Memleketimizin üç tarafı denizle, dört tarafı tabularla çevrili. Her şey tabu. Öyle konuşmak, böyle giyinmek, onu yemek, bunu içmek, şunu söylemek, oraya dokunmak, buraya gitmek, şuraya yazmak…
Batıdan aldıklarımız, doğudan aldıklarımız ve bir de yeni dönemde kendi uydurduklarımızla böyle dolu dolu, nefis bir tabular ülkesi olduk. Bir yerlerde birileri tabu yıkmaya çalışırken, bizim tabularımız gittikçe üstümüze yıkılıyor.
Her gün biraz daha artarak!
Din, zaten birinci tabu. Cinsel konularla, cinsel münasebetlerle, bu münasebetleri yerine getirmek için gereken organlarla ilgili de çeşitli tabularımız var. Domuz denen hayvancıkla ilgili var. Atatürk’le var, bayrakla var, yöneticilerle, marşlarla, andımızla, askerlikle, sağla, solla, cinsel tercihlerle, annelerle, kadınlarla, erkeklerle…
Bunlar arttıkça, özgürlükler azalıyor. Herkes önce kendisinin, sonra etrafındakilerin dedektifi kesiliyor. Artık kıpırdayamıyoruz.
Birkaç gün önce, farklı yerlerde şu başlıkları gördüm:
“TV8’de, sevişmeye sansür!”
“Acun, sevişmeyi sansürledi.”
Haber, ilgimi çekmediği için (daha önemlisi, devamını okumaya üşendiğim için), konuya hakim olamadım bir süre.
Ben kendimi bildim bileli, televizyonda sevişmeler sansürlüdür. Kadın ve adam, biraz masumca öpüşür, sonra yatağa doğru ilerler. Sonra, pat diye sabah olur. Kadın, beyaz çarşafı boynuna kadar çekmiş bir şekilde yatakta oturur. Adam zaten pantolonludur. Sonra da herkes işine gücüne gider.
Bir kanalın sevişme sansürlemesi, neden aniden haber oldu, bu kadar olay oldu anlamadım.
Sonra bu merakla daha fazla yaşayamadım ve açtım, okudum.
Bir sevişme sahnesi değil, “sevişme” kelimesi sansürlemiş meğer. O Ses Türkiye denen, bilgi ve kültür yarışmasında, jüri Athena Gökhan, “ön sevişme” demiş. Acun Ilıcalı da yayınlarken, “ön” kısmını bırakmış, “sevişme” kısmını biplemiş.
Daha da ileri gittim… Açtım, bu elim olayın gerçekleştiği anı izledim.
Genç bir kadın yarışmacı, sahnede duruyor. Jüri Sibel Can, içinde “janr” geçen bir cümle kurarak, yarışmacıya, “Uzatma, beni seç” diyor. Öbür jüri Gökhan da “Çok hızlı oldu. Bir ön sevişme yok mu?” diye soruyor ve kıyamet kopuyor. Sonra da Gökhan, şapkasıyla ağzını kapatarak utanıyor. “Ağzımdan kaçtı” diyerek özür diliyor.
(Bu “ön sevişme” dediği için özür dileyen kişi, geçen hafta yerin yerinden oynadığı, trans şiddetini ve trans cinayetlerini konu alan “Ses Etme” klibinin sahibi.)
Bu bir canlı yayın değil. Acun Ilıcalı, gerçekten toplumda “sevişme” meselesinin tabuluğundan yola çıksa ya da RTÜK cezası yemekten çekiniyor olsa, o bölümü tamamen keserek, hiç yaşanmamış gibi yayınlayabilirdi. Böylece sansürle, biple uğraşmazdı.
Ama böyle yapmayı tercih etmemiş. Gayet güzel yayınlamış. Hem de halkımıza ve “iyi çocuk” olarak görünmek istediği herkese karşı yayıncı sorumluluğunu yerine getirerek yayınlamış. Sevişmeyi biplemiş. Olabilir. Büyüklerinden, üstün hizmet madalyası alması, an meselesidir.
Sonra çeşitli gazeteler ve sosyal medya neferleri, buna kızmış. “Tuhaf sansür” demişler. Acun’u, ülkenin ve televizyonculuğun namusunu kurtarmaya çalışmakla suçlamışlar.
Kimse, orada sahnede elleri titreyerek duran gencecik kadınla konuşma tarzlarına, kurulan cümlelere kızmamış. Seviyeden kimse rahatsız olmamış, olmuyor. Sevişmenin biplenmiş olması önemli.
Sevişme elbette biplenecek. “Ön sevişme” dendiği an, jürinin ve stüdyodaki insanların, bu kelimeye nasıl tepki verdiğine ben de şahit olsam, ben de biplerdim. İzleyicilerden alkış, çığlık ve ıslıklar yükselirken, jüri şoka giriyor. Bir süre Acun’a bakıyorlar. Bekliyorlar. Acun’un güldüğünü görünce, aniden onlar da bırakıyor kahkahaları. Bir jüri, inanamıyor. Ağzı metrelerce açık şekilde, öylece duruyor. Öbürü, eliyle kalbini tutarak “Aaaaaay!” diyor, bağırıyor, zıplıyor. Öbürü “Neler söylüyor bu?” diyor.
Hayatında hiç sevişmemiş, bu kelimeyi ilk kez duyan bir sürü insan. Son derece seviyeli, şuurlu, doğal ve samimi bir ortam.
Hayırlı uğurlu olsun... Bundan sonra “sevişme” kelimesi, bütün kanallarda biplenecek, bunu biliyorum.
Bir kısım kraldan çok kralcı medyanın, hayatımızı kemirme ve siparişle tabu yaratma konusunda uzmanlaştığını anlamak ve tepki vermek için daha kaç bip, kaç penguen gerekecek bize, bunu bilemiyorum.