Suriye diplomasi trafiği

Trump’ın özelde Suriye genelde Ortadoğu stratejisi henüz fırınlaşmış seramik gibi katılaşmadı, daha hamura biçim veriliyor. Pek çok değişken var. İçeride Trump’ın baş başa olduğu siyasal baskılar da var. Bize, yani Ankara’ya düşen soğukkanlı olmak. Bu atalet demek değil.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

ABD Dışişleri Bakanı Tillerson 30 Mart 2017 tarihinde Ankara’yı ziyaret etti. Ziyaretin başlıca konusunu Suriye oluşturdu. Konuk bakanın açıklamalarına bakılarak, eğer bir sözcük bulutuna başvurulsa, herhalde “istikrar getirme” (“stabilization”) sözcüğü ön plana çıkardı.

ABD, o arada, Esat’ın gidişinin siyasal sürece ve Suriye halkının iradesine bağlı olduğu yönünde bir tutum açıkladı. Tillerson da “tango yapmak için iki kişi gerekir” deyimine atıfta bulundu. Sadece Suriye’de değil çeşitli dosyalarda Rusya ile çalışabileceğini ama RF Dışişleri Bakanı Lavrov ile tango yapılamayacağını belirtti. Hatta Lavrov cevaben “annem bana erkek erkeğe dans edilmeyeceğini öğütlemişti, Tillerson gibi deneyimli biri bu işleri çabuk öğrenir” dedi.

O arada, Han Şeyhun’da 4 Nisan’da kimyasal silah saldırısı gerçekleşti. Bu saldırıya tepki olarak ABD 7 Nisan’da Şayrat Hava Üssü’nü Doğu Akdeniz’deki iki destroyerinden ateşlediği 49 Tomahawk füzesiyle vurdu. Söz konusu saldırı ne Suriye’nin halen elinde bulunduğu söylenen kimyasal silah stokunu yok etti, ne adı geçen üssü kullanılamaz hale getirdi. Ayrıca Suriye Hava Kuvvetleri’ni ne yok etti, ne yerden kalkamaz hale getirdi.

ABD Şayrat saldırısıyla Şam’a bir daha kimyasal silah kullanmama mesajı verdi. Rusya’yı da masaya oturmaya, siyasal sürecin önünü açmaya zorlamış oldu. Moskova’nın Şam’a dediğini yaptıramama bahanesini de, Şam’ın kimyasal silahları cihatçıların kullandığı gerekçelerini de sildi.

Saldırının ardından Tillerson, ABD’nin önceliklerini IŞİD’le mücadele, (yine) Suriye’ye istikrar getirme ve Esat’ın siyasal süreçle gitmesi olarak açıkladı. Ancak ABD BM Daimi Temsilcisi Haley (ki ABD sisteminde kabine üyesi) Esat’a Suriye’de yer olmadığını söyledi. Diplomasinin tepesindeki iki ismin çelişen açıklamaları, ABD basınında ve kamuoyunda tereddüt yarattı.

Arkalarından Ulusal Güvenlik Danışmanı Korg. H.R .McMaster, 9 Nisan’da ilk kez televizyon programına çıkarak, bu iki çelişkili açıklamanın ortasını öncelik sırası ve zaman unsurunu katarak bulmaya çaba gösterdi.

ABD’nin hamlesi koalisyon ortaklarından ve İsrail’den de destek buldu. Ama Fransa gibi bazı AB ülkeleri uluslararası meşruiyet gereksinimine vurgu yaparak, ABD’yi tek yanlı askeri girişimler bulunmaktan kaçınmak yönünde uyardı. Bu tutumda 2003 Irak Savaşı’nın anısı başat etmen.

Diplomasi sahnesi de hareketlendi. 11 Nisan’da İtalya’da ABD, Britanya, Kanada, Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya’dan oluşan G-7’lere ilaveten Türkiye, BAE, Suudi Arabistan, Ürdün ve Katar Dışişleri Bakanları Suriye’yi konuşmak üzere toplanıyor. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun bu toplantıya katılmadan evvel İranlı mevkidaşı Zarif’le telefonda görüşmesi de not edilmeli.

