Suriyeli göçmenler: Seçim mücadelesinde kullanılan popülist söylemler, bizi endişelendiriyor

Türkiye’de yaşayan Suriyeli feminist N.M ve Suriye Demokratik Sol Parti üyesi Z.D, Türkiye'de göçmenlere bakışı değerlendirdiler. Z.D., "Popülist söylemler, bizi endişe ve korkuya sevk ediyor" dedi.

Abone ol

Ümit Doğru

DUVAR - Türkiye’de bugün, çeşitli ülkelerden gelmiş olan 4 milyondan fazla göçmen yaşıyor. Büyük kısmı temel insan haklarından mahrum şekilde yaşayan göçmen nüfus, Türkiye’de derinleşen ekonomik krizle beraber oluşan toplumsal öfkenin hedefi haline getiriliyor. Bu atmosfer göçmenlerin hayatını daha da zorlaştırıyor, geleceklerini belirsizleştiriyor. Bu şartlar altında, Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi* olarak göçmenlerin düşüncelerini, beklentilerini, sorunlarını dile getirmelerinin; seslerinin Türkiye toplumuna doğrudan ulaşmasının değerli olduğunu düşünüyoruz. Bu amaçla Türkiye’de yaşayan Suriyeli feminist N.M ve Suriye Demokratik Sol Parti üyesi Z.D’ye, Türkiye’deki mevcut durumla ilgili bazı sorular sorduk. 

Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz?

NM: Ben eski bir öğretmenim. Suriyeli Kadın Lobisi ve Suriyeli Kadınlar Politik Hareketi’nin üyesiyim. Şu anda sizinle kendi adıma, Türkiye'deki Suriyeli mültecilerle -özellikle de kadınlarla- ilgilenen birisi olarak konuşuyorum.

ZD: Suriyeliyim, gazeteciyim ve Suriye Demokratik Sol Parti Siyasi Büro üyesiyim. 2 kızım var ve şu anda İstanbul’da yaşıyorum.

'DEMOKRASİ TALEBİNE SİLAHLA KARŞILIK VERİLDİ'

Suriyeliler Suriye’yi neden terk etti/ediyor?

NM: Suriye halkı ve uygarlığıyla çok köklü bir ülkedir. 50 yıl önce tüm özgürlükleri yok eden diktatör Hafız Esad’ın iktidara gelişi Suriye’nin felaketi oldu. Baba Esad’dan sonra ülkeye demokrasi getirme iddiasıyla başa geçen oğlu Beşşar Esad ise; özgürlük, demokrasi ve onurlu bir yaşam talebiyle ayaklanan halka silah, katliam ve tutuklamalarla karşılık verdi. Savaş koşullarından kaçabilen insanlar ise komşu ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Sınıra yakınlığının yanı sıra sosyal, kültürel ve dini yapısının benzerliği nedeniyle Türkiye, Suriyeli mültecilerin en çok yöneldiği ülke oldu.

ZD: Suriye halkı, 1963'te ordunun seçilmiş Suriye hükümetine karşı düzenlediği darbeden bu yana baskıcı bir yönetim altında yaşıyor. Devamında gerçekleşen bir dizi darbenin ardından 1970’te iktidar, Suriye halkına yönelik pek çok katliama imza atacak olan Hafız Esad’a geçti. 2000 yılında ise babasının baskıcı rejimini sürdürecek olan Beşar Esad iktidara geldi. Bu dönemde de toplumdaki her muhalif sesin şiddetle bastırılması ve tutuklamalar hız kesmedi. Örneğin Halep Üniversitesi İktisat Fakültesi dekanı olan bir profesör, akademik toplantıda hükümetin ekonomi politikalarını eleştirdiği gerekçesiyle 1 hafta içinde tutuklandı ve 8 yıl cezaevinde kaldı.

