Hayat sürprizlerle dolu. Özellikle de günümüzün hayatı ve tabii
siyaseti…
Bugünlerde “Ankara kulislerinde”, 2022’de genel seçimlerin
gerçekleşeceği konuşuluyor malum. Muhalefete yakın çevreler,
Mayıs-Haziran 2022 üzerinde dururken, Cumhur İttifakı çevrelerinde
Kasım 2022 tarihi havada geziyor. Bana kalırsa, bu iki tarih de
gerçekçi değil. Ekonominin bu halinde hiç gerçekçi değil. Zor bir
kışa hazırlanırken, ekonomide beklenebilecek hiç pozitif bir
gelişme olamazken; hakikaten de seçim sürecine girmek iktidar
açısından bakıldığında hiç de rasyonel değil.
Türkiye’deki zeminin kayganlığı ötesinde, dünyada da COVID-19
pandemisi başta olmak üzere koşulların siyasi dengeleri birden
alabora edebildiği bir zamandayız.
Almanya’da Angela Merkel’in siyasi kariyerinin “teoride”
noktalandığı genel seçimler, bugün gerçekleşiyor. Ve siyasi
istikrarı ile bilinen Almanya’da bile sonuçların ne olacağına dair
büyük bir belirsizlik hâkim. Başta Hıristiyan Demokratların oyun
sahasında gerçekleşecek ve Merkel’in iktidar bayrağını gene kendi
partisinden birine devredeceği sonucu üç aşağı beş yukarı bir seçim
öngörülürken; önce Yeşiller, iktidara oynar şekilde tırmandı. Tam
Hıristiyan Demokratlar, yeniden arayı kapatır gibi gözükürken;
yazın sonuna doğru, üçüncü dördüncü sırada seyreden Sosyal
Demokratlar, zirveye çıkıverdi. 26 Eylül’de sandığın nihai tarihi
gelip çattığında ise, Almanya’nın Merkel’in yerine kimi şansölye
olarak geçireceği belirsiz. Son anketlere göre, Sosyal Demokratlar
ve Hıristiyan Demokratlar, yüzde 25-26 bandında başa baş gidiyordu.
İstatistiki olarak aradaki virgül farklarının anlattığı pek de
anlamlı bir fark yok-merkez solun mu, yoksa merkez sağın mı
kazandığı en erken seçim gecesi belli olacak. Almanya’da yeni
hükümeti hangi partilerin kuracağı ise, aylar sürecek tartışma,
müzakere ve pazarlıklar sonucu belli olabilecek.
Temsiliyet gücü en yüksek koalisyon, potansiyeli %70’e yaklaşan
Sosyal Demokratlar+Hıristiyan Demokratlar+Yeşiller’in “Kenya
hükümeti”. Partilerin renklerine göre, “Kırmızı+Siyah+Yeşil”, Kenya
bayrağı rengi hükümet, Merkel’in gidişi ertesinde Almanya için en
muhtemel olasılık gibi gözüküyor. Zira, geçiş döneminde hem
“dönüştürecek” hem de “istikrarı koruyacak” bir seçenek.
Temsiliyet gücü yüksek diğer bir koalisyon da toplam oyu
yaklaşık %65 olabilecek, Hıristiyan Demokratlar+Sosyal
Demokratlar+Liberaller hükümeti. İklim krizi gündeminin bu kadar ön
plana çıktığı bir dönemde, Almanya’da siyasette Yeşiller’in yerini
Liberaller’in alması daha az bir olasılık. Ancak, bu seçenek de
Liberaller’in anlaşmaya oldukça açık davranması nedeniyle masada ve
mümkün. Yeşiller ise, koalisyonların “vazgeçilmez ortağı”
olacaklarına ve “iklim krizi” nedeniyle dışlanamayacaklarına
güvenseler de son kertede alacakları oy kaderlerinde belirleyici
olacak. Beklenenden düşük bir profil çizerlerse, Liberaller onların
yerini alabilir.
