Ceza yargılamalarındaki “şüpheden sanık yararlanır ilkesi”, dava
konusu cinsel suç olduğunda mağdur lehine değiştirilmeli. Şüphe
oluşmuşsa sanık değil mağdur yararlanmalı bu şüpheden. Son yazımın
başlığı açık uçluydu. "Şüpheden taciz mağduru
yararlanmadıkça…" diyerek bırakmıştım başlığı. Hep birlikte
düşünmek için. Ülkemizde ve dünya genelinde en yaygın suçlardan
olan cinsel saldırılarla mücadelenin özel yöntemler gerektirdiği
yönünde fikirler geliştirilmeli zira. Usul ve ilkeler yeniden
gözden geçirilmeli. Gerek şiddetle mücadele yasası gerekse ceza
kanunu bu suçu tanımlamakta ve yeterli cezai hükümler içermekte.
Ancak cinsel suçlarla mücadele için gerekli yasal donanıma sahip
olduğumuz halde cezasızlık en sık karşılaştığımız sonuçlardan. Ve
cezasızlık bu suçun bu denli yaygın oluşuna sebep…
Cezasızlık zira suçun olağanlaştırılması ve suçluların
pervasızlaşması kadar mağdurun şikayetçi olabilmesini engelleyen
bariyerlerden. Hukuk sistemi ise mağduru ve insan onurunu korumalı.
Sözlü taciz dahil tüm cinsel suç mağdurlarının sesine kulak
verilmeli. Uğratıldıkları cinsel saldırı sonrası hayatta kalanlar,
kendilerini aşağılanmış, değersiz hissettiklerini söylüyorlar. Öyle
ki “içi boşalmış bir patates çuvalı gibi yere yığılıverdiğini”
söyleyen çok kadın dinledim. Çocuklarsa çoğu zaman konuşamıyor
bile. İzmir’de, cinsel istismar faili ile yüzleştirilme korkusuna
dayanamayarak duruşmadan iki gün önce kalp kriziyle aramızdan
ayrılan dokuz yaşındaki yavrumuzu unutmayalım. Niyetim ajitasyon
değil ama çok acı bir başka olayı hatırlamak, cinsel saldırı sonucu
hayatta kalanın içine sürüklendiği duygusal çöküşü bir nebze
anlayıp, bu suçla etkin mücadele için şüphenin mağdur lehine
hükümler sağlaması gerektiğini açıklar. Yıllar önce yaşanmış bir
cinsel saldırı ve saldırının mağduru hâlâ hapiste. Yalnızken iş
yerine gelen bir polis memurunun tecavüzünden kurtulmak isterken
saldırganı, ona ait beylik silahla öldüren bir kadın, hapisteki
mağdur. Ancak saldırganı öldürdükten sonra, cezaevindeyken bile
vücudu cılk yara içinde. Çünkü çiğnenen onurunu, bedenini
arındırarak kurtarabileceğini düşünen pek çok kadından birisi olan
mağdur “yeterince temiz” hissedebilmek için vücudunu, çamaşır suyu
ve benzeri ağır kimyasallarla yıkıyor.
Şimdi düşünelim insanlara, kendilerini böyle hissettiren suçla
mücadele için hukuk ilkelerinin değiştirilmesi gerekmez mi? Her
zaman somut delile ulaşılamayan bir suç bu. Çoğu zaman mağdur
yalnız ve savunmasızken işleniyor. Her zaman bedende kalıntıya,
somut delile ulaşılamıyor. Sözlü ve fiziksel taciz de farklı değil.
Bakışların, kullanılan kelimelerin, hitap şeklinin vesaire taciz
olduğunu ceza yargısının ihtiyaç duyduğu somut delille ispatlamanın
çoğu zaman imkanı yok. Son yazımda birkaç gün sonra basına yansıyan
Yargıtay kararı bu yönde son derece ufuk açıcı hükümler içeriyor.