Tunus, Mısır ve Libya’da başlayan Arap Baharı’nın etkisiyle Suriye halkı da sokaklara çıktı ve devlet başkanını, yemin töreninde söz verdiği üzere siyasi reformlar ve demokratikleşme yönünde adım atmaya çağırdı. Devletin buna yanıtı gerçek mermilerle göstericilere ateş açmak ve onları öldürmek oldu. Sivillere karşı ordu sahaya sürüldü. Buna rağmen göstericilerin sayısı her geçen gün arttı. Baskıcı yönetimin yıkılması ve demokratik bir düzene geçilmesi talebiyle düzenlenen gösterilere ısrarla devam edildi. Ardından şiddet bütün Suriye’ye yayıldı. Suriye, İran, Rusya, Işid, El Kaide ve daha pek çok örgütün katıldığı savaşta Suriye toprakları ateşe boğuldu. Yüzlerce yerleşim yeri bombalandı, kuşatma altında kaldı. Gıda, elektrik, su gibi yaşamsal ihtiyaçlar karşılanamaz oldu. Bu nedenle Suriyelilerin bir kısmı hayatlarını kurtarmak, bir kısmı da Suriye’de kalan yakınlarına destek olabilmek için Türkiye’ye geldi.

'BAZI SİYASETÇİLER EKONOMİK KRİZİ MÜLTECİLER ALEYHİNE KULLANIYOR'

Suriye’den Türkiye’ye kitlesel göç 10 yılı devirmesine rağmen Türkiye toplumunda göçmenleri kabul oranının çok düşük düzeyde kaldığını ve ırkçılığın giderek arttığını görüyoruz. Sizce bunun nedenleri nedir?

NM: Bölgesel ve küresel güçlerin müdahalesine, müzakere çabalarına, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin Suriye’de ateşkesin sağlanması, siyasi çözümün tesis edilmesi ve mültecilerin gönüllü ve güvenli geri dönüşünü kapsayan 2245 sayılı kararına rağmen henüz bir uzlaşma sağlanamadı.  Türkiye’deki bazı siyasetçiler ve kimi muhalif partiler, yaşanan ekonomik kriz ve Türk lirasının değer kaybını istismar ederek, durumu Suriyeli mültecilerin aleyhine kullanmaya başladı. Suriyelilerin Türk halkının hakkı olan imkanlarla yaşadığını ileri sürerek yaklaşan seçimlerde başarı elde etmeye çalışıyorlar. Elbette bu söylemler gerçeği yansıtmıyor. Türkiye’deki Suriyelilere sağlanan kısmi yardımları kim ödüyor? Birleşmiş Milletler. Bu yardımların miktarı ve tarihleriyle belgesi mevcuttur. Mültecilerin durumu –maalesef- siyasi partiler arası bir koz ve pazarlık nesnesi haline geldi.

ZD: Geçtiğimiz yüzyılda bölgede yaygınlaşan modern ideolojiler ve ulus devletlerin bir parçası olarak Türkiye Cumhuriyeti, birbirini takip eden iki imparatorluğun devamı olarak, sahip olduğu kültürel çeşitlilikle barışık bir laikliği benimsemedi. Topluma tek tipleştirmeye dayalı bir model dayatıldı. Bunun sonucunda farklı kimlikler arasında sürekli çatışma yaratan korkuya dayalı bir iklim oluştu. 

Türkiye’ye ilk mülteci gruplar geldiğinde, Türkiyeliler gelenlerin kendilerinden kültürel olarak çok da farklı olmadığını keşfettiler. Bu nedenle evlerini onlara açtılar, yanlarında durdular. Ancak devam eden süreçte ekonomik gerileme ve Suriyeliler hakkında yayılan yanlış bilgiler sebebiyle (devletten çeşitli yardımlar alındığı vs.) nefret söylemi kendine alan bulmaya başladı. Seçim atmosferi de bu söylemin güçlenmesi ve mültecilerin hedefe konulması için uygun bir zemin oluşturdu.

'DEMOKRATİK BİR DEVLET KURULDUĞUNDA EVLERİMİZE DÖNECEĞİZ'

Türkiye'de, Suriyelilerin homojen biçimde siyasal İslamcı bir topluluk olduğu, Suriye'de ayaklananların tümünün cihatçı olduğu yönünde bir algı var. Siz bu konuda ne söylemek istersiniz?

