Sunmaktan mutluluk duyarım...

Geçen gün bir sergide bir eserin açıklamasını okurken açıklamanın içinde kayboldum, rüyalara daldım, başka diyarlara gittim, sonra da yanımdaki arkadaşıma dönüp “Hiçbir şey anlamadım, bir de üzerine anlayacağım diye beynim yandı,” dedim. Ben Türkçe konuşmuyor muyum? Anlayamıyor muyum bu dili acaba? Metni yazan, sunan “üst kültür”, anlamayan sen “alt kültür”sün. Şimdi biraz ezil...

Irmak Özer heyirmako@gmail.com

“Kültürün en zararlı eylemi, özel bir sözcük dağarcığı getirmesidir. Kendi icadı olan bir takım sözcükler önerir – hayır, dayatır- ve bunlar birtakım basmakalıp kavramları taşıyarak zihni doldurur ve her köşesini tutarlar... Kültürün en büyük eylem aracı olan sözcük dağarı düşüncenin düşmanıdır. Dağar zenginleştikçe düşünce daralır, sıkışır, -hantal ve sabit mobilyalarla, cesetlerle dolan- hareket alanından yoksun kalır.

... Bu dağar, kültürlü olmayan kişilerin normal dilindekinden çok daha geniş bir sözcük stoğu içermekle övünür. Bu bir zenginleşme midir? Yoksa daha çok düşünce için sıkışma, bir tıkanıklık etmeni midir?

...Düşünceye artık tek bir çare kalır: bütün durumlara, bütün sorunlara, iyi sayımlanıp yöntemli biçimde kullanılırsa içinde her kilide uyan bir tane bulunacak bir anahtar destesi gibi görülen bu dışarıdan dayatılma dağarı uygulamak.”

Irmak Özer, Jean Dubuffet’nin 1968 yılında yayınladığı 'Boğucu Kültür' kitabından bu okuduğunuz bölümü “sunmaktan mutluluk duyar...”. Cem A. da Türkiye’deki ilk sergisini Versus Art Project’te “Sunmaktan mutluluk duyar”. Aynı galerinin duvarlarına asılan onlarca hem Türkiye’den hem dünyanın çeşitli ülkelerinden en bilindik galerilerinin basın bültenlerinde yazdığı gibi: “xyz galeri abc’yi sunmaktan mutluluk duyar”. Hatta sonra da “izleyiciyi kendi sorgulamasıyla baş başa bırakır”, belki biraz kimlik, göç, birey, cinsiyetten de bahseder. Bilindik başlangıçlar, bilindik bitirişler... E olur o kadar... Basın bülteni sonuçta; biraz kalıp cümleler kullanacak.

Ama gelin görün ki konu bildiğimiz, anlayabildiğimiz kalıplarla kalmıyor. Bildiğimiz sınırları aşıp, başka kalıplarda kendini boğuyor. Senelerdir çeşitli mecralara kültür-sanat yazıları yazıyorum, daha da uzun zamandır müze, sergi geziyorum. Sektörün içindeyim, sanatçılar, galeri sahipleri, direktörleri, çalışanları, sanat yazarları, koleksiyonerler arkadaşlarım, tanıdıklarım. Geçen gün bir sergide bir eserin açıklamasını okurken açıklamanın içinde kayboldum, rüyalara daldım, başka diyarlara gittim, sonra da yanımdaki arkadaşıma dönüp “Hiçbir şey anlamadım, bir de üzerine anlayacağım diye beynim yandı,” dedim. Ben Türkçe konuşmuyor muyum? Anlayamıyor muyum bu dili acaba? Bu bir kere olan birşey de değil. Sık sık “anlamıyorsun”. İşte (düşünülüyor ki) bunu dedirtmek büyük bir marifet. Metni yazan, sunan “üst kültür”, anlamayan sen “alt kültür”sün. Şimdi biraz ezil...

Sergi metinlerinde anlaşıl(a)mayan dil kullanmak, Türkiye’ye özgü bir konu değil“International Art English” (Uluslararası Sanat İngilizcesi), “artspeak” (sanatdili) terimleri ve noktası bir türlü konulamayan karışık cümleler, normalde kullanmayacağınız kelimeler ve ağdalı bir dille yazılmış sanat metinleri dünyayı esir almış durumda. Sanat metni ne kadar anlaşılmaz ise sanat da o kadar ulaşılamaz oluyor sanırım... “O” yukarıda bir yerlerde, senden yüksekte. Belli ki sen anlamıyorsun ve o “anlayanların” dünyasını tanımıyorsun. 'Guide to Contemporary Ideas, Movements, and Buzzwords, 1945 to the Present' (1945'ten Günümüze Çağdaş Fikirler, Hareketler ve Moda Kelimeler Kılavuzu) kitabının yazarı Robert Atkins: "Bir şekilde sanatı tanımlamak ve tartışmak için kullanılan dil, olağandışı donukluk, hatta sadizme varan bir üne sahip" diyor. The Guardian’da bu 'Uluslararası Sanat İngilizcesi' tartışması ile ilgili çıkan bir makalede bir galeri sahibi, sergi gezmeye gelen insanların anlamadıkları için artık metni okumadıklarını söylüyor: “Artık insanlar hiçbir sergi metnini okumak istemiyor.”

