Suriye sahasında son yaşanan gelişmeler durumda nitelik değişimini de beraberinde getirdi. Gelişmeler bundan sonrası için iç ve dış aktörlerin değişmediği ancak içeride ve bölgede farklı başlıklar altında devam edecek bir mücadele dönemine işaret ediyor.
Nitelik değişimi dediğimiz şey iki gelişme ile ortaya çıktı:
Suriye’nin içeride yönetime karşı savaşan örgütleri elimine etmeye başlaması ve Rusya’nın çıkışı ile birlikte “İran ile Rusya arasında neler oluyor?” sorusuna yol açan, İran varlığının bazı bölgelerden çekilecek olması.
Konuya girmeden önce bir kez daha tekrar etmekte fayda var. İran’ın Suriye’deki askeri varlığı subay düzeyinde istişare, istihbarat, yönlendirme amaçlı bir ekip ile sınırlı. Bunun dışında Kasım Süleymani gibi subayların sahada verdiği görüntü medyatik olmasının ötesinde fazla bir anlam taşımıyordu. İran denildiğinde kastedilen ise İran tarafından oluşturulup Suriye’ye gönderilen Şii milis güçler ve Hizbullah’tan ibaret. Hizbullah ise İran ile birlikte ve İran imkanlarını kullanarak hareket eden bir örgüt. Ancak Hizbullah’ın özerk / özgün bir yapısının olduğunu unutmamak gerek.
Rusya’nın “Suriye’deki yabancı güçler çekilsin” açıklaması sonrası İran’ın verdiği cevap ile birlikte “ittifakta çatlak mı var, Rusya İran’ı satıyor mu?” sorusu gündeme geldi. Savaş sürecinde daha önce de Rusya’nın soru işaretleri yaratan ve Suriye (Esad) karşıtlarında “Rusya nihayet desteğini çekiyor” düşüncesi yaratan bazı çıkışlarına şahit olmuştuk.
Anlaşılamayan şu(ydu): Rusya için Suriye mücadelesi sadece Suriye içinde ve örgütler ile yapılan ya da sadece kendi üslerini garantiye almak istediği bir mücadele değil(di). Bu nedenle Putin’in hamlelerini içinde müttefiklerinin de bulunduğu devasa uçağı sorunsuz indirme hamleleri olarak görmek lazım. Putin küresel, bölgesel ve yerel boyutların hiçbirini gözardı etmeden “müttefiklerinin zararına görünen ama rakiplerin elindeki kozları yok etmeyi amaçlayan ve (müttefiklere) faydası daha sonra anlaşılacak bir politika” yürütmeye çalışıyor.
Rusya, son hamlesi ile bundan sonrası için Suriye’deki mücadeleyi tek başlığa doğru götürecek süreci de başlatmış oluyor. Şöyle ki;
Suriye’deki savaş bir açıdan “Direniş Ekseni” adı verilen devletler ve örgütler birlikteliğinin taraf olduğu bir savaş. Rusya ise kendi çıkarlarını da korumak amacıyla bu birlikteliğe “dışarıdan” destek veriyor. Bu desteğin (halihazırdaki şartlarda) Suriye için ebedi, İran ve Hizbullah için konjonktürel olduğu söylenebilir. Her iki şekildeki destek, mücadele bu şekilde sürdüğü sürece bu şekilde devam edecektir.
İran önemsiz bir ülke değil ve bu savaşşın bölge(sel) pratiğinde daha az şey yapmadı elbette ama bu, savaşta küresel düzeydeki muhatabın Rusya olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Hal böyle olunca Rusya daha belirleyici bir konumda olabiliyor. Bu, Rusya’nın müttefiklerin hassasiyetini gözardı edip sadece kendi çıkarlarını düşünerek ve kendi başına buyruk hareket ettiği anlamında değil, Rusya hiçbir zaman böyle bir üslup kullanmadı. “İran’ın çekilmesini” de Türkiye’nin Suriye’deki varlığını da İsrail’e empatik yaklaşımı da bu şekilde okumak lazım.
Özetlemeye çalıştığımız bu saik ve nedenlerle İran’ın Suriye’nin güneyinden çekilmesi hamlesi herkes için faydalı.
Başta İran için faydalı çünkü İran “ortalıkta görünmesinin” hem kendisine hem de “Direniş Eksenine” zarar verdiğinin ve Suriye’deki varlığının başkalarına da bulunma gerekçesi yarattığının farkında. Zaten ABD ile sorunların tekrar tavan yaptığı bir dönemde geri çekilme taktiği faydalı olacaktır.
