Yanıltıcı bir şekilde Esad rejiminin azınlıklara dayandığı propagandasını savaşın yakıtı haline getiren mezhepçi tayfalar Şam’da iktidarı ele geçirince belli kesimler için ahkam kesilmiş gibi oluyor.
Sünni Arap çoğunluğunun dini ve mezhebi inancını paylaşıyor olmalarına rağmen Çerkesler de her an kırılabilecek bir buz üzerinde duruyor. Elbette durumları Alevilerle kıyaslanamaz. Aleviler yeni dönemde mezhepten kaybediyor. Çerkeslerin sorunu bu değil. Etnik bir azınlık olarak Kürtler gibi kantara koyabilecekleri güçleri ya da ağırlıkları yok. Kırılgan bir nüfus olmaları öteden beri devletle ‘sadakat’ ilişkisinden kaynaklanıyor. Sadakat azınlığın güvende kalma parolasıyken rejim değişikliklerinde bir giyotine dönüşebiliyor.
Çerkeslerin Orta Doğu’daki tarihleri, Osmanlı’nın güvenlik ve kontrol stratejisinde ‘sadık unsurlar’ olarak başladı. Ve bu sonraki dönemlerde de bir siyasal kadere dönüştü.
Osmanlı, Suriye’de ilk Çerkes yerleşimlerini 1872'de Kuneytra ve Humus'ta kurdu. 1879'da Suriye’ye getirilen Çerkeslerden 10 bini Halep’e yerleştirilirken 5 bini diğer bölgelere dağıtıldı. 1910'a gelince Çerkeslerin nüfusu 60 bini buldu. Bugün başta Kuneytra olmak üzere Şam, Halep, Humus, Hama ve Lazkiye gibi vilayetlere dağılmış durumdalar. Çok fazla iç göç de oldu. Menbic’te kurucu nüfustu ama bugün varlıkları sembolik düzeye indi. Bir kısmı Arap toplumu içinde eriyip gitti. Bugünkü nüfuslarının 100-140 bin arasında olduğu tahmin ediliyor.
Fransız manda döneminde Çerkesçenin yanı sıra Arapça ve Fransızca eğitimin verildiği 40 kadar okul açtılar. Şam'da Çerkesçe Marje adıyla haftalık bir gazete çıkardılar. Fakat Suriye bağımsızlığına kavuşurken Çerkeslerin hepsi kapandı.
***
Osmanlının güvenlik bürokrasisindeki yerleri Çerkeslere yapışan bir etiket oldu. Ticaret, siyaset ve sivil bürokrasiyi kontrol eden Sünni Araplar askerliğe burun kıvırırken ordu, kırsalda fakru zaruret içindeki azınlıklar için ekmek kapısıydı. Tabii güven ilişkisinin seçimlerde etkisi inkâr edilemez. Ama meseleyi tamamen mezhepçi bir temele oturtmak bizatihi mezhepçi bir saplantı. Varlıklı Sünniler parayı bastırıp zorunlu askerlikten de kaçıyordu.
1947’de ordudaki subaylar arasında Sünni Araplar (yüzde 31.8), Kürtler (yüzde 22.7) ve Hıristiyanlardan (18.6) sonra Çerkesler, Dürziler ve Aleviler yüzde 4.5 oranıyla üçüncü sırayı paylaşıyordu. Fransızların kurduğu Doğu Ordusu’ndaki yapının bağımsızlık döneminin ilk yıllarında da sürdüğü görülüyor.
Dönemsel olarak azınlıklar öne çıktı ya da silindi. Mesela baba tarafından Kürt, anne tarafından Çerkes olan Edib Şişekli (Çiçekli) Çerkes, Alevi ve Hıristiyan subayları tasfiye etti. Anne tarafından Kürt olan Hüsnü el Zaim’in şehirlerdeki garnizonları azınlıklarla doldurup Arap subayları kırsala sürdüğünü söyleyen de var, “Devlet kurumlarında Kürtleşme ve Çerkesleşme olmadı” diyenler de var. Bir diğer darbeci Sami el Hinnavi ise Arap milliyetçisiydi.
***
Çerkesler milliyetçi Araplar tarafından önce Osmanlı ardından Fransızlarla çalıştıkları gerekçesiyle kenara itildi. 1948 ve 1967’de İsrail’le savaşlarda gösterdikleri kahramanlıklar sayesinde Çerkeslere biraz iadeyi itibar yapıldı. 1970’lerden itibaren Baas döneminde dikey yapılanma ile biraz öne çıktılar: Ordu ve istihbaratta önemli yerlere gelenler oldu.
