Sudan'da ordu, İslamcılara oynuyor
İslami hareketin Sudan içi ve dışındaki kanaat önderleri ile aklı başında olanları, göstericileri bölmeyi ve Ortadoğu’daki karşı devrim güçlerinin desteklediği Yüksek Askeri Konsey’e hayat öpücüğü vermeyi amaçlayan hareketlere asla müsamaha göstermemelidir. İslamcılar aynı hataları tekrarlamamalıdır. Geçtiğimiz yüzyılda, askeri darbelere bel bağlamış, sonuçta da ülkenin baştan aşağı yıkıma uğramasıyla neticelenmiş başarısız ve ürkütücü deneyimlerden ders almaları gerekiyor.
Cemal Sultan
Sudan halkının devrimi, özellikle de Askeri Konsey’in iktidara hakim olma ve Ortadoğu’daki karşı devrim saflarına kayma noktasındaki niyeti tamamen netleşmeye başlayınca tarihsel bir dönemece girmiş oldu. Nitekim Konsey Başkanı’nın tek yurt dışı ziyareti Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne (BAE) yardımcısının ki ise Suudi Arabistan’a oldu.
Askeri Konsey, meydanların, Genel Kurmay’ın önündeki kalabalıkların dile getirdiği askerin kışlaya dönmesi, yönetimin sivil bir hükümete teslim edilmesi, ülkenin işlerini yönetmesi için askerler ve sivillerin bir arada bulunduğu bir konseyin geçiş sürecini yönetmesi gerektiği yönündeki taleplerinin oluşturduğu baskı ve gerilimi hissediyor. Askerin sivillerin yönetime ortak olmasını bile istemediği ülkeyi tek başına yönetme ve otoriter bir yönetim kurma niyetinde olduklarına dair haberler geliyor. Bu onların tek beklentisi.
Sudan’daki halk devrimi, ordunun devlet ve hükümet üzerindeki hakimiyetini sona erdirecek olan tarihsel bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde ülke; medeniyet, kalkınma, insani ve hukuk gibi alanlarda Ortadoğu’nun tamamında büyük bir örselenmeye yaşamıştır. Sudan şu an bir dönüşüm yaratabilmek için büyük bir fırsatla karşı karşıyadır. Bu durum, bölgede Askeri Konsey’i içinde bulunduğu zor durumdan kurtarmak ve planlama, düşünce, para ve dev bir medya örgütlenmesiyle çeşitli şekillerde desteklemek için Konsey’in hızla yardımına koşan karşı devrim güçlerinde büyük bir korkuya yol açmıştır.
Sudan Devrimi açıktır ki Mısır’da yaşananlardan ders almıştır. Bu derslerin en önemlisi, hangi vaatler verilmiş ya da hangi düzenekler tertip edilmiş olursa olsun, en yüksek siyasi kararın kurumsal kararı resmi olarak beyan edilmeden meydanlardan çekilmek ya da sokakları terk etmenin devrimin boğazlanması, devrim taraftarlarının sürülmesi anlamına geleceği ve tam bir fiyasko yaşanması demektir. Bu nedenle Askeri Konsey’le yapılan pazarlıklardan çıkan sonuçların ülkenin yönetimiyle ilgili en yüksek karar mekanizmaları açısından bağlayıcı olması noktasında ısrar edilmelidir.
Yüksek Konsey büyük bir çıkmaz içindedir. Tek çıkar yolu Sudan sokaklarında bölünmeler olması, göstericiler içerisindeki farklı ideolojik grupların bir biriyle çatışmaya girip başarısız olmaları ve motivasyonlarını kaybetmeleridir. Ya da toplumun bütün katmanlarının ülkede kapsamlı bir diyalog sürecini yönetme ve halkın karar sahibi olacak şekilde sivil yönetim, askerin iktidardan uzaklaştırılması gibi teme ilkelerinin teşkil ettiği devrimin hedeflerinden sapmalarıdır. Halk, kararın efendisidir ve geleceğinin sahibi de odur.
