının dokunuşları var.

ÖDÜLLÜ YAZARIN SAVAŞ İZLENİMLERİ

Kitaba “Giriş” yazısı yazan Mark Bowden, Steinbeck’in savaşı nasıl izlediğini anlatıyor. Bu giriş yazısından Steinbeck’in Başkan Franklin D. Roosewelt tarafından işe alındığını, propaganda yazılarının yanı sıra CIA’in öncüsü niteliğindeki bir kurum için “Ay Battı” adlı bir roman ile “Bombalar Düştü” adlı bir kitap yazdığını öğreniyoruz. Savaşa daha yakın olmak isteyen ve bu nedenle hava kuvvetlerine katılma kararı alan Steinbeck’in bu isteği, güvenlik riski sayılmasına yetecek kadar komünist olduğu şüphesiyle reddedilmiş.

“Gazap Üzümleri” romanı Politzer ödülüne değer görülmüş, romanın film uyarlaması büyük bir izleyici kitlesine ulaşmış, oldukça popüler, 41 yaşında bir yazardır Steinbeck. Buna rağmen dünyanın sarsılarak büyük değişikliklere hazırlandığını hissediyor ve buna tanıklık etmek istiyordu. Sonunda New York Herald Tribune muhabirlik teklif edince, bütün kariyerini bir yana bırakıp, 1943 yılında yola çıkmış. Altı ay devam eden savaş muhabirliğinin ilk durağı Londra’dır. Ardından Afrika ve İtalya’ya kadar gidecektir.

SANSÜRLE BAŞ ETMENİN YOLU

.

Steinbeck, kitap için yazdığı “Bir Zamanlar Savaş Vardı: Giriş Niyetine” adlı yazıda, savaş hakkındaki düşüncelerinin yanı sıra, savaş muhabirliği yaptığı sırada karşılaştığı güçlükleri de anlatıyor. “Kral Arthur’un sarayında Bir Amerikalı’da Mark Twain galibin mağlup ettiği ölülerin ağırlığı altında can verdiği dehşet verici ve olası paradoksu kullanır.” Diyen Steinbeck, bu belirlemeyle savaş hakkında düşündüklerini de özetlemiş olur.

Karşılaştığı güçlüklerin başında ise sansür geliyor elbette. Yazdığı süre boyunca, yazdıkları önce kendi sansüründen geçmiş, daha sonra gazetenin sansürüne uğramış. Bazı yazılarında, parantez içinde, “Şu kadar satır gazete tarafından çıkarıldı” gibi cümlelere rastlamak da bu nedenle.

Yazılarının sansür edilmesini şu cümlelerle anlatıyor Steinbeck: “Kendi yazdıklarımızı en önce kendimiz kırpıyorduk. Kendimizi sivil cephe denen şeye karşı sorumlu hissediyorduk. Savaşın aslında nasıl bir şey olduğu bilgisinden özenle korunmazlarsa sivillerin panikleyebileceğini düşünüyordu herkes.” (…) “Bazı konular tabuydu” diyen Steinbeck, “Belli insanlar eleştirilemez, hatta sorgulanamazdı. Kuralları çiğneyen akılsız bir muhabirin yazıları basılmaz, ayrıca emir üzerine harekât alanından kovulur ve harekât alkanından kovulan muhabir işsiz kalırdı.”

Peki Steinbeck nasıl bir gazetecilik yaptı? Öncelikle orada, cephede ya da cephe gerisinde değilmiş gibi yazdı. Yazdıklarını 3. şahsın dilinden aktardı. Londra’da askerlerle birlikte balık istifi bir gemide yolculuk yapan o değildi; Afrika sıcağında eğitim gören askerleri hiç görmemişti ve İtalya’da Ventotene Adası’nı Almanlardan alan birliği hiç görmemişti. Bütün bunları bir başkası, bir anısını ya da duyduğu bir hikayeyi anlatır gibi anlatmış, Steinbeck sadece yazmıştır sanki. Komutanların ve askerlerin isimleri yok yazılarında; yerler, bu yerlerde bulunan askeri güçler hakkında bilgi yoktur yazdıklarında. Örneğin, “Akdeniz Harekât Alanında Bir Yer” demekle yetiniyor. Sansürün üstesinden bir edebiyatçının gözlem, anlatım ve yaratma gücüyle gelmiş.