Her yeni gelenle Çerkesler açısından ikilem kendini tekrar ediyor: Güven içinde yaşamak için devlete sadakatini göstereceksin!
2011’de isyan patlak verdiğinde iki ateş arasında kaldılar. Bir taraf devlete bağlılıklarını göstermelerini istedi. Dahası Beşşar el Esad, babası Hafız el Esad’ın çok güvendiği Tuğgeneral Velid Abaza’yı tekrar göreve çağırdı. O da emeklilik günlerini yarıda kesip Nusra Cephesi’nin öne çıktığı Kuneytra’da Ulusal Savunma Güçleri’ni organize etti. Masasında iki küllükte iki sigara birden tüten biriydi. 2017’de kanserden gitti. Oğullarından Anzor’u muhalifler öldürdü. Babasının ağırlıklarını kuşanan ve 17 Ekim 2024’te Lazkiye valisi olarak atanan Halid şimdi firarda.
(Bu arada Esad’ın defteri kapattığı sırada görevde olan 14 validen 7’si Sünni Arap, üçü Alevi Arap, biri Hıristiyan Arap, biri Dürzi Arap, biri İsmaili Arap ve biri Sünni Çerkes’ti.)
Velid Abaza’nın büyük ağabeyi havacı Tümgeneral Memduh Abaza, Hafız el Esad’a çok yakın biriydi. 1981'de Şam'da Müslüman Kardeşler'in Havacılık Komutanlığı’na düzenlediği bombalı saldırıda öldü. Adına Baas kentinde hastane inşa edildi. Velid Abaza’nın diğer ağabeyi Şeref Abaza üç dönem milletvekilliği yaptı. Meclis kürsüsünden Esad’ı eleştirebilen bir vekildi. Ve dokunulmazdı. Şimdi Abhazya’da yaşıyor. İstanbul’da tıp eğitimi alırken Muhaberat’a çalıştığı suçlamasıyla tutuklanmış ve Ankara’nın aradığı birkaç isimle takas edilmişti. MİT’in Suriye’nin Türkiyeli komünistleri teslim etmesi için kendisini rehin aldığını düşünüyordu.
Diğer taraftan 2011 sonrası muhalifler de Çerkeslerden isyana katılarak rejimin bir parçası olmadıklarını ispat etmelerini istedi. Katılanlar oldu. Devletin güvenlik kadrolarında olanlar dışında genelde tarafsız kalmaya çalıştılar. Tarafsızlık da onları kurtarmadı. 2013’te Kuneytra ve Şam kırsalındaki köyleri harap oldu. Çerkeslerin üçte biri belki yarısı Suriye’yi terk etti. Ayrılanların çoğunluğu Türkiye’ye sığınırken yaklaşık 5 bini anavatanları Kafkasya’ya gitti. Bunların bir kısmı Rusya Federasyonu’nun zorlayıcı bürokrasisi ve yaşam koşullarından dolayı barınamayıp Avrupa’ya geçti. Kuneytra’daki Çerkes köyleri Bir Acem, Breyka ve Mudariye de 8 Aralık 2024’ten bu yana İsrail’in işgali altında.
***
Gelelim bugüne; Baas rejimi tuzla buz olurken Çerkesler kendilerini yine kaygan bir zeminde buldu.
Esad rejimini desteklediklerine dair söylemler bu azınlığın geleceğini tehlikeye sokuyor. Üst mevkide olanlardan bazıları ülkeyi terk etti. İstihbarat Şefi Tümgeneral Hüsam Luka (Yenaluka) bunlardan biri.
2006-2009 döneminin İçişleri Bakanı Bessam Aldülmecid Veroka hala Şam’da. Tedirgin ama şimdiye kadar dokunan olmadı. Belki bakanlığı çatışma dönemine denk gelmediği için. Çatışma dönemindeki görevi büyükelçilikti.
Rejim yıkıldığında aktif görevde olan bazı isimler henüz Suriye’den çıkmadı; bunlar da HTŞ’den güvence almaya çalışıyor.
Diğer yandan HTŞ ekonomi başta olmak üzere bazı alanlarda tecrübeli isimlerle çalışmaya açık. Bu çerçevede davet edilen bir iki Çerkes de var.
