Daha önceki yazıda ABD’nin Suriye sahasında önemli ve
belirleyici bir aktör olduğunu belirtip, ülkenin kuzeyinde PYD’ye
sağladığı destek sayesinde bu ülkeye askeri olarak yerleştiğini
yazmıştım. Bu yazıda Türkiye’nin bütün dikkati PYD kontrolündeki
bölgelere ve son harekatla birlikte Afrin’e yönelmişken, ABD’nin
Suriye’nin güneyinde de uzun süredir faal olduğunu ve askeri üs
kurduğuna değineceğim.
ABD'NİN BİR SURİYE POLİTİKASI VAR
ABD’nin genel olarak dış politikasında, özelde de Suriye
politikasında kafa karışıklığı yaşadığını, belirlenmiş bir
politikasının olmadığı yaygın olarak dile getirilmekte. Bense
durumun tam olarak böyle olmadığını, ABD’nin Obama’dan başlayıp
Trump ile devam eden bir Suriye politikasının bulunduğunu, bunun
sahadaki gelişmeler doğrultusunda zaman zaman revize edilerek
sürdürüldüğünü savunuyorum. Bu politikanın merkezi öğeleri başlık
olarak şunlar:
- Suriye’nin savaş alanına çevrilmesi. Aslında savaşın Rusya
müttefiki ve Baasçılığın son kalesi olarak kalan Suriye
topraklarında yaşanarak ülkenin içe doğru yıkılması ana strateji.
Suriye’nin bir aktör olarak Ortadoğu denkleminden düşürülmesi,
başka sorunlar yarattıysa da genel hatlarıyla başarılı oldu.
- Savaşın Ürdün, Lübnan gibi kırılgan ABD müttefiklerine
yayılmaması.
- ABD’nin askeri olarak bu ülkeye yerleşmesi. Bunun için de
kuzeyde bir özerk bölgenin oluşması.
ABD bu süreçte maliyet ve meşruiyet gibi sorunları daha az
yaşarken, Rusya hem maliyeti üstleniyor (Esad rejimini ayakta
tutmak için sağladığı silahlar ve aktif olarak savaş yürütmesi) hem
de müttefiki Suriye en sonunda galip gelse de sürekli kan
kaybediyor. Tabii ki ABD için beklenmedik gelişmeler de yaşandı.
Bunların başında ise İran’ın Suriye’deki etkisinin artması geliyor
ve şu anki Amerikan politikasının bir ayağını bu etkiyi azaltma
stratejisi oluşturuyor.
SURİYE’DE İŞ BÖLÜMÜ: KUZEYDE PENTAGON GÜNEYDE
CIA
ABD dış politika ve güvenlik kurumları Suriye konusunda bir
işbölümü yapmış görünüyorlar. İstisnaları olsa da bu paylaşım şöyle
işliyor: Pentagon daha çok kuzeyde ve PYD’ye destek olurken, IŞİD
ile savaşı üstlenmişti. CIA ise daha çok coğrafi olarak güneyde
(ama kuzeyde İdlib ve geçmişte Halep’te de bulunuyorlardı), ılımlı
İslamcı muhaliflere destek sağlarken, bunları Esad rejimine ve
İran’a bağlı güçlerle savaştırıyordu. Her iki operasyonun da
kendisine özgü zorlukları vardı. PYD hiyerarşik, düzenli, coğrafi
olarak sınırı belli ve güvenilir bir müttefik olarak sivrilirken,
ona verilen silahların bir gün ABD’ye yönelme riski yoktu ama PYD
desteği Türkiye’yi rahatsız ediyordu. CIA ise kontrolü zor,
disiplini zayıf ve sonrasında ne yapacağı belli olmayan ve tek
özelliği rejim karşıtlığı olan gruplarla çalışmak zorundaydı.
Dışişleri Bakanlığı ise Cenevre görüşmeleri, bölgedeki
müttefiklerle ilişkiler gibi sürecin diplomasi boyutunu
yürütmekteydi.
OPERASYON 'TIMBER SYCAMORE'
Suriye’de ayaklanmalar çatışmaya dönüştükten sonra Obama
yönetimi, “arkadan liderlik” (leading from behind)
stratejisi çerçevesinde savaşa doğrudan müdahil olmayıp, muhalif
gruplara CIA aracılığıyla silah sağlamaya başladı. Amerikan
tarihinin en büyük operasyonlarından biri olarak anılan bu
operasyonda ABD ile birlikte mali katkı açısından Suudi Arabistan
ve Katar, lojistik açısından da Ürdün ve Türkiye öne çıkmıştı.