İş Kanunu'yla ilgili olsa da ceza yargılamasına da uygulanabilecek
birtakım ilkeler geliştirmeyi mümkün kılan karara bakalım
şimdi.
Yargıtay 9'uncu Hukuk Dairesi 29 Eylül tarihli kararıyla tacizin
ispat zorluğunu açıkça belirtiyor. İspat yükümünün sanıkta olması
gerektiğine dair bir açıklama yok kararda. Ancak zaten söz konusu
karar bir ceza yargılamasına ilişkin değil. İş akdinin feshine
yönelik İş Kanunu çerçevesinde verilmiş bir bozma kararı.
Hürriyet'ten Kemal Karadağ ve Aylin Sırıklıdal’ın haberleştirdiği cümlelerle karar
özeti şöyle: Yargıtay 9'uncu Hukuk Dairesi, aynı iş yerinde çalışan
evli kadına bakışları ve sözleriyle cinsel tacizde bulunan şoförün,
iş akdinin haklı nedenle feshedildiğine hükmetti, yerel mahkemenin
kıdem ve ihbar tazminatı kararını bozdu. Kararda "Her alanda
çalışma hayatına atılan, her kademede başarı ile yer alan kadın
işçilerimizin çalışma yaşamındaki en büyük engeli, işin fiili,
fiziki zorlukları değil, iş yerinde, iş hayatında karşılaştıkları,
muhatap oldukları cinsel tacizlerdir” ifadeleri kullandı.”
Yargıtay kararı İş Kanunu gereği çalışanın bir diğer çalışana
yönelik sözlü tacizini, iş akdi feshinin haklı nedenlere dayandığı
yönünde karar veriyor. Ceza hukuku yargılamasında aranan somut
delil kriteri nedeniyle beraatına hükmedilmiş olsa bile bu kararın
hukuk hakiminin kararını etkilememesi gerektiğini de belirtiyor.
Cinsel suçların, akademik çevrelerde tartışıldığı kadar girift
olmadığı görüşü yer alıyor karar gerekçesinde. Buna göre 9'uncu
Daire'nin tanımı şöyle: “Kişiye yönelik tehdit içeren, onu
aşağılayan ve küçük düşüren, duygusal ve psikolojik olarak
çökmesine sebep olan, kişinin iradesi dışında kendisine yönelik
gerçekleştirilen sözel, fiziksel ve/veya başka türlerde cinsel
içerikli herhangi bir davranış". Ayrıca "Cinsel taciz, muhatabının
kişilik haklarına ve çalışma özgürlüğüne saldırıdır." ifadesi de
yer alıyor gerekçede. Ve iş yerinde cinsel tacizin, bireysel olarak
mağdurlar üzerinde çok boyutlu yıkıcı etkilere sahip olmanın yanı
sıra ailesel, kurumsal ve toplumsal düzeylerde de derin etkiler
bırakan bireysel ve toplumsal bir sorun niteliği taşıdığı
belirtiliyor. Kadınların çalışma yaşamına katılması önündeki en
büyük engellerden birini oluşturduğuna da dikkat çekiliyor.
Çalışana karşı çalışanın söz konusu olduğu bu davada işyerinin
taciz şikayetinde bulunan kadının yanında yer alması, kadınlar için
önemli bir kazanım, Yargıtay’ın işvereni akdin feshi yönünde haklı
bulması da öyle. Fakat bu karar ve gerekçesinden ceza yargılamasına
ilişkin şüpheden mağdurun yararlanmasına yönelecek bir çıkarıma
varmak, hukukçuların değil ancak biz fanilerin harcı. Gerekçede yer
alan şu kısımda iş yerini toplum ve ve işvereni, yargı kolluk
olarak okursak daha iyi anlaşılabilirim:
"İş yerinde (veya toplumda) cinsel tacizin önlenmesinin yolu,
taciz mağdurunun herhangi bir aşağılamaya maruz kalmadan karşı
çıkabilmesini, tacizde bulunanı şikayet edebilmesini sağlayacak
ortamın sağlanmasından, taciz failinin ise gerekli yaptırımlara
maruz kalacağını bilmesinden geçmektedir. İşverenler (veya
yargı/kolluk) bu konuda duyarlı davranmak, tacizi engelleyici,
mağdurun çekinmeden şikayetçi olabileceği ortamı sağlamak için
gerekli tedbirleri almak, iddiaları ciddiyetle soruşturup, gerekli
yaptırımları uygulamak zorundadır."
