Suriye, Afganistan, Ukrayna: Dünya kaç mülteci kriziyle başa çıkabilir?

Türkiye sınırlarında, karların arasında altı metre yükselen bir duvar, zorbalıktan kaçarak kendine sığınacak bir yer arayan insanları durduruyor.

Abone ol

Anushka Asthana

Türkiye’nin doğusunda yer alan Van şehri, karla kaplı dağların sınır dışına ve İran’a doğru uzandığı inanılmaz güzellikte bir yer. Türkiye, sınırlarına altı metre yüksekliğinde bir duvar inşa ediyor ve oraya ulaştığımızda derin karın içinde dizimize kadar battık; sıcaklık eksi 20°C’ye düştüğünde titremeye başladık ve yüzümüzü donduran şiddetli bir ayaz vardı. Başınızı nereye çevirseniz manzara muhteşem, büyüleyiciydi.

Bununla birlikte, bu güzellik kasvetli ve midenizde kramplara neden olan bir gerçekliği gizliyor. Pek çok insan için bu manzara, yalnızca yürüyerek tamamlanabilecek korkunç ve umutsuz bir yolculuğun parçası olan bir ölüm tuzağı.

ÖLÜMCÜL BİR YOLCULUK

Burası, -çoğunlukla Afganistanlı- sığınmacılar için Türkiye’ye ve ötesine giden hayati öneme sahip bir yol; bu yüzden sınır boyunca kıvrılan duvar kimi zaman Avrupa’ya açılan kapı diye tanımlanıyor.

Yapımcı Helen Clifford ve kameraman Rob Turner ile birlikte ITV’de yayınlanan ‘On Assignment’ adlı program dahilinde bir bölüm çekmek amacıyla oradaydım ve birkaç dakika içinde el ve ayak parmaklarımızdaki bütün hisleri kaybettiğimizde kendimize şunu sorduk: İnsanlar bunu neden kışın denesin ki? Çünkü kaçakçılar bu zor koşullar altında yakalanmalarının daha düşük bir ihtimal olduğunu söylüyorlar.

İnsanların bu rotayı kullanarak göze aldığı tehlikeler, ilkbaharda karlar eriyip hamile kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere onlarca ceset gün yüzüne çıktığında gözler önüne serildi. Arkalarında, Afganistan’dan binlerce kilometre mesafedeki Van şehrinde bulunan isimsiz bir mezarlıktaki mezar taşına kazınmış bir sayı bırakarak kaçma girişimleri başarısızlığa uğramıştı.

Şu anda Ukrayna’da yaşananlar, ayrım gözetmeyen bombalamaların yerle bir ettiği evler, savaşın aldığı canlar ve kaçmaya zorladığı milyonlar ile sınırlarda ve tren istasyonlarında ellerinde kartondan yapılmış dövizlerle sığınmacı aileleri evlerine davet eden insanlarla, içerisinde hem kötülüğü hem de insanlığı barındıran bir hikaye.

Bununla birlikte, böyle bir dönemde bile, diğer savaşlardan kaçan insanların yaşadığı korkunç durumunu anımsamak gerekiyor. Onların hikayeleri unutulmamalı.

GERİ DÖNECEK BİR YER YOK

Türkiye’deki en üzücü ânımı, belki de sınır dışı merkezindeki bir oyun alanının zemininde diz çöküp, yürümeye yeni başlamış bir çocuğun dinozor biçimli bir kaydırağın yeşil plastik basamaklarından art arda çıkarak aşağı kaymasını izlerken yaşadım. Yanında eğitimine devam etmek istediği için Taliban’dan kaçtığını söyleyen bir kız çocuk duruyordu. O ve annesi aynı hain dağlardan geçerek o zorlu yolculuğu yapmışlardı. Henüz on yaşında bir çocuktu; en büyük oğlumla aynı yaştaydı.