Diğer yandan bu kararla Suriye ordusu ve yönetimi savaş sürecinde paylaşmak zorunda kaldığı otoritesini geri almış olacak. Bu gelişmenin pratiği İdlib, Deyrezzor ve SDG’nin hakim olduğu yerlerde hemen görülmeyecek elbette ancak İsrail sınırından başlayıp Şam kırsalına kadar uzanan bölgede bundan sonra tek muhatap Suriye ordusu olacaktır. Bunun da sonucu olarak İsrail saldırıları “İran olmadığı için” doğrudan Suriye ordusuna karşı yapılmış sayılacaktır.
Bu kararla birlikte İran’ın ve (asıl güç) Hizbullah’ın İsrail’e karşı bölgesel mücadelede kaybı olmuyor. İran (bağlantılı) askeri güç sadece sınırdan 100 km içeri çekiliyor ve bu askeri açıdan kayıp değil. zaten Hizbullah’ın merkezi Suriye’de değil, İsrail’e çok daha yakın olan, Lübnan’ın güneyinde.
Bu hamle İsrail’in “İran’a karşı örgütler” kozunu da elinden alıyor. Çünkü Suriye ordusu Dera ile başlayıp Kuneytra kırsalı da dahil olmak üzere örgütleri o bölgeden tamamen çıkaracaktır.
Bu hamleye karşılık ABD’nin Tenef bölgesindeki varlığının sona ermesi süreci de başlamış olacaktır.
Şu da önemli: İran bağlantılı güçler o bölgeden gerçekten çekilecek mi? Zahirde evet ama bu güçlerin Suriye üniforması giymesine engel yok.
Sonuç olarak güney bölgesinde “sorun kalmayacak” ve sadece Suriye değil tüm aktörler artık asıl soruna Kuzey’e yoğunlaşacaktır.
Kuzeyi İdlib ve SDG – ABD’nin hakim olduğu bölgeler olarak iki başlık altında ele almak lazım. Türkiye, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları ile hakim olduğu bölgeleri ve İdlib’i Suriye siyasetinde bir koz olarak elinde bulunduruyor. İdlib çevresi ve anılan bölgelerde ilanihaye kalamaz. Dolayısıyla İdlib ve anılan bölgeler Suriye’nin “iç işi” niteliğinde.
SDG – ABD’nin hakim olduğu bölge için ise aynı durum söz konusu değil.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın geçtiğimiz günlerde “SDG ile müzakere kapısını açtıklarını anlaşma sağlanamazsa güç kullanacaklarını” söyledi.
SDG ile müzakerelerden sonuç alınabilmesi tarafların hangi konularda ısrarcı olacağına bağlı. ABD’nin varlığının sona ermesi Suriye yönetimi için kırmızı çizgi. “Asıl tehlikenin” güneyden (Suriye) değil Kuzeyden (Türkiye) kaynaklandığını düşünen SDG (Kürtler) ise ABD’yi güvence olarak görüyor. Suriye yönetimi “müzakereden bahsediyorsa” sonunda ABD’nin çıkacağı, ABD’nin ve Rusya’nın da dahil olduğu bir garantiler / garantörler anlaşmasına yanaşır mı? Ya da Kürtler Suriye devleti otoritesini geri getirecek bir anlaşmayı kabul eder mi? Bu garantiler anlaşması Suriye devletinin halihazırdaki yapısına aykırı maddeler içerir mi? Suriye ve Kürtler orta yolu bulabilirlerse ABD sorunsuz bir şekilde çıkabilir. Ama o veya bu şekilde, anlaşma olmazsa Esad’ın sözünü ettiği güç kullanma gerçekleşir mi?
Irak(taki Kürt bölgesi) Suriye için örnek değil. Irak’ta devlet otoritesi tamamen kaybolmuş, ordusu dağılmıştı. Suriye (ordusu) ise anlaşma olmazsa SDG’nin elindeki bölgeleri geri almak için er veya geç harekete geçebilecek güçte. Ama böyle bir durum çok büyük bir karşılaşmayı da beraberinde getirebilir. Suriye askeri çözüme yönelecek olursa Suriye ordusu ile karşı karşıya gelecek olan ABD’nin tavrı ne olacak? Suudi Arabistan alternatifinden söz ediliyor ama bunun hiçbir önemi yok. Yanıbaşındaki Yemen ile baş edemeyen Suudi Arabistan Suriye içinde savaş yürütemez.
Meselenin diğer bir boyutu ilgili bir soru da Türkiye için sorulmalı. Türkiye’deki seçimlerin sonucuna bağlı olarak Kürt meselesi nereye doğru evrilir?
Rusya son hamlesi ile cephelerin bire doğru ineceği bir süreci de başlatmış oldu. Bu cephe (Kürt cephesi) diğerlerinden çok daha çetin bir siyasi ve (belki askeri) mücadeleye sahne olacak. Bakalım neler olacak?