Susmayan bir yürek: Metin Göktepe ile yüzleşmek
Biz ne zaman Metin’i ansak Metinimizle birlikte tüm kayıplarımızın susmayan yürekleri atmaya başlar sol yanımızda yeniden. Metin’i katleden polislerin yargılanması ve 96 yılının yoğun baskıları karşısında kenetlenen dayanışma ile verilen mücadele sayesinde Metin’in faillerinin açığa çıkarılması, bugün tüm kayıplar için faillerin ortaya çıkarılması yönünde Cumartesi Anneleri şahsında verilen mücadelenin ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatır.
Eylül Deniz Yaşar*
"Esmer dostum Metin
Anan anaların en güçlüsü
Sezdirmiyor yürük acısını"
Her yeni yılın ilk günlerinde yüreğimizi düşen sızının adı oldu Metin Göktepe. 1996’dan beri bu böyle. Ne zaman takvimler ocak ayını gösterse, 1996’nın Ocak’ından beri susmamakta direnen toplumsal vicdan, 22 yıldır susmayan bir yüreğin sesini duyurmaya çalışır yeniden. Ve biz Metin ile birlikte her ocak ayının sekizinde onu aramızdan çekip alan karanlığın yılı 1996’da neler olup bittiğini yeniden anarak ve anlayarak bu karanlığın kördüğümünü çözme yükümlülüğü ile yüzleşiriz.
Metin ile yüzleşmek Türkiye’nin gözaltına kayıplar tarihi ile yüzleşmektir. Türkiye’nin gözaltında kayıplar tarihiyle yüzleşmek, 90’ların karanlığı (1) ile yüzleşmektir. Özelde ise Metin’i aramızdan çekip aldıkları 1996 ile yüzleşmek, devletin derin sularıyla yüzleşmektir, Susurluk ile yüzleşmektir, uyuşturucu balyaları, MP-5’ler ve Barettalar’ı ile milletvekillerini, polisini ve mafyasını hep bir arada içine sığdıran ve o günden beri aslında daha kim bilir başka neleri taşıyıp sakladığı bir türlü bilinmediği için siyah bir arabadan çok dev bir kara deliği andıran Mercedeslerle yüzleşmektir.
METİN İLE YÜZLEŞMEK ÜMRANİYE İLE YÜZLEŞMEKTİR
Metin’in gözaltına alındığı 8 Ocak’ı 4 Ocak’a bağlayan politik irade ile yüzleşmektir aynı zamanda Metin ile yüzleşmek. Neden “illa ki ben orada olmalıyım” demişti Metin? Politik bir vicdanın, sosyalist bir gazetecinin su gibi ak, temiz, dürüst bilincinin sesiydi 4 Ocak 1996’da Ümraniye Hapishanesi’nde (2) katledilen dört devrimci tutsağın cenazesinin haberini yapmaya onu böyle koşturarak götüren. O yüzden Metin ile yüzleşmek en çok da 1995’ten 1999’a Ümraniye, Diyarbakır, Buca, Ulucanlar ile yüzleşmek, yani hapishane katliamları ile yüzleşmek, o zaman da Alemdağ Kapalı, o zaman Sağmalcılar, Bartın, Malatya, Gemlik, Kayseri, Ankara Merkez ve ülke sınırları içerisinde saymakla bitmez nice hapishanelerdeki 96 açlık grevleri ve ölüm oruçları ile yüzleşmek demektir. O halde direnişçileri katletmekle sonuçlanan hapishane politikalarının sahibi olan Adalet Bakanlığı başta olmak üzere devlet kurumlarının karşılamakta bunca yetersiz, çaresiz kaldığı, hatta öyle çaresiz kaldığı ki bu talepleri karşılayamadığı için çözümü direnen tutsakları katletmekte bulduğu taleplerle yüzleşmek demektir:
“Tabutluk genelgelerinin iptal edilmesi, Eskişehir, Kastamonu, İnebolu, Kırklareli, Kütahya, Sinop ve Sakarya tabutluklarının kapatılması ve tutsak yakınlarına yönelik saldırıların durdurulması, tutsakların tedavilerinin ve duruşmalara çıkmalarının önündeki engeller kaldırılması” (3) taleplerini buluruz karşımızda o zaman da. Bu taleplere baktıkça, en temel insani hakları için direnirken katledilenlerin büyük insanlığını görürüz çareyi sadece öldürmekle bulan bir sistematik acziyetin ve karanlık yalanları ile ezilmiş bir haysiyetin karşısında erimiş bedenleri ile dimdik duran.
