Güncel sanatçı Burak Delier Pilot Galeri'deki solo sergisinde ünlü dolandırıcıların hikayelerini anlatıyor. Dolandırmaya ve dolandırılmaya teşne olduğumuz post-truth çağına dair yeni bir düşünme biçimiyle karşı karşıyayız.
68 kadını evlilik vaadiyle kandırıp dolandıran Eyüplü Halit,
Eyfel Kulesini iki defa satan Victor Lustig, korsanlar tarafından
kaçırıldığını ve aslında Hint adalarında bir prenses olduğunu
söyleyerek herkesi kandıran Caraboo, Tansu Çiller'i kandırarak
örtülü ödenekten para koparan Selçuk Parsadan ve tabii ki
dolandırıcılık tarihimizin kralı, Galata Köprüsü'nü satan nam-ı
diğer Sülün Osman... Türkiye'nin ve dünyanın ünlü
dolandırıcıları Burak Delier'in yeni solo sergisinde bir araya
gelip bir kulüp kurdular. Pilot Galeri'yi adres gösteren "Hür
Budalalar ve Kurnazlar Cemiyeti" dolandırmak ve dolandırılmak
isteyenler için yıl sonuna kadar kapılarını açık tutuyor.
DOLANDIRICILARIN SERGİSİ
Tabii ki bu bir sergi... Çalışmalarını bir sosyal bilimci
edasıyla, farklı kültür üreticilerini çağırarak bir düşünme biçimi
olarak kurgulayan güncel sanatçı Burak Delier "Hür Budalalar ve
Kurnazlar Cemiyeti" sergisinde de dolandırıcılara bakıyor. Ancak
burada, dolandırıcıların enteresan hayatları ya da
dolandırılanların komik halleri yok. Sanatçı, "Dolandırıcıların
sınırlar ve kategoriler arasında kural tanımazca gidip gelmelerini,
katı toplumsal yapılar arasında/içinde akışkan bir biçimde hareket
etmelerini eleştirel ve sanatsal bir düşünme modeli olarak
öneriyor." O zaman soralım, dolandırmak ve dolandırılmak aslında ne
anlama gelir?
Önce sergiye bakalım... Delier öncelikle galeri mekanını
dönüştürerek başlıyor. Bir sergiye ya da galeriye değil, kapısında
kırmızı halısı ve tabelası olan ismiyle müsemma cemiyete adım
atıyoruz. Bizi eski tarz koltuklar, viski kadehleri, puro kutusu
gibi şeyler karşılıyor. Ünlü dolandırıcıların portre çizimlerinin
ve hikayelerinin olduğu enstalasyon bir duvarda. Tam karşı duvarda
ise Eyüplü Halit kılığına giren sanatçının kendisi var. Galerinin
sosyal medya hesaplarından evlilik vaadinde bulunan Delier, Halit
kadar olmasa da toplu fotoğraf çektirecek sayıda kadını
gelinliğiyle topluyor. Bir videoda Delier bir tarlaya küçük sahte
elmaslar ekiyor, ki sonrasında burada gömü var deyip arsayı
satabilsin. Bir duvarda da Delier'in üç kişinin yer aldığı bir
tekerlemeyi söylediği video var: Dolandırıcı, dolandırıcıyı
dolandıran ve dolandırıcıyı dolandıranı dolandıran.
CENNETTEN ARSA SATAN RAHİPLER
Bu döngünün hiç bitmediğini ve birbiri ardına ilerlediğini
gösteren tekerlemenin yazılı olduğu bir kravat. "Son gerçek
sanatçılar cennetten arsa satan rahiplerdi" yazısının aktığı
elektronik tabela. İyi de tekrar soralım, bütün bunlar ne anlama
geliyor? Dolandırmaya ve dolandırılmaya nasıl bakmalıyız?
Delier, işlerini farklı kültür üreticileriyle birlikte
kurguluyor demiştik. Sergi için aynı zamanda bir "Alın Teri ile
Yaşamak: Dolandırıcılık, İş, Kültür, Ekonomi" başlıklı bir toplantı
düzenledi sanatçı, bu toplantının video kaydı da sergiye eklendi.
Toplantıya katılanlara kulak verelim...
Selçuk Parsadan: TUHAF
DOST, 2016 (detay), Yerleştirme, 16 adet illüstrasyon ve alüminyum
levha, çerçeveli: 30 x 23.5 cm
Sanat yazarı Süreyyya Evren dolandırıcılığı forma dair, formu
bozmaya dair bir girişim olarak tanımlıyor, avangart sanatçıların
mevcut formları yıkan tutumlarına benzetiyor, mesela. Cem Erciyes
de bu işin karşılıklı bir oyun olmasına vurgu yapıyor,
"kandıranların ve kandırılanların üye olduğu bir cemiyet."
Ekonomist İsmail Ertürk dolandırıcılara bir girişimci olarak
bakıyor. Küratör Başak Doğa Temur da sanat tarihinde kopyalamalar,
çalmalar ve esinlenmelerin önemli bir yer tuttuğunu söylüyor.
Psikanalist Pınar Padar'a göre ise mesele daha derinden geliyor.
Bebeğini emzikle oyalayan anneyle çocuğun ilişkisindeki karşılıklı
kandırma-kandırılma ilişkisine bağlıyor meseleyi. Bu "cemiyet
toplantısı" Delier'in sergisinde açtığı konuları tekrar kavramaya
çalışıyor.
Dolandırıcılık özellikle çağdaş sanatın da önemli tartışma
başlıklarından biri. Klasik ve modern sanattaki dolandırma
hikayeleri ünlü (ve para eden) bir sanatçının işini kopyalamak gibi
temel noktadan hareket ederken, çağdaş sanatın kendisi bir
dolandırma-dolandırılma pratiğine indirgeniyor bazen. "Bunu ben de
yaparım"la en naif halini bulan bu eleştiri aslında sanata dair en
büyük korkulardan birini de ortaya koyuyor. Ya o kadar da iyi
değilse bu sanat eseri? Sadece öyle öğretildiği için değerli
buluyorsak? Ya sanat tarihçileri ve eleştirmenleri de Sülün
Osman'ın torunlarıysa? Bu açıdan baktığımızda Delier aslında çağdaş
sanatın temel dayanak noktalarının da altını oyuyor.
Son olarak da günümüzün post-truth tartışmalarına gelelim.
Post-truth'u 2016 yılının kelimesi seçen Oxford sözlüğüne göre bir
sıfat olarak, "nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde
kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az
etkili olması durumu," anlamına geliyor. Yani, dolandırılıyoruz ve
dolandırıldığımızın da farkındayız. Dolandırıldığımıza pişman olsak
da ses etmiyoruz. Dolandırıcılarla dolandırılanlar arasındaki sınır
bulanıklaşıyor. Dolandırıcılığın, dolandırılmanın ve
dolandırılanları dolandırmanın kitleselleşmesi ve kamusallaşması
evresine geçiyoruz. Galiba artık hepimiz "Hür Budalalar ve
Kurnazlar Cemiyeti"nin birer üyesiyiz.