İşin kilitlendiği nokta şu ki, o anlaşılamayan dil de tek tipleşiyor. Alın size Jean Dubuffet’nin 'Boğucu Kültür’ü. Yaratılan canavar da bir algoritma gibi aynı sözcükleri, cümle kalıplarını yineleyip duruyor. Cem A. tam da burada konuya dahil oluyor. Yüksek kültürün pek de yüksek olmayan aynı cümle kalıpları...

Cem A., sanat ortamını eleştiren meme’leri yayınladığı @freeze_magazine adlı Instagram hesabı ile tanınıyor. Bugün bu hesabın takipçi sayısı 138 bin. Aynı konudan şikayetçi, aynı konuya gülen ve muhtemelen aynı cümle kalıplarını gayri ihtiyari dönüp dönüp kullanan 138 bin kişi. Çünkü bu mesele, anlaşıldığı gibi biraz aramızda. Sanat sektörü yazıyor, sanat sektörü eleştiriliyor, bunu da yine sanat sektörü temsilcileri yazıyor.

Cem A. bu sergi için her sergiye ve sanat eserine uyacak bir jenerik sergi metni yazılabilir mi sorusundan yola çıkıyor. (Bkz. yine bir sanat dili kalıbı: “sorusundan yola çıkıyor”) Sanatçı, dünyanın farklı köşelerinden topladığı metinleri bir araya getirdiği sergide; farklı coğrafyalardan küratör, eleştirmen ve iletişim danışmanı arkadaşlarını serginin parçası olmaya davet ediyor. Serginin gösterildiği galerinin kapısından girdiğinizde bir seri katilin ya da ne bileyim hapisten kaçma planları yapan bir tutuklunun planlarını yaptığı gizli odasını yapmış gibi hissediyorsunuz. Tüm duvarlar Türkiye’den ve dünyanın çeşitli galerilerinden basın bültenleri ile kaplanmış ve aklını kaçırmış bir koro gibi aynı cümle kalıplarını tekrar ediyorlar. Burada serginin gösterildiği Versus Art Project ekibini de tebrik etmek lazım çünkü, bültenlerdeki cümle başı tekrarları, cümle sonu tekrarları, benzer kalıpların hepsi tek tek ayırılıp yan yana, üst üste asılmış. Birbirine benzeyen yüzlerce metin okunup akıl sağlığı korunarak ayrıştırılmış ve bir düzene göre asılmış yani! Serginin bizzat gösterildiği galeri dahil tüm galeriler, bu eleştirinin bir parçası olmuş. Sonuçta herkes bir noktada klişe denizlerinde yüzüyor...

Sergide her duvarda metinlerin ortasında da bir QR kod bulunuyor. Bu kodlarla Cem A.’nın @freeze_magazine hesabından seçilmiş bir gönderiye gidiyor ve "eleştiri meme’lerini" görüyorsunuz. Serginin en eğlenceli kısmı ise seçilen ve adı verilmeyen Türk ve yabancı sanat yazarlarına yazdırılmış jenerik metinler. Yazarlar, en çok kullanılan kalıplardan yararlanarak her sergiye uydurulabilecek metinler yazmışlar. Bu metinleri galerinin ortasındaki okuma alanında okuyabiliyor, hatta kopyalarını alıp başka mekanlara bırakabiliyorsunuz. Keza, sergiyi gezdiğim arkadaşım serginin konusunu dinlemeden “Aa bu da bienal sergisi herhalde, metin çok benziyor,” dedi. Evet, metin çok benziyor, çünkü aynen uydurma metinde yazdığı gibi:

“Sanatçının geçmiş çalışmalarından beri süregelen kentsel, arkeolojik ve ekolojik kültürler arasındaki ilişki kurma pratiği bu sergide de kendini gösterirken, güncel çalışmaları bellek ve hafıza üzerine sorgulamalarına farklı bir boyut katıyor.”

Cem A.’nın eleştirileri tüm dünyada o kadar geçerli ki sanatçının çalışmaları The New York Times, The Art Newspaper ve ARTnews'de yer aldığı gibi, sanatçı Documenta 15’e kabul ediliyor ve Barbican Centre’da Berlin’de Weserhalle’de solo sergileri gerçekleşiyor.

Anlayacağınız bu pek acayip sanat yazımı konusu, özellikle İngilizce yayın yapan sanat yayınlarının çok konuştuğu, defalarca yazdığı, tartıştığı bir konu. Biz de senelerdir aramızda konuşuyorduk; şimdi çok mutluyum, klişelere dahil oldum ve ben de üzerine yazdım. Oh be!

Versus Art Project, Cem A.’nın 'Pleased to announce… / Sunmaktan mutluluk duyar' isimli sergisi Versus Art Project’te 23 Ekim’e kadar görülebilir. 

Tüm yazılarını göster