Aynı mülteci merkezideki bir adam bana birlikte geldiği insanların sınırda öldüğünü söyledi; bir diğeri ise kaçakçılar tarafından 10 kişilik bir araca tıkılan 70 kişiden biri olduğunu anlattı. “Oksijen eksikliği nedeniyle yolculuk boyunca dört kişi öldü” dedi.

Ve bu nadir duyulan bir hikaye değildi; aynı hikayeyi tekrar tekrar dinledik. Tıpkı eskiden Afganistan’da hukuk öğrencisi ve makyaj sanatçısı olan Fatima’dan da dinlediğimiz gibi… Şimdi, makyaj yaptığı için Taliban tarafından iki kez işkence edilmesinin ardından Van’da saklanıyor. İran’a yaptıkları güç bir yolculuğun ardından kaçakçılar binlerce dolarını alıp onu Türkiye sınırında geçilmesinin imkânsız olduğunu bildikleri bir yere bırakmışlar. Sonra tekrar geçmeyi denemek için daha fazla para istemişler.

En sonunda duvara tırmanmış ve beş metre derinliğinde bir hendeğe atlamış. O ve diğer sığınmacılar hendekten çıkmak için birbirlerinin sırtına tırmanmak zorunda kalmışlar. Arından Türkiye polisinden kaçmışlar. Kaçakçılar onu sahte bir ambulansla şehre götürmüş ve sonrasında mültecilerin haftalarca ya da aylarca gizli tutulduğu “şok odası” dedikleri yerde tutmuşlar. Bu yerdeyken onu tecavüzle tehdit etmişler.

Daha sonra Türkiye polisi zemininde çukurlar ve tavanında buz sarkıtları olan bir binaya baskın düzenlerken kendilerine eşlik etmemize izin verdiğinde bu odalardan birini kendimiz de gördük. Bir kat yukarı çıktığımızda, buz tabakasıyla kaplı koridor boyunca yürüdükten sonra, küçük ve aşırı soğuk bir odaya tıkılmış 12 insana rastladık.

HAZIRLANAN PLANLAR UYGULANMIYOR

Adamlardan biri, polis onları sınır dışı merkezine götürecek bir araca bindirmeden önce köşede sessizce dua etti. Her iki olasılık da -merkeze gitmek ya da kaçakçılarla kalmak- umutsuz hissettiriyordu.

İngiltere, Afganistan’da İngiliz hükümetine çalışan insanlar için bir yeniden yerleştirme planı hazırladı; fakat bu plan da bazı zorluklarla karşılaşıyor gibi görünüyor. Türkiye’nin başka bir bölgesinden geçici sığınma süresi dolan bir adam bana defalarca mesaj attı. Taliban’dan geldiğini ve ölüm tehditleri içerdiğini söylediği mektuplarla birlikte, İngiliz hükümetine bağlı G4S için etkin bir şekilde çalıştığına dair kanıtlar paylaştı.

Ne var ki, İngiltere’nin Afgan Yer Değiştirme ve Yardım Politikası planına başvurduğundan beridir hiçbir yanıt almadığını ifade ediyor. Yaşadığımız krizde, tüm gözler Ukrayna’ya çevrilmiş durumda ve koşulların ne zaman iyileşeceğini kimse bilmiyor.

Türkiye’nin konumu, milyonlarca Suriyeli mültecinin geldiği ve pek çok Afgan mültecinin aynı yönde ilerlediği bir ülke olmasını da birlikte getiriyor. Aktivistler, yeni mültecilere verilen sert tepkinin haksız olduğunu savunuyorlar. Van valisi, ülkesinin dolu olduğunu savunarak ve göç krizine küresel bir yanıt verilmesi gerektiğini söyleyerek bu tutumu savunuyor. Mesele bizim ya da herhangi bir ülkenin bu krizle baş edip edememesi değil, dünyanın aynı anda kaç krizle baş edebileceği.

Yazının orijinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)