Britanya Dışişleri Bakanı Johnson “durumlar değişti” diyerek Moskova ziyaretini iptal etti. Tillerson ise İtalya’daki toplantının ardından Rusya’ya gidiyor. Gitmeden önce Rusya’ya sert çıkarak bu ülkenin ABD’de ve Avrupa’daki seçim süreçlerine müdahale ettiğini söyledi. (Sahi durum böyleyse bizim referandumumuza da karışıyor mudur Putin Reyiz? Sadece soruyorum.)

Ama daha önemlisi Tillerson yine “istikrarlılaştırma bölgeleri” terimini kullandı. Yani “güvenli bölge” değil, özünde savaş ilanı demek olan “uçuşa yasak bölge” hiç değil. Bu yaklaşım, Org. Petraeus CENTCOM görevindeyken Irak’ta geliştirdiği harita üzerinde “mürekkep lekeleri” gibi yayılacak istikrar odağı, huzurlu bölgelerle yürüttüğü isyan karşıkoyma (“counterinsurgency” stratejisini andırıyor.

İran ise Rusya ile dayanışma sergiledi, ABD’nin çizgiyi aştığını kaydetti. Her iki ülke Suriye’ye desteklerini sürdürecek. Esat açısından iki destekçisini birbirlerini dengelemek için kullanmak da önemli. ABD’de Şayrat’a yapılan füze saldırısının İran’la Suriye ve Hizbullah kara bağlantısını kopartacak bir stratejiye evrilmesini savunanlar da var.

Suriye’deki Kürtlerin veya PYD’nin durumuna da bir bakış atarsak, onlar için İran’ın ABD’nin oyunu sertleştirmesiyle daha edilgenleşmesi yahut başlarının kalabalıklaşması herhalde olumlu. Diğer taraftan, ben ABD’nin giderek artan ivmeyle, derinleşerek ve yayılarak Kobani-Cezire-Münbiç’te kalıcı olacağını düşünüyorum. Dolayısıyla Afrin de Şam ve Rusya’yla daha etkin bir iletişimde olacaktır. Özetle, bu aşamada Suriye’de Kürtlerin kaygılanacak bir durumu yok denebilir.

Bu yazı yazılırken İtaly’daki G-7+ toplantısı henüz sonuçlanmamış, Tillerson da Moskova’ya gitmemişti. Trump’ın özelde Suriye genelde Ortadoğu stratejisi henüz fırınlaşmış seramik gibi katılaşmadı, daha hamura biçim veriliyor. Pek çok değişken var. İçeride Trump’ın baş başa olduğu siyasal baskılar da var. Bize, yani Ankara’ya düşen soğukkanlı olmak. Bu atalet demek değil.

EVETçilere son yakarışım: Tuttuğunuz futbol takımının başkanının aynı zamanda hem menecer-futbolcu hem federasyon başkanı olmasını ve MHK’nın neredeyse tamamını tek başına belirlemesini ister misiniz?

Futbol benzetmelerinden gına mı geldi? Haklı olabilirsiniz. Parlamenter Cumhuriyet idaresinden memnun değilsiniz ve yargının ağır aksak işlemesinden şikayetçisiniz. Bunda da haklısınız. Sizce bunun çözümü hem TBMM’yi seçimleri yenileyerek feshetme, hem yargıya istediği gibi biçim verme yetkileriyle donanmış bir tek adamdan mı geçiyor?

Sen hariciyeci eskisisin işine bak mı dediniz? Yine haklısınız. Kendi bilebildiğim yerlerden örnek vereyim. Hafız Esat Suriye’nin ve Saddam Hüseyin Irak’ın başına ne çoraplar ördü? İran’daki rehberlik, Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyetlerindeki sistem/rejim bizim mevcut halimizden ileri mi?

Lütfen geleceğimiz için #HAYIR diyelim. Bejin #NA.

Tüm yazılarını göster