‘Suçları iyi gazeteci olmaktı...'
Gazeteci Serdar Altan ve arkadaşları Kürtlerin haklarını ve hukukunu koruyup savundukları için tutuklandı. Muktedir için kullanışlı 'gizli tanık'ların ifadelerine kimse itibar etmiyor buralarda.
Kıskandığımı belirterek, "Senin gibi gazetecilik yapmak istiyorum" diyordum Serdar Altan’a. Çünkü o vakitler "Nan û Dan" (Ekmek ve Tahıl) adlı bir program hazırlıyordu. Bölgeyi köy köy dolaşıyor ve yemekleri afiyetle mideye indiriyordu.
"Senin gibi gazetecilik yapmak istiyorum" diyordum Serdar’a ama esasında onun işinin sadece sofralarda ağırlanmak olmadığını biliyordum. Bu işin de kendine göre zorlukları, incelikleri, tehlikeleri vardı elbette.
Bir defa program Kürtçeydi ve Türkiye’de Kürtçe konuşmak, şarkı söylemek gibi televizyon programı yapmak da gazeteci için tehlike arz ediyor. Gazetecinin Kürtçe bir program hazırladığı için meşakkatli bir durumla karşı karşıya kalması kuvvetle muhtemeldir yani. Bu ihtimalin karşısına TRT6’yı çıkarmayın lütfen. TRT6’nın, bir lütfun vücut bulmuş halinden başka bir sahiciliği yok.
Serdar para kazanıyordu bu programdan. Ama kazandığı parayı, başka televizyon kanalları için yemek programı hazırlayanların kazandıklarıyla bir tutmayın lütfen. "Özgür basın" geleneğinden geliyordu Serdar, az parayla çok iş yapma kabiliyetini yıllar önce kazanmıştı. Bu nedenle bir kamera ve bir mikrofonla kültürel bir birikimi izleyicilere tanıtabiliyordu. Cebi para görmese de ruhu büyük zenginlik kazanıyordu.
Elbette yemek yemenin de incelikleri vardır. Ama ayrıca, benzer bir programı keyifle yapabilmek için damak tadına ve iştaha sahip olmak da gerekir. Bakmayın "Senin gibi gazetecilik yapmak istiyorum" dediğime, bu meziyetlerin ikisi de zayıftır bende. Serdar bu programa yakışan bir cüsseye sahipti. Damak tadını bilemem ama iştahının yerinde olduğuna kefilim. Bana inanmıyorsanız "Nan û Dan" programını izleyin ya da Serdar’ın göbeğini gösteren fotoğraflarına bakın. O göbek, ancak iştahlı bir genç adamda olur.
Sanıyorum anlaşılmıştır, "Nan û Dan" programı nedeniyle Serdar’ı kıskanmıyordum, rastlaştıkça takılıyordum sadece. "Nan û Dan" programı bitmiş, "Nerîn" (Bakış) adlı bir programa başlamıştı Serdar ve dünyanın dört bir yanından konuk ağırlıyor, memleketin sorunlarını tartışıyordu artık.
Öte yandan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği’nin (DFG) eş başkanlık görevini üstlenmişti ve bu da epey vaktini alıyordu. Bölgede ve Türkiye’de gazetecilerin karşı karşıya kaldığı hak ihlallerini raporlaştırıyor, her ay hak ihlalleri bilançosunu kamuoyu ile paylaşıyordu. Yargılanan meslektaşlarıyla dayanışmak amacıyla mahkeme salonlarının gediklisi olmuştu. Basına yönelik baskılara karşı mücadelenin örgütlenmesinden, meslek örgütleriyle ortaklaşa hareket etmeye kadar faaliyetler yürütüyordu.
DFG Eş Başkanı Dicle Müftüoğlu gözaltına alındığında ilk açıklama yine kendisinden gelmişti: "Bu hukuksuzluklara ciddi anlamda ses çıkarılması gerekiyor. Ses çıkarılmadığı, buna karşı konulmadığı vakit, böylesi uygulamalar artacak, toplum nefessiz kalacaktır. Buna karşı durmak, her gazetecinin görevidir."
Dicle’nin gözaltına alınmasına karşı Serdar’ın umutla beklediği ses çıkarılmadı. Çünkü Dicle Kürt bir gazeteciydi ve medyatik değildi. Bunu düşünüyor ve yazıyor olmaktan hiç hazzetmiyorum, kimi gazetecileri töhmet altında bırakmaktan korkarım. Ama maalesef durum bu, derin sessizlik buna işaret ediyor.
Dicle için ses çıkarılmadı ve Serdar, birkaç gün sonra 19 meslektaşıyla birlikte gözaltına alındı. Gözaltı süreci uzun sürse de bütün gazetecilerin serbest bırakılacağına dair bir umut vardı. İnsan işte, umutsuz yaşamıyor. Ancak hayal kırıklığı yaşatmakta mahir karar vericiler, Serdar dahil 16 gazeteciyi tutuklattı.
20 küsur yıldır gazetecilik mesleğine emek vermiş, önemli haberlere imza atmış, bu nedenle gözaltılara, soruşturmalara, tutuklamalara maruz kalmıştı Serdar. Basının hepten susturulmaya çalışıldığı darbe günlerinde "1 Haber Var Platformu"nda yayın koordinatörü olarak görev üstlendi. Bu gözü kara hamle, "özgür basın" geleneğine yönelik baskıların beyhude olduğunu, baskılara boyun eğerek sinmeyeceğini bir kez daha gösterdiği için önemliydi.
Serdar ve 15 arkadaşı hapiste. Avukatlar, tutuklanma gerekçelerinin hukuki olmadığına vurgu yapıyor. 16 gazetecinin gerçekleri haber yaptığı, Kürt meselesindeki hakikatleri tartışmaya açtığı, kayyımların şehirlerde neden olduğu tahribatları gösterdiği için tutuklandıklarına inanılıyor. 16 gazeteci Kürt oldukları için, Kürtlerin haklarını ve hukukunu, dilini ve kültürlerini koruyup savundukları için tutuklandı. Bu şekilde ifade ediliyor gazetecilerin tutuklanma kararı. Muktedir için kullanışlı "gizli tanık"ların ifadelerine kimse itibar etmiyor buralarda. Oralarda "suçları neydi?" diye soran olursa, gönül rahatlığıyla, "Suçları iyi gazeteci olmaktı" diye cevap verebilirsiniz.
Hal böyle. Bu da geçer, geçecek elbette. Ama Serdar’la bir süre karşılaşamayacağız. "Nan û Dan" programını hatırlatarak takılamayacağım ve Serdar incecik gülümseyerek, "Sana da bir program hazırlayalım" diye iş teklifinde bulunmayacak. Ama bunlar geçecek, biliyorum ve Diyarbekir sokaklarında ya da bir haberde yine rastlaşacağız. Diğer zor zamanlar gibi bu zor günleri de unutulmaya mahkûm ederek işimize bakacağız.
Ama Serdar’ın bir tanecik kızı Arjîn ne yapacak, bugünleri nasıl hatırlayacak? Baba göbeğine başını yaslayamadığı her günün acısını nasıl unutacak?