METİN İLE YÜZLEŞMEK DEVLET DERSİ İLE YÜZLEŞMEKTİR
Metin’in gözaltını reddeden yalan açıklamaları ile bugün hala yüzleri eskitilmeden hortlatılmaya çalışılan Tansu Çillerler ile yüzleşmektir, Metin’in gözaltına alındığını reddeden dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Orhan Taşanlar şahsında 1996 8 Ocak’ından 2015 10 Ekim’ine bir türlü yargılanmak nedir bilmeyen yüksek rütbeli üniformalı polislerin ve onlara emri verenlerin makamı olan EGM’ler ile yüzleşmektir, Metin’in gözaltına alınmasına alındığını ancak ölümünün bununla alakası olmadığını söylerken bu yalanın üstüne bir de çay bahçesinde sandalyeden düşerek öldüğü yalanını ekleyerek resmi yargı makamlarının açıklaması diye katliamın üzerini örtmeye çalışan dönemin Cumhuriyet Savcısı Erol Canözkan şahsında savcı ve hâkim koltukları ile yüzleşmektir. Metin katledilmeden üç yıl önce 93 Sivas Katliamı için “münferit” bir vaka tahlili yaparak diri diri insan yakan gericiliği halı altına süpürmeye çalışan dönemin cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Cinayeti polis işlemiştir” tabirini beğenmeyerek Metin’i kalkan ellerin sahibi polisleri neredeyse aklamaya çalışması ile yüzleşmektir. Ve elbette, bu maskeli balonun locasında, nice kayıpların ardından söylenegelen ezberlenmiş bir repliği harfi harfine tekrar ederek Metin’in gözaltına götürüldüğü “spor salonunun tepesinden kendi kendine düşerek” öldüğünü beyan eden İçişleri Bakanı Teoman Ünüsan şahsında en aşağıdan en tepeye kadar karanlık bir örümcek ağı gibi yükselen ve dostlarımızın kaybının üzerinde kör kör, düğüm düğüm örülen “devlet dersi” ile yüzleşmektir.
Öyle ya kayıplarla yüzleşirken karşımıza çıkan siyah Mercedeslerin taşıdığı karanlıkla yüzleşmek de aynı zamanda Beyaz Toroslarla (4) yüzleşmektir ki bu bizi tam da başladığımız yere geri getirir; bu uğursuz döngünün başı neyse sonu da oradadır. Bu dinmeyen hasret, bu yaylım ateşi, bu kahreden sessizlik… Bir kara yazgı gibi başımıza örülen dertler, bu Cumartesi Anneleri’nin beyaz yazmalarındaki oyalar gibi yüreklerine pare pare işlenen acılar bizi döner dolaşır hep aynı yere getirir. O yüzdendir ki biz ne zaman Metin’i ansak Metinimizle birlikte tüm kayıplarımızın (5) susmayan yürekleri atmaya başlar sol yanımızda yeniden. Metin’i katleden polislerin yargılanması ve 96 yılının yoğun baskıları karşısında kenetlenen dayanışma ile verilen mücadele sayesinde Metin’in faillerinin açığa çıkarılması, bugün tüm kayıplar için faillerin ortaya çıkarılması yönünde Cumartesi Anneleri şahsında verilen mücadelenin ne kadar önemli olduğunu bize hatırlatır.
METİNLERİMİZİN HER CUMARTESİ ATAN YÜREĞİNE SARILALIM!
Güneş battıkça uzar gölgeler, bu nedenle tarihin en karanlık dönemeçlerinde açığa çıkar insanlık onurunun devleştiği anlar. İşte bu anlarla yüzleşmektir Metin’le yüzleşmek biraz da… Ümraniye’de katledilen evlatlarını uğurlamak için 8 Ocak’ta yollara düşen yakınların sesini duyurmaya giderken susturulmaya çalışılan Metin’in yüreği kaybedilen oğulları, kızları, kardeşleri, amcaları, teyzeleri ve dayılarının faillerini aramak için ilk kez 25 Mayıs 1995’te toplandıklarında 23 yıl boyunca aynı günde, aynı yerde, aynı acıda ve aynı sabırda buluşacaklarına devletin bile akıl sır erdiremediği Cumartesi Anneleri ve tüm Cumartesi İnsanları’nın yüreklerinde çarpar. O yürekler öyle susmak bilmezler ki sadece 8 Ocak’ta değil, her Cumartesi Galatasaray Meydanı’nda yeniden ve yeniden ateşten yapılma bir çığlık yahut çığlıktan yapılma dev bir ateş gibi gibi karanlıkları inatla yırtmaya çalışan bir çağ yangınına dönüşürler… Bu yüzden onları bulmak istiyorsak, adresimiz Cumartesi. Onlarla yüzleşmek istiyorsak, adresimiz Cumartesi. Onlarla kucaklaşmak istiyorsak, bizim kesilmiş randevumuzun adı hep Cumartesi. Metinlerimizin her Cumartesi atan yüreğine sarılalım!
KAYNAKLAR:
1- 90'larda ne olmuştu: Faili meçhuller, kayıplar, Rengin Arslan, BBC Türkçe, İstanbul, 3 Eylül 2015.
https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/09/150903_90lar_2_insan_haklari
2- “İyileştirme” Kavramı Işığında Kimlik Mücadelesinin Sürdüğü Alan Olarak Hapishaneler, Mustafa Eren, İstanbul Bilgi Üniversitesi, 2012. http://openaccess.bilgi.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/11411/47/Eren_%C4%B0yile%C5%9Ftirme%20Kavram%C4%B1%20I%C5%9F%C4%B1%C4%9F%C4%B1nda_2013.pdf?sequence=1&isAllowed=y
3- Ümraniye Cezaevi Olayları - 4 Ocak 1996.
http://www.hafizakaydi.org/mraniye-cezaevi/
4- Temizöz Davası (Cizre Faili Meçhul Cinayetler Davası)
http://failibelli.org/dava/temizoz-davasi/
5- Türkiye’de Zorla Kaybetmeler Gerçeği
*Video aktivisti