Ocak Devrimi sırasında Mısır tecrübesinde olduğu gibi burada da Askeri Konsey, göstericileri bölmeye çalışmış, İslami hareketi sokaktaki devrimcilere karşı kullanma, birbirleriyle vuruşturarak onları bölmeye çalışmıştır. Askeri Konsey bunları yaparken de bir taraftan kendisinin şeriata bağlı olduğu ve asla ona el uzatılmasına izin vermeyeceği izlenimini vermeye çalışmaktadır. Kendisinin ülkenin dini kimliği üzerinde en hassas kurum olduğunu iddia ettiği gibi Mısır devrimine ilişkin bir çok zırvalar da ortaya attı. Maalesef Devrimcilerin saflarının bölünmesi noktasında başarılı da oldu, bu durum her şeyi yok etti, hem İslamcıları hem de diğerlerinin bitirdi.
Bu yüzden büyük bir zekayla gayrete getirilen dini duyguların Sudan’a, onun devrimine, geleceğine, uyanışına, halkının onuruna çok büyük tehlike arz ettiği ve bunun vahim sonuçlarının olacağı noktasında uyarmak gerekiyor. Bazıları, yeni hakim gücün müttefikleri olacaklarını düşünüyorlar. Her şey bir tarafa, bu durum, halkın devrimine, halkın onurlu bir yaşam beklentilerine ve bu ülkenin tarihine layık bir şekilde medeni, özgür bir devlet içerisinde yaşama yönündeki umutlarına ihanettir. Bu ülkenin dar ufuklu ve kısır askeri diktatörlerin onlarca yıldır heder ettiği ülkenin imkanlarına da ihanettir.
İslami hareketin Sudan içi ve dışındaki kanaat önderleri, aklı başında olanlarının göstericileri bölmeyi ve Ortadoğu’daki karşı devrim güçlerinin desteklediği Yüksek Askeri Konsey’e hayat öpücüğü vermeyi amaçlayan bu tür hareketlere asla müsamaha göstermemelidir. İslamcılar aynı hataları tekrarlamamalıdır. Geçtiğimiz yüzyılda, askeri darbelere bel bağlamış, sonuçta da ülkenin baştan aşağı yıkıma uğramasıyla neticelenmiş başarısız ve ürkütücü deneyimlerden ders almaları gerekiyor. Söz konusu ülkelerde insan onurunun ayaklar altına alınmasına ve toplumsal/siyasi haklarının yerle bir edilmesine tanık olunduğu gibi dinin otoriter bir yönetim hizmetinde kullanılması, dine gönül vermiş insanların küçük düşürülmesi, diktatörlükte sadece basit bir süse indirgenmeleri ve diktatörlüğün hizmetçileri haline getirilmeleri için dinin manipüle edilmesine ve ona hakaret edilmesine de tanıklık ettiler.
İslami hareketler çapında bir hareketin kendi haklarını korumak ya da toplumsal ve dini projesini savunma hakkına el koymaya kimsenin gücü yetmez. Ancak bu hakların korunmasının yolu “asker” değildir. Bilakis herkesin incitilmesinin, küçük düşürülmesinin ve ezilmesinin yoludur. Bu herkesin içine en başta İslamcılar girmektedir. Zira ordunun en çok çekindiği unsur, geniş bir halk desteğine sahip olmaları nedeniyle İslamcılardır. Genelde katliam ve baskılara önce İslamcılardan başlıyorlar. İslami hareketlerin yolu başka unsurlarla birlikte toplumsal mutabakat, sivil ve siyasi bir rekabet içerisinde barışçıl mücadele, ülkedeki diğer parti ve gruplarla güven köprülerini inşa etmek, tarafların kendi içlerindeki aşırılık yanlılarının çıkarmaya çalıştığı çatışmaları azaltmak, asgari düzeyde de olsa müştereklerde birleşmek, barışçıl bir demokratik hayat kurma, haklarını koruyabilmelerini mümkün kılacak özgür ve şeffaf seçimlerdir.
Ey Sudanlı İslamcılar! Ordu şeriatı himaye etmeyeceği gibi insanı da korumaz. Herhangi bir toplumsal grubun ya da partinin haklarını koruması dahi düşünülemez. Ahlak ve fazilet sahibi de değildir. Etrafa şöyle bir bakın ardından bazı şeylerin gerçeğine kolayca anlayacaksınız. Sudan’da darbecilerin içine gireceği Truva atı olmayın sakın, yoksa tarihi utancın hedefi olursunuz. Sonra size kimse ağlamaz ve askerlerin acımasız postalları tarafından ezilirsiniz.
* Yazının aslı Arab News Network sitesinden alınmıştır. (Çeviren: İslam Özkan)