Steinbeck’i birlikte muhabirlik yaptığı diğer gazetecilerden ayıran da budur zaten. Karısına yazdığı bir mektupta, Amerikalı gazetecilerin kendisine çok yüklendiklerinden söz eder ve şöyle devam eder: “Onlarla hiçbir şekilde rekabete girmediğim için neden böyle davrandıklarını anlayamıyorum. Ya da galiba anlıyorum. Bu adadan artık haber çıkmayacağı, iliğinin kemiğinin kuruduğu düşünülüyordu, sonra ben geldim ve yazamayacağım kadar çok hikaye buldum, hepsi onca zamandır burunlarının dibinde bekliyordu oysa.”

Steinbeck hikayeler yazıyordu. Hikayelerin tümü gerçekti ve o bu hikayeler sayesinde hem sansürün üstesinden geliyordu hem de yakınlarına askerlerin nasıl yaşadığı bilgisini veriyordu. Çünkü askerlerin en çok neyi özlediğini, en çok neye güldüğünü, korkularını ve umutlarını kitapta yer alan yazılar boyunca rastlamak mümkün.

20 YIL SONRA KİTAPLAŞAN YAZILAR

John Steinbeck yazıların kitaplaşması için 20 yıl beklemiş. Gazetelerde yayınlanan yazıların beğenildiğini biliyor Steinbeck, yayıncısı da ondan yeni bir kitap bekliyordur. Kendi deyimiyle, “Bir Savaş Muhabirinin Yazıları” adlı bir kitap için uygun bir zamandır. Ama yazıları yayınlamak için 20 yıl beklemeyi tercih etmiş. 20 yıl sonra okunduğunda geçerliliğini korumayacaksa yazılar, gazete sayfalarında kalsın istemiş.

20 yıl sonra bir kitapta topladığı yazıların bugün bile heyecanla okunmasının nedenini, yine Steinbeck’in iyi edebiyatçı olmasıyla açıklamak mümkün. Kitaptaki kimi yazılar tamamen kurgudur. Ama bu kurgu olma hali gerçek olanı öteleyen bir durum değildir. “Bir Cin Hikayesi” bunlardan biridir mesela.

Steinbeck bu yazıda, Afrika’da bir konsolosun odasına yerleşen gazetecilerin bir gece bir cinle karşılaşmasını anlatır. “Koca Tren Mulligan’ın Ordudaki Hayatı” adlı yazıda sözü edilen asker gerçek midir ya da kaç askerin toplamıdır, kestirmek zordur. Ama burada önemli olan, savaş ortamında mizahı elden bırakmadan, bir hikaye kişisi yaratmış olmasıdır. Beş bölümde anlattığı “Ventotene” yazısında anlatılanlar gerçekten yaşanmıştır, ama baştan sona bir kurgu metin gibi duruyor. Kurgu ile gerçeğin iç içe geçmesi, Steinbeck’in savaş alanlarından raporlar yerine insan hikayeleri yazıp gazeteye göndermesiyle ilgilidir. Öte yandan, yukarıda da sözü edildiği gibi, sansürle başa çıkmanın bir yolu olarak tercih edilmiş tarzdır.

“İnci” romanını Türkçeye çeviren Tomris Uyar, önsözde "İnsanoğlunun umudunun, var olma direncinin seyreldiği bir tarih anında olanca görkemiyle gerçek umudun türküsünü söylemiştir. Tozpembe olmayan gerçekçi bir umudun." demiştir John Steinbecek için. “Bir Savaş Vardı” kitabını okurken, Steinbeck’in diğer kitaplarını da hatırlayarak, Uyar’ın ne kadar haklı olduğunu düşündüm.