Tabiat ve insana sığınak olarak Kasa Galeri

İnsan ve doğa kaynaklarının her manâda arsızca tüketildiği, Greta Thunberg’in dünya aktivizm ajandasını kökten değiştirdiği şu günlerde, Nadide Akdeniz Hanım’ın kendi kadar nadide, cömert ama alabildiğince feminist ve dobra imgeleriyle buluşmak için, Kasa Galeri’den daha isabetli bir mekân olabilir mi?

Evrim Altuğ evrimaltug@gmail.com

İstanbul Karaköy’deki Minerva Han’da 1999 yılında Erdağ Aksel, Selim Birsel ve Hasan Bülent Kahraman gibi yazar, eleştirmen ve sanatçı ile akademisyenlerin öncülüğü ile hayata geçirilen Kasa Galeri, sezonun ilk sergisini Türkiye çağdaş plastik sanat tarihinin adı gibi ‘Nadide’ bir figürüne, Nadide Akdeniz’e ayırdı. Üniversitenin iletişim merkezini de barındıran binada açılan sergi, sanat eleştirmeni, AİCA TR üyesi, küratör ve kurum direktörü Derya Yücel’in emeğiyle izleniyor. Sergide Akdeniz’in 21’nci yüzyıl insanının, doğa ve sanat irtibatına yönelik, farklı disiplinlerde yapıtları buluşturuluyor.

.

Sergi, Almanya’nın Bonn kentinde Mart 2001’de yer alan "Cangılda Buluşma" sergisinin kataloğunda yer bulan, Marianne Pitzen imzalı ‘Büyük Yeşil Dünyanın Büyücüsü’ başlığını taşıyor. Etkinliğin zamanlaması, Dünya ve Türkiye’nin art arda boğuştuğu pandemi ve başta yangın ve küresel iklim değişikliği gibi olaylarla da bitişince, sergiyi çok daha eleştirel, yapıtları da izleyiciyi kışkırtıcı bir seviyede tekinsiz kılıyor. Eserlerin plastik itinası ve güzelliği arasına kamufle edilen acı ve aynı anda da trajikomik hakikat detayları, hem sanat tarihsel, aristokratik ve hem de gotik devasa resim veya mozaiklere, ya da ikonaların kutsiyetine nezaketle gönderme yapıyor. Bu yönüyle sergideki 2019 tarihli devasa ‘diptik’ resim, ya da adeta ‘meditatif’ bir mükemmelliyetçilikle ortaya konulan detay -- desen buketleri, serginin omurgası niteliğinde. Bunun gibi, sergideki ‘doğa yürüyüşü’ yapan kentliler kompozisyonu da, bugünkü insanın doğa ile arasına koyduğu samimiyetsiz ve korkak mesafenin manifestosu olarak okunabiliyor.

1945 Niğde, Bor doğumlu Akdeniz, 1966’da Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü resim-grafik çıkışlı bir imge emektarı. Dokuz Eylül Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sanat Eğitimi lisans derecesine de sahip olan Akdeniz, 1969’dan bu yana sergiler açıyor. 1990 sonrasında doğanın arka planda olduğu foto-gerçekçi bir yoruma giden sanatçı, gördüğü dünyanın doğru veya yanlış bütün detaylarına karşı gösterdiği diğerkâm tavırla, birçok gence ibret verecek bir enerji ve eleştiriyi dünyayla paylaşıyor.

Serginin en ucundaki video alanında Akdeniz’in 2000 tarihli ‘Adem ve Havva’ isimli, dijital animasyon yapıtı görülebiliyor. Yapıtta iyice plastikleştirilip kimliksizleştirilen epik iki figürden Adem, cinsel uzvunu kamufle ederken, Havva’nın cinsiyetinden dahi yoksunluğu, sanatçının gerek ‘Tabiat Ana’ (ve gerekse Ana’ların, kadının) ‘tabiatına’ yönelik, haklı bir feminist refleks olarak kayda geçiyor. Bu arada eserde ikram unsuru elma ve ‘baştan çıkaran’ bir Havva’nın da olmayışı, eserdeki bu politik-kimlikçi tutumu sağlamlaştırıyor. İlgili yapıtta bir de yılan, baştan çıkarıcı bir sabırla izleyicinin gözlerine takılıyor. Bu bakımdan, küratör Yücel’in de dediği gibi, Akdeniz’in eserlerinde ‘kimliğin kültürel yükleri, yaşamın dişil döngüsü, kadınlık, erotizm ve cinsellik konuları hiç de ürkek olmayan dişil bir sembolizm içinde kendini gösteriyor.”

.

Basılı ve dijital sanat tarihsel ve eleştirel kaynaklardan kimileri, kariyeri boyunca dile kolay 25’in üzerinde sergi açan Akdeniz’i ‘naif’ sanatçılar arasında tutuyor. Yine, günümüz sanat pratiğine dünya haritası üzerinden baktığımızda sanatçının gösterdiği bu plastik, ‘öncü duyarlılığın’ New York’lu kadın sanatçı Adrienne Elise Tarver  veya 30 yıla yakın süredir farklı üslûp ve tekniklerle çalışan Leonard Aitken’i de bir bakıma selamladığını vurgulayalım.

İnsan ve doğa kaynaklarının hızla tükendiği, yılların politik, feminist figürü Jane Fonda’nın ‘Ne Yapabilirim?’ dediği son kitabının gelirini Greenpeace’e bağışladığı, Greta Thunberg’in dünya aktivizm ajandasını kökten değiştirdiği şu günlerde, Nadide Hanım’ın kendisi kadar nadide, cömert, devasa ama dobra kompozisyonlarıyla buluşmak için, eski bir Kasa Dairesi’nden daha isabetli bir mekân olabilir miydi, kuşkuluyum.

.
Tüm yazılarını göster