Bürokraside bir avuç elit dışında Çerkesler aslında Suriye’de Türkmenlerden sonra en perişan etnik grup. Ticarette esamileri okunmuyor. Halinden yakınamayan yoksullar zümresi! Devlete yakınlık Çerkesleri hiçbir zaman ihya etmedi. Aslında bu durum ufak bir zümrenin dışında Aleviler için de geçerli.
***
Çerkesler bu nazik durumdan güvenli bir alana geçmek için HTŞ’yle temas kurmaya çalışıyor. Tabii kaş yaparken göz çıkarma hadiseleri de olmuyor değil. Mesela Kabardey-Balkar Cumhuriyeti’nin başkenti Nalçik’teki Dünya Çerkes Birliği’nin Başkanı Sohrokov Hauti, durumun belirsiz olduğunu, şimdilik izlemekle yetindiklerini ve gerekirse Kafkasya’ya gelmeleri için Rusya nezdinde girişimde bulunacaklarını söylerken “Çok zor durumdalar. Çoğu Esad'ı destekledi” dedi. Bu söz infiale yol açtı. Sivil örgütler tarafından Çerkesleri tehlikeye atmakla suçlandı. Türkiye’ye sığınmış Suriyeli Çerkeslerin kurduğu Adige Kafkas Derneği, “Bu savaş, özünde Suriye halkının özgürlük ve onur arayışıyla başlattığı bir halk devrimidir” diyen bir açıklamayla yanıt verdi. Dernek bu süreçte 200'den fazla Çerkes’in tutuklandığını, 100'den fazla kişinin öldürüldüğünü öne sürerek “Bu rakamlar, Çerkeslerin verdikleri fedakarlıkları ve zulme karşı duruşlarını açıkça yansıtmaktadır” ifadelerini kullandı.
El Kuds el Arabi gazetesi de Çerkeslerin rejimin devrilmesinin ardından meydanlara inip kutlama yaptıklarına dikkat çekti. Kutlamalara katılan Şam’daki Çerkes Hayır Derneği 8 Aralık 2024 tarihini adaletsizlik ve zulüm döneminin kapanışı olarak nitelendirdi. Çerkeslerin hukuk, adalet ve haysiyet dilinin hakim olduğu yeni bir Suriye’nin inşasına katılmaya hazır oldukları bildirildi.
Çerkesler şimdi taleplerini Ebu Muhammed el Colani’ye iletmek için randevu bekliyor. Oluşturulan heyetteki isim listesi kalabalık bulunduğundan “Daha dar katılımcı listesi ile gelin” denilmiş.
Kafkas Dernekleri Federasyonu (KAFFED) da Şam’a bir heyet gönderdi. Türkiye’nin Şam Maslahatgüzarı Burhan Köroğlu’nun bu temasları kolaylaştırdığını anlıyoruz.
KAFFED Genel Sekreteri Ömer Atalar’a göre HTŞ’nin Dışişleri’ndeki iki yetkilisi ile görüşüldü. HTŞ’li yetkililer suça karışmamış kamu görevlilerine olumsuz davranılmayacağını söyledi. Ama özel bir taahhüt ya da güvence verilmedi.
HTŞ’nin ne yapacağı belli değil. Şam’da Çerkeslerin bulunduğu mahallelere habersiz baskın yapılmaması konusunda bir uzlaşma sağlanmış ama yine de heyet oradayken Ulusal Savunma Güçleri’nden bir genç gürültülü bir operasyonla alınmış. İnsanlar asılsız ihbarlarla hayatlarının karartılmasından ya da sonlandırılmasında korkuyor. Çerkes derneği asılsız ihbarlarla mağduriyetlerin yaşanmasını önlemek için ‘Önce bize haber verin, size durumu anlatalım, masum insanları almayın’ diyor. Heyetin kaldığı gece Alevilerin yaşadığı karşı mahallede silahlar sabaha kadar susmamış.
Kamuda çalışanlar da korkudan işlerine dönemiyor. Türkiye’den Çerkesler için devreye girmesi ve hamilik yapması isteniyor. Köroğlu da ilgisini esirgememiş.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan “Tüm azınlıkların hamisiyiz” dedi demesine de bunun sahadaki olumsuz gelişmeleri önleme etkisi sınırlı.