NM: Suriye, mozaikleri gibi ya da ünlü Suriye yemekleri gibi (mesela fettuş) süslü ve renklidir. Tabii ki hiçbir lezzet ötekinden üstün değildir. Suriye halkı tarih boyunca bir arada yaşamayı başardı. Birçok mezhep ve etnik grup az ya da çok Suriye’nin her şehrinde var oldular. Sünniler elbette Suriye’de en kalabalık grup (yüzde 65-80 arasında). Ancak Suriye’de devrim patlak verdiğinde halk tüm bileşenleriyle Esad diktatörlüğüne karşı ayağa kalktı. Esad dünyaya karşı haklı görünmek için özgürlük talep eden kitleleri, cihatçılık ve aşırıcılıkla suçladı. Kendisinin teröre karşı bir savaş yürüttüğünü iddia etti. Bu propaganda nedeniyle Türkiye’ye iltica etmek zorunda kalan -büyük çoğunluğu Sünni mezhebinden-  Suriyelilerin cihatçı/terörist sanılması normaldir. Öte yandan mesela ben Suriye’de var olan bir azınlığın üyesiyim ve Türkiye’deki Suriyeli arkadaşlarımın farklı inanç ve etnik kimliklere mensup. Umarım Türk halkı, Esad’ın söylemlerine ya da siyasi çıkarları için ırkçı propaganda yapanlara karşı aklıselimle düşünüp gerçeği görür. Biz buraya lüks ve sefa için gelmedik. Tutuklanmak, işkence görmek ve öldürülmek istemediğimiz için buradayız. Savaş bitip de suçlular hesap verdiğinde ve demokratik bir devlet kurulduğunda evlerimize döneceğiz.

'SURİYELİLER DEMOKRATİK VE ÇOĞULCU BİR DEVLETE İNANIYOR'

ZD: Suriye’de halk, ülkesinin servetini yağmalayan, emperyal güçlerin ajanı tiran bir yönetime karşı ayaklandı. Esad yönetimi ve emperyal güçler ise ayaklanmanın İslami bir devrimi hedeflediğini iddia ederek devrimin imajını kirletmek istedi. Devrim sırasında –Alevi ve Hıristiyanlar dahil- Suriye’nin çeşitli kimliklerinden arkadaşlarım hayatını kaybetti. Her kim vatandaşlık almış bir Suriyelinin belli bir partiye oy vereceğini düşünüyorsa yanılıyor. Suriye halkı –tıpkı Türkiye halkı gibi- kültürel olarak ağırlıkla muhafazakardır ama bu durum siyasi açıdan ille de İslamcı olacağı anlamına gelmez. Suriyeliler, demokratik ve çoğulcu bir devlete inanıyor. Suriyeliler, kültürel özelliklere ve çeşitliliğe saygılı bir laikliğe inanıyor. İbadet etmek isteyenlerin buna hakkı vardır. Dini inanç taşımayanların buna hakkı vardır.

'YAYILAN NEFRET SÖYLEMİ TOPLUMDA ÖFKEYE YOL AÇIYOR'

Barış içinde yaşayan bir toplum için bugün ve yakın gelecekte Suriyeliler ve ırkçılık karşıtı Türkiyeliler neler yapabilir?

NM: Türk insanı çok insancıl ve misafirperver. Ancak bazı odakların yaydığı nefret söylemi toplumda öfkeye yol açıyor. Hoşgörüsüzlük, ırkçı ve ayrımcı fikirlere toplumsal dışlama eşlik eder. Böylece, nefret söylemi hedef aldığı grubun hayatını zorlaştıran sosyal ve politik bir olguya dönüşüyor.  Barış, güvenlik ve istikrarın tehdit edilmesi, giderek derinleşen bir çatlak oluşturuyor, bu da Suriyeliler ve Türk halkı üzerinde olumsuz etkilere neden oluyor. Öte yandan Türkiyeliler arasında nefret söylemine karşı duran, etkisini sınırlandırmak için çaba gösteren, bu konuda ortak bir çözüm arayan pek çok aydın, sanatçı, yazar, sivil toplum örgütü ve feminist yapı da var. Onlarla toplumsal güven ve barış duygusunu güçlendirmek için çeşitli seminerlerde, toplantılarda bir araya geliyoruz. Bu türden temasların artması ve toplumu daha fazla etkilemesi gerekiyor.  

ZD: Sürekli çalışmak zorundayız. Irkçılığın karşısında olan dağınık grupların seslerini birleştirmeli, nefret söylemine karşı sessiz kalan çekingen kesimleri aktif tavır alması için motive etmeliyiz. Mesela siyasi partilere, mültecileri seçim malzemesi yapmayacaklarına dair “onur belgesi” ilan etmeleri çağrısı yapılabilir. Sosyal medyayı etkin kullanabilmeliyiz. Türkiyelilerin ve Suriyelilerin yer aldığı ortak faaliyetler; konserler, maçlar, Suriyelilerin gerçekliğini anlatan toplantılar organize etmeliyiz. Bunların yanında provokatif haberler yayan, nefret söylemi kullanan kişi ve odaklara karşı davalar açarak hukuk mücadelesi yürütmeliyiz.