Cinsel suçun tanımı yapılıp, kadınların çalışma hakkını
etkileyen boyutları açıkça ortaya konan ve her zaman somut delile
ulaşılamayacağı açıklanan bu emsal karar, ceza yargılamaları için
emsal niteliği taşımıyor. Ancak tek bir genelgeyle değişebilir her
şey. Cinsel saldırı şikayetlerinde sanıklar çoğunlukla iftira ve
garaz, düşmanlık saikiyle şikayet edildiklerini söyleyerek savunma
yapıyorlar. Toplum geneli de yazık ki aynı eğilimde. Daima “fettan
kadın” algısıyla “masum erkeğin şerefi” önyargısıyla dile getiriyor
taciz iddialarını. Anılan karar gerekçesi bu yönde de ufuk açıcı
değerlendirmeler sunmuş halde. Şikayetçi kadın işçinin iş akdi
feshedilen çalışana iftira etmesi için bir sebep bulunmadığı
ifadesi önemli bir ipucu sunuyor. Ayrıca tacizle suçlanan kişinin,
şikayetin garez nedeniyle yapıldığı yönünde gerekçe belirtemeyişi
de dikkate alınmış, kararda. Bu hukuki değerlendirmeler ışığında
ispat yükümü sanıkta olmalı yönündeki beklentinin gerekliliği net
olarak anlaşılıyor. Cinsel suçlarda ispat yükümlülüğü sanıkta
olmalı. Sanık iftiraya uğradığını iddia ediyorsa iddiasını
ispatlayacak delilleri sunmakla yükümlü tutulmalı. Düşmanlık
nedeniyle yapıldığını iddia ediyorsa bu düşmanlığın arka planını,
gerekçelendirebilmeli.
Yargıtay gerekçesinde ifade edildiği gibi mağdurun çekinmediği,
failin cezasız kalmayacağını bildiği bir ortamın oluşması için tek
bir genelge yeter. Adalet Bakanlığı yayınlayacağı genelgeyle
“cinsel suçlarda şüpheden mağdur yararlanır” ilkesini ihdas
edebilir. Yanı sıra aynı genelgeyle ispat yükümünün sanıkta olduğu
bildirilir. Sanık tarafında sunulan delillerin doğruluğu yönünde
işletilir dava süreci. Mağdur iddiasını ispatlamak zorunda
bırakılarak tekrar tekrar aşağılanmış olmaz. Böylesi yöntemleri
kural haline getirecek bir genelge sonrasında ceza yarılamaları da
cinsel suçlarla mücadeleyi kolaylaştıran usule evrilmiş olur. Tabii
bunu yapmaları için siyasi irade gerekli. Birinci olduğu duyurulan
yargı reform paketinde sözlü taciz suçunu, hükmün açıklanmasının
geri bırakılacağı suçlar arasında sayılması önlenmeli ilkin. Sözlü,
fiziksel her türlü cinsel saldırının sıradanlaşmasına yol açacak bu
cezasızlık teklifinden vazgeçilmeli. Komisyon ve parlamento
süreçlerinde yargı reformu stratejisi isimli teklifin görüşülmesi
aşamasında muhalefet partilerine çok iş düşüyor. Hem cinsel suç
mağduru çocukların ifadelerini görüntülü kayıt altına alma hem de
sözlü tacizi cezasız bırakma girişimlerini önlemek için cinsel
suçları siyasi rekabetin üstünde görecek feraseti de iktidar
mensuplarından beklemek gerekiyor.