Hatta, bu gruplara eğitim Ürdün ve Türkiye’de verilmiş, Libya’daki
çatışmalar sırasında oraya yığılan silahlar ile Doğu Avrupa
ülkelerinden satın alınan silahlar sayısı 10-20 bin arasında
değişen bu gruplara dağıtılmıştı. Şunu belirtmek gerekir ki, ABD
2013’ten sonra Esad rejimini devirme politikasından vazgeçip daha
çok ülkeyi bir çatışma bölgesi haline getirme stratejisine
yöneldiği için bu gruplara hiçbir zaman yüksek teknoloji içeren
silahlar vermedi. Silah temini ülkedeki çatışmayı sürdürecek ama
Esad’ı devirmeye yetmeyecek düzeyde tutuldu. İlginç bir şekilde,
ABD’nin PYD’ye 550 milyon dolarlık yardımı çok dikkat ve tepki
çekerken, CIA operasyonun maliyeti 1 milyar doları geçmişti.
Trump yönetimi sürpriz bir kararla Eylül 2017’de bu operasyonu
sona erdirdiğini duyurdu. Giderek Neoconların ve İsrail lobisinin
etkisi altında kalan Trump dikkatin Esad rejiminden çok İran’ın bu
ülkedeki etkisine yönelmesi gerektiğini savundu. Esad’ı devirmek
gibi bir politika geçerli olmadığı için bu maliyetli programı da
sürdürmeye gerek yoktu. Fakat ABD’nin aylık 60 dolarla maaşa
bağladığı bu militanların diğer radikal gruplara katılması
ihtimaline karşı, bu sefer boşta kalmasınlar diye iki seçenek
sunuldu. Bir kısmı daha yüksek maaşla “Özgür Suriye Polisi”ne
dönüştürülmeye çalışıldı. Yani, ABD bir başka egemen ülkede, maaşla
polis istihdam etmeye girişti. Kalanlar ise ABD’nin yeni eğitim
alanı Tanaf’a kaydırıldı.
SURİYE’NİN GÜNEYİNDE YENİ ÜS
ABD, İsrail’in güvenliği ve İran’ın Akdeniz bağlantısının
kesilmesi için Suriye’nin güneyine de askeri olarak yerleşiyor.
Bunun için de CIA operasyonundan arta kalanların bir kısmı
Ürdün’de, bir kısmı ise güneyde Tanaf şehrinde ABD ve İngiliz özel
kuvvetleri tarafından eğitiliyor. Hedef artık Esad rejimi değil,
İran ve ona bağlı unsurlar. Irak’tan gelen karayolunun hem Ürdün
hem de Şam’a bağlanan kesişim noktasındaki bu şehre ABD bir askeri
üs kurdu ve 55 kilometrelik bir yarı çapı “çatışmasızlık bölgesi”
ilan etti. Buraya yaklaşmaya çalışan Suriye birliklerini vurarak
kararlılığını da gösterdi. İsrail ve Ürdün’ün de bu politikanın
sıkı savunucuları olduğunu belirtmek gerek. Böylece İran’ın
Akdeniz’le bağlantısı kesilirken, ABD’nin yeni kurmaya başladığı
Tabka Barajı yakınındaki askeri üsle birlikte, bu ülkedeki askeri
varlığını güçlendirdiği anlaşılıyor. Bu aşamada en önemli sorun
olarak gördüğü Şii İslamcı İran’ın Suriye’deki nüfuzunu seküler
Kürtler ve İslamcı Sünniler ile ortaklık kurarak zayıflatmaya
çalışıyor.
ABD şu anda yalnızca Suriye’de değil, Ortadoğu’daki varlığını da
özellikle güney hattında güçlendirmeye çalışıyor. Ürdün’de Suriye
sınırına yakın bir yerde yeni bir havaalanı inşa ederken, bilinenin
aksine hiç askeri olarak bulunmadığı İsrail’de de ilk kez bir
askeri üs kuruyor. İran ve Rusya’nın kazanımlarına ve yenilerde
Suriye’de daha fazla rol oynayacağını ilan eden Çin’e karşı İsrail,
Ürdün ve Suriye içindeki askeri varlığını takviye ediyor.