'TÜRKİYE'DE KADIN HAREKETİ BU KONUDA NET BİR PROGRAMA SAHİP DEĞİL'

N. Hanım Türkiye’deki feminist hareketle Suriyeli kadınlar bir araya geliyor mu, ortak faaliyetleri var mı?

NM: Tüm dünyadaki feminist hareketler, baskı gücünü barışı sağlamak adına kullanmasıyla, kadınların sorunlarına ve ihtiyaçlarına ürettiği çözümlerle kendini kanıtlamıştır. Türkiye’de kadın hareketi çok etkili ve başarılı ancak Suriyeli kadınların ihtiyaçlarını tam olarak kavradığı söylenemez. Bu nedenle Türkiye’deki kadın hareketi bu konuda net bir programa ve eylem planına sahip değil.  Yakın zamanda, mülteci kadınların kaygılarını hisseden harika feministlerle tanıştım ve umuyorum planlarımızı hayata geçirmek için birlikte yol alacağız. Hedeflerimiz arasında Suriyeli kadınların Türkiye’deki hayata ve işgücü piyasasına entegrasyonu için Türkçe dil kursları, mesleki atölyeler ve kanunlara yönelik bilgilendirme çalışmaları yapmak var.

Türkiye’deki ana akım siyasi partilerin mültecileri geri gönderme planları hakkında ne düşünüyor ve neler hissediyorsunuz?

NM: Dar görüşlü ve sığ düşünceli, seçim başarısı uğruna mülteci kartını oynayan, nefret söylemini tırmandırmaktan çekinmeyen siyasi oluşumlarla ilgili hayal kırıklığı yaşıyorum. Seçimleri kazanabilirler ancak insanlıklarını kaybederler. Ayrıca mültecilerin geri gönderilmeleri halinde, acımasız Suriye yönetimi tarafından işkence ve öldürülme riskiyle karşı karşıya kalacağından korkuyorum.

ZD: Seçim mücadelesinde kullanılan popülist söylemler, bizi endişe ve korkuya sevk ediyor. Bu da Türkiye toplumuyla bütünleşebilmemizin önünde engel teşkil ediyor. Suriyeli mülteciler korku ve istikrarsızlık içinde olduğundan, sahip olduğu bilgiyi, birikimi ve deneyimi ortaya koyamıyor.

Son olarak ne söylemek istersiniz?

ZD: Göçmenlere yönelik nefret söylemi ve kutuplaşmanın artması, giderek Türkiye toplumunun kendi içine de yayılma ve bir iç çatışmayı tetikleme tehlikesi taşıyor. Biz nefret söylemine karşı mücadele ederek, Suriye ve Türkiye halklarını bu kutuplaşmanın yaratacağı istenmeyen sonuçlardan korumak istiyoruz. 70’li yıllarda Türkiye’de yaşanan şiddetin üzerinden çok geçmedi. O dönem hayatını kaybedenlerin sayısının, Kurtuluş Savaşı’nda verilen şehitlerden fazla olduğunu biliyoruz.

NM: Suriyeli mültecilerin yanında duran, haklarını savunan herkese çok teşekkür ediyorum ve onlara şunu söylemek istiyorum: Bir gün Suriye’ye barış geldiğinde, özgürlüğü için ayaklanmış bir halk olarak bizim evlerimiz ve kalplerimiz size sonuna kadar açık olacaktır. Bize yaptığınız güzellikleri unutmayacağız. Aramızdaki sevgiyi, muhabbeti arttırmak için size Suriye’nin ve misafirperver halkının güzelliklerini göstereceğiz.

* Birlikte Yaşamak İstiyoruz İnisiyatifi 2019 yılından bu yana göçmenlerle dayanışma ve birlikte yaşama pratikleri geliştirmeyi ve de ırkçılığa karşı ortak mücadele etmeyi amaçlayan, kişilerin katılımına açık, gönüllülüğü esas alan bir oluşumdur.