'Tahir Elçi'nin katledilmesi faili meçhul bir olay değil'

Tahir Elçi'nin katledilişinin üzerinden 1 yıl geçti. Davayı yakından takip eden avukat Mehmet Emin Aktar, tetiği çekenlerin kimler olduğunun 'az çok' belli olduğunun altını çizip ekliyor: Asıl mesele bu cinayetin arkasındaki ilişkileri ve kişileri açığa çıkarmaktır. Bu da ancak siyasal iradenin desteğiyle sağlanabilir.

Abone ol

DİYARBAKIR - Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin, merkez Sur ilçesindeki tarihi Dört Ayaklı Minare’nin önünde katledilişinin üzerinden bir yıl geçti. Elçi ve avukat arkadaşları, hem çatışmaların durması çağrısı yapmak hem de çatışmalar sırasında zarar gören tarihi yapılara dikkat çekmek için orada bulunuyordu. Basın açıklaması bittikten sonra YPS ile polisler arasında çatışma çıkmış, Tahir Elçi vurulmuştu.

Aradan geçen bir yıl içinde Diyarbakır Barosu her cuma günü adliye önünde basın açıklaması yaparak, etkin bir soruşturmanın gerçekleşmediğine dikkat çekiyor. Elçi dosyasının faili meçhul dosyaların bulunduğu raflara kaldırılmasına izin vermeyeceklerini yineliyor.

Dosyayı yakından takip eden ve benzeri onlarca davanın avukatlığını üstlenen Diyarbakır Barosu avukatlarından Mehmet Emin Aktar ile konuştuk.

-Tahir Elçi’nin vurulduğu sokakta olay yeri incelemesi, çatışmalardan dolayı çok geç yapılabildi. Bu durum, soruşturmanın ilerlememesinin önünde engel olmuş mudur?

Tahir Elçi’nin vurulduğu gün otopsi işleminden hemen sonra olay yerine gitmek için Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurduk. Olayın hemen akabinde 28 Kasım 2015 günü saat 13’ten sonra sokağa çıkma yasağı ilan edilmişti. Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcısı, biri başsavcı vekili olmak üzere üç cumhuriyet savcısı ve yaklaşık 15 avukat olay yerinde keşif yapmak üzere hareket ettik. Önce Sur Emniyet Müdürlüğü’ne uğradık. Sonrasında oradan olay yerine yaya olarak gitmek üzere çıktık. Çevremizde çok sayıda polis memuru ile Hasanpaşa Hanı'nı geçtikten sonra önce 2-3 el silah sesi duyuldu, sonarsında seri vaziyette silah sesi ve ardından bir patlama sesi duyduk. Hem üzerinde bulunduğumuz Gazi Caddesi ve hem de Ulu Caminin önünde yüzlerce polis bulunmaktaydı. Silah sesleri üzerine olduğumuz yerde bekledik. Birkaç dakika sonra Başsavcı bu koşullarda olay yerine gitmenin güvenli olmayacağını söyleyince, geri döndük. Bize akşama doğru bir daha gitmeyi deneyeceklerini söyledi. Diğer savcılarla birlikte Sur Emniyet Müdürlüğü’ne geri gittiler. Biz de 3-4 avukat arkadaşımızı orada bırakarak cenaze hazırlığı için baroya döndük. Sonradan öğrendiğimize göre, ilk önce korumaların sokağın içerisine doğru ateş ettikleri, ateşe karşılık olarak karşı taraftan ateş edildiği söylendi. Bunun güvenlik kontrolü amacıyla mı yoksa bir çatışma görüntüsü yaratarak keşif yapılmasını engellemeye dönük mü olduğunu bilmiyorum açıkçası.

Avukat Mehmet Emin Aktar, Elçi cinayetinde bugüne kadar 1 kişinin dahi şüpheli olarak ifadesinin alınmadığına dikkat çekti.

30 Kasım günü sabah erken saatlerde olay yerine gidildiği, ancak silah sesleri üzerine keşfin yarıda kaldığını, keşif sırasında Başsavcının seçtiği Baro Yönetim Kurulu üyesi bir avukatın hazır bulunduğunu sonradan öğrendik. Aynı gün saat 13 sularında bir grup avukat arkadaşımızla olay yerine gidip inceleme yaptık. Ancak olay yerinde olaydan sonra zırhlı araçlarla birlikte çok sayıda insan da geçtiğinden sağlıklı bir tespitte bulunma şansı yoktu. Güvenlik kaygısı ile kısa sürede olay yerinden ayrıldık.

Olay yeri keşfi olay anındaki durumu tespit etmek açısından kısa sürede yapılmasında yarar vardır. Olay sonrasında olay yerinin güvenlik çemberine alınmamış olması, olay yeri incelemesi yapılmadan çok sayıda araç ve insanın geçmesi nedeniyle sonrasında yapılacak bir keşif sağlıklı sonuç vermez. Ayrıca bu olay açısından bulunabilecek en önemli delil, sevgili Tahir Elçi’nin vücudunu terk eden mermi çekirdeğinin elde edilmesi olurdu. Bunun dışındaki diğer kanıtlar, kamera görüntüleri ve tanık beyanları ile soruşturma dosyasında mevcut. Cinayet onlarca kamera önünde işlenmiştir. Bu açıdan bakıldığında kimin ya da kimlerin ateşi ile vurulduğu konusunda kuşku bulunmamaktadır.