***
Özetle her şey belirsiz. HTŞ’nin eli çok ağır; güvenilir bir güvenlik-adli mekanizma oluşmuş değil. Henüz devlet ‘yok’ hükmünde.
Çerkesler ne istiyor? Önce güvenlik. Ardından hayatın az da olsa sürdürülebilir olması. Elektrik yok, ısınmak için yakıt yok. (Bu yüzden Türkiye’deki bazı Çerkes dernekleri yardım kampanyası başlattı.)
Çoğulcu bir sistem kurulursa etnik azınlık olarak tanınmak da istiyorlar. Kültür ve dillerini yaşatmalarına imkan verecek yasal düzenlemeler bekliyorlar. HTŞ dini ve mezhebi azınlıkların güvenliğini garanti edeceğini söylese de bu vaat Çerkeslere hitap etmiyor. Çünkü Çerkesler etnik bir azınlık ve çoğunluğun dini-mezhebi havuzunda yer alıyor. Suriye Arap Cumhuriyeti’nin ismindeki Arap ifadesini korumayı düşünen HTŞ’nin azınlıklarla ilgili talepleri “Suriye üzerinde planları olan yabancı güçlerin bölücülük ajandası” olarak görme ihtimali yüksek.
Belli isimlere dokunabilirler. Profesyonellerden yararlanabilirler. Genel anlamda “Mademki devlete sadıksınız, o halde biz de artık devletiz, bağlılığınızı gösterin” diyebilirler.
Sünnilik HTŞ’nin tutumunda birinci dereceden belirleyici olsa da Müslüman olmalarına rağmen azınlıklara karşı bariyer onlarda da var. Sünni İslamcı Arapların ağırlık kazandığı yeni bir süreç öngörülüyor. Bütün diskur “azınlık diktasına karşı Sünni çoğunluğun döneminin başladığını” vaaz ediyor.
Az sayıda profesyonel dışında Çerkeslerin umutlanmasını gerektirecek bir durum yok. Ayrıca sisteme renk vermeye başlayan selefî anlayışın getirdiği tehdit onlar için de geçerli.
***
Peki işler kötüye giderse Çerkesleri ne bekliyor?
Nerede bir savaş çıksa ya da rejimler alabora olsa Kafkasya’ya dönüş tartışması başlıyor. Fakat Kafkasya kapısı Rusya’nın olumsuz tutumu nedeniyle kitlesel dönüşlere kapalı. Cumhuriyetlere tanınan 2-3 bin kişilik kotalar bile bürokratik açmazlar nedeniyle doldurulamıyor. Rusya, Kafkasya’dan sürdüğü Çerkesleri anavatanlarında birkaç nedenle görmek istemiyor: Çerkes milliyetçiliği körüklenebilir, bağımsızlık arayışları kök salabilir, radikal İslamcı unsurlar gelebilir vs.
Çerkes diasporasının en kalabalık olduğu Türkiye’ye sığınmak birçoğunun kafasındaki yedek plan. Ürdün de Haşimi Sarayı’na yakın Çerkesler nedeniyle çekim merkezi ama burada barınma imkanları kısıtlı. İsrail’in hamiliğini ortaya atanlar da çıkıyor. İsrail’in Filistinlilere soykırım yaparken “Bizim Müslüman azınlıkla sorunumuz yok” diyebilmek için ihya ettiği iki Çerkes köyü Kfar Kama ve Reyhaniye’nin ilave kapasitesi yok. İsrail’in buna izin vereceğini de zannetmiyorum. Çerkeslerin işgal altındaki Golan’daki eski yerlerine döndürülmesi de gündeme getiriliyor. İsrail’in yeni politikası azınlıklara el atarak suyu bulandırma yönünde ama nüfus dengesini Yahudiler aleyhine bozacak bir transfere kapı aralaması olası değil. İsrail’in varlık felsefesi; Yahudiler ‘in’, ötekiler ‘out’. ABD 1967’de Golan’dan sürülen Çerkeslerin bir kısmını İsrail’in başına dert olmasınlar diye New Jersey’e taşımıştı. Golan’daki Çerkesler savaşta İsrail’i çok zorlamıştı. Kfar Kama ve Reyhaniye farklı değerlendirmelere neden olsa da hafıza hafızadır.
Fakat şu anda insanlar kapılar açılsın da kaçalım noktasında değiller. Durumun netleşmesini bekliyorlar.