Sosyal Demokratlar+Liberaller+Yeşiller’den oluşan,
“Kırmızı+Sarı+Yeşil=Trafik Lambası hükümeti” olurken, bu partilerin
kendi aralarında anlaşmaları da çok kolay gözükmüyor. Benzer
şekilde, Hıristiyan Demokratlar+Liberaller+Yeşiller’in, Jamaika
bayrağı hükümeti de üzerinde anlaşmaya varılması güç bir
koalisyon.
Sosyal Demokratlar ve Hıristiyan Demokratların, klasikleşen
“Büyük Koalisyonu”, Merkel döneminin mirasını aynen sürdürecek
“risksiz” şık. Öte yandan, Sosyal Demokratlar+Yeşiller+”Kızıl” Die
Linke hükümeti ise, “sürprizlerin sürprizi” olabilecek diğer zıt
kutup. Bu tarz bir “Tam Sol Koalisyon” olasılığı dolasıyla,
Almanya’nın en zenginlerinin servetlerini İsviçre’ye kaçırdığı gibi
spekülatif haberlere de denk gelmek mümkün. Diğer bir en düşük
ihtimal ise, Hıristiyan Demokrat ve Yeşiller’in “Siyah+Yeşil”
ortaklığı-çünkü temsiliyet gücü en düşük olan bu hükümet
seçeneği.
Aşırı sağ Almanya için Alternatif (AfD) ise, yüzde 10-11 oy
potansiyeli ile beşinci parti konumunda-etik sebeplerle de hiçbir
tarafın koalisyon pazarlığına dahi girmeyeceği tek taraf.
Almanya seçimlerinde sürpriz olmayacak tek şey, Merkel’in, uzun
sürmesi kesin gözüyle bakılan koalisyon müzakereleri nedeniyle,
2022’ye de şansölye olarak girmesi…
Dünyanın en istikrarlı demokrasilerinde bile siyasi sürprizlerin
yaşandığı bir dönemde, Türkiye’de erken seçim kararı hakikaten
mümkün mü?
Kanada’da, 20 Eylül’de gerçekleşen erken seçimlerde Liberal
Parti lideri Justin Trudeau, değil iktidarı kaybetmek; az kalsın
siyasi kariyerinin noktalanması felaketiyle karşılaşıyordu.
Bilindiği gibi, kamuoyu yoklamalarında partisine desteğin yüksek
gitmesi, Trudeau’nun seçimlerin normal tarihine iki sene daha vakit
olmasına rağmen, ani bir kararla baskın seçime yönelmesine neden
olmuştu. Ancak, COVID-19 konusunda hükümetin başarı öyküsünün
birden tersine çevrilmesi, seçmenlerin gözünde Muhafazakâr Parti
lideri Erin O’Toole’un birden “karizmatikleşmesi”, tabanın sandık
tarihinin erkene alınmasının mantığına ikna olmaması gibi
sebeplerle Liberal Parti, birden düşüşe geçmişti. Sonuçta Trudeau,
seçime gitmesine neden olan “338 kişilik parlamentoda 170 sandalye
kazanıp net çoğunluğu elde etme” hedefine ulaşamadı-158 parlamenter
kazandı. 2019’daki seçimlerde de bu sayı, 159’du. Üstelik de
Trudeau, “erken sandık” kararıyla; siyasi kariyerine, Kanada
tarihinin en pahalı seçim kampanyasının gerçekleşmesine sebep olmak
gibi bir de “şaibe” eklemiş oldu. 600 milyon Kanada dolarına (4,2
milyar TL) mal olan seçimler, Trudeau’nun kariyerine bir gölge
olarak geçti.
Türkiye’de siyasi kariyerdeki gölgeleri kafaya pek de takan
olmuyor ama, kazanması garanti olmayan bir erken seçime-dünyanın bu
politik sürprizlerle her zamankinden fazla dolu döneminde
gidivermek; iktidarlar açısından zorunluluk değilse, çok mümkün ve
rasyonel değil. Ancak, erken seçimi gündemde tutmak, Türkiye’de
gerek iktidar gerekse de muhalefet açısından “tabanlarını
dinamikleştirmek, sadık ve zinde kılmak” açısından her zamankinden
de mantıklı bir seçenek.