KAMERA KAYITLARI ÇÖZÜMLENMEDİ

-Cinayetin işlendiği sokaktaki Mardin Kebap Evi’nin güvenlik kamerası kayıtlarını delil olarak sundunuz. Ancak bu kayıtlar, aradan bir yıl geçmesine rağmen halen çözülebilmiş değil. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu durum açıkça soruşturmanın savsaklanması ile açıklanabilir. Başından beri soruşturmanın etkin yürütülmediğini söylüyoruz. Soruşturmadaki ilerleme sağlayan tüm işlemler bizlerin çabasıyla gerçekleşti. Elde bulunan görüntü kayıtları muhtemel fail/failleri göstermeye yetiyor. Ama ne yazık ki bugüne kadar tek bir kişinin şüpheli olarak ifadesi alınmış değil. Bu bile başlı başına soruşturmanın nasıl savsaklandığını göstermeye yeter.

-15 Temmuz darbe girişiminden sonra Tahir Elçi dosyasına bakan 3 savcı değişti. Soruşturmada bir ilerleme kat edilmemesinin önündeki engellerden biri de budur, diyebilir miyiz?

Soruşturmanın etkin yürütülmemesinin nedeni genel devlet ve yargı bakışı ile açıklanabilir ancak. Yoksa savcının kişisel tutumu ya da becerisi ile açıklanamaz. Soruşturma dosyasında bazı kişiler hakkında yeterli kuşku nedeni olmasına rağmen bırakın tutuklamayı şüpheli olarak bile beyanları alınmamıştır. 15 Temmuz sonrası 3500’ü aşkın savcı ve hakimin ihracı, bunların önemli bir kısmının (2500’ü aşkın) tutuklanmış olması yargıyı baskılara karşı son derece geçirgen hale getirmiştir. Yargı mensuplarının içerisinde bulundukları ruh hali ve güvensizlik ortamı karşısında herhangi bir savcıdan kahramanlık beklememek gerek. Kaldı ki, yargı mensuplarının sahip olduğu zihin dünyası dikkate alındığında bu gelişmeler olmasa da kendiliğinden soruşturmanın etkin yürütüleceğine ilişkin bir inanç bulunmamaktadır.

BAŞBAKANIN AÇIKLAMASI FAİLİ ELE VERDİ

-Cinayetten sonra devlet erkanı cinayetin çözüleceğine dair sözler verdiler. Anacak uzun zamandır bu konuyu unutmuş görünüyorlar. İlk günkü hassasiyeti göstermiş olsalardı, sizce soruşturma bir sonuca ulaşır mıydı?

İlk gün yapılan açıklamalar dikkatlice okunduğunda niyetin kamuoyunu teskin etmeye dönük hamaset içerdiği görülecektir. Cinayetten birkaç saat sonra dönemin başbakanı “İki ateş arasında kalmış olabilir” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Bu açıklama bile kendisine verilen ilk bilgilerin faili devlet güvenlik görevlileri arasında aramak gerektiği yönünde olduğunu gösteriyor. Bu noktadan sonra geleneksel devlet refleksi devreye girdi. Bu şu demek kısaca; Kürdün ölümünü aydınlatmanın gereği yok! Bu nedenle, Tahir Elçi’nin katledilmesinden sonra içerisine girdiğimiz çatışma koşulları, sonarsında darbe girişimi ve bunun bahane edilerek ilan edilen olağanüstü hal soruşturmanın tamamen durmasına yol açmıştır.

-Deneyimli bir avukat olarak soruşturmada gördüğünüz eksiklikler nedir? Faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması için mücadele eden Tahir Elçi’nin katledilmesi olayı da bir faili meçhul mü olacak?

Yukarıda olay sonrası dönemim başbakanının açıklamasından söz etmiştim. Bu açıklama aslında soruşturma mercilerine devleti zora sokacak işlem yapmama talimatı olarak da okunabilir. Soruşturmadaki tüm ilerlemeler bizlerin baskısı ve dosyaya sunduğumuz taleplerle sağlanabilmiştir.

Sevgili Tahir Elçi meslek hayatının neredeyse tamamını “faili meçhul” cinayetler ve gözaltında kayıplara adadı. Bize düşen görev onun katledilmesine ilişkin olayın aydınlatılmasını sağlamak ve faili meçhul olarak kalmasını engellemektir. Tahir Elçi’nin katledilmesi faili meçhul bir olay değildir. Tetiği çeken veya çekenlerin kimler olduğu az çok bellidir. Asıl mesele bu cinayetin arkasındaki ilişkileri ve kişileri açığa çıkarmaktır. Bu da adli soruşturma mercilerinin kişisel çabası ile değil ancak siyasal iradenin varlığı ve desteği ile sağlanabilir. Bugün bundan uzak bulunuyoruz. Siyasal iradenin buna zorlanması için baskı oluşturmak gerekir. Türkiye Barolar Birliği bu baskıyı oluşturma bir yana, olayın aydınlanması açısından hiçbir çaba sarf etmemektedir. Bu nedenle bu olayın aydınlanması için mücadele etmek bize düşmektedir.

Hepimizin sevgili Tahir’e karşı bu olayı aydınlatmak ve sorumluları açığa çıkarmak görev ve yükümlülüğü vardır. Bu sadece bir meslektaş olmanın sorumluluğu değil. Ahlaki ve vicdani bir yükümlülüktür de.

Tahir’in katledilmesi faili meçhul bir olay değil ve öyle de kalmayacaktır…