Tahir Malkoç: Liranın değer kaybından en çok etkilenen sektörlerden biri de yayıncılık
Maya Kitap'ın kurucusu ve yayın yönetmeni Tahir Malkoç ile Maya Kitap'ı ve korona virüsü sürecindeki üretimlerini konuştuk. Malkoç, "Türkiye’de aşırı kitap üretimi olduğunun, bunun kesinlikle düzenli okur ve çok daha önemli olan satış noktalarıyla orantısız olduğunun altını kalın kalın çiziyorum. Bunun sektörümüze çok ciddi zarar verdiğini düşünüyorum" dedi.
DUVAR - Lisansını işletme üzerine yapan Tahir Malkoç, birkaç yıl büyük şirketlerde çalışır. Ardından sahaflık, derken kitabevi yöneticiliği ve son olarak da Maya Kitap’ın kuruculuğunu ve yayın yönetmenliğini üstlenen Malkoç ile bir araya geldik. Maya Kitap’ın yayın politikasını, malum Covid-19 günlerindeki üretimlerini ve seri olarak yayımladıkları mitoloji kitaplarını konuştuk.
Bize Maya Kitap’ı anlatır mısınız?
Kitap sektöründe çalışan kardeşim ve eşimin birkaç yıl süren ısrarları sonunda, 2009’un Ocak ayında Şişli’de tutulan bir ofiste hayata geçti. İlk başlarda kafamda bir yayın çizgisi olmasına rağmen, hem deneyimsizlikten hem de işbirliği yaptığımız dağıtım şirketinin yönlendirmesiyle, ağırlıklı olarak, kahramanları şehirli kadınlar olan bestseller kitaplar yayımladık. Birkaç yılın ardından, biraz da okur olarak geçmiş deneyimlerimden de yararlanarak, ağır akademik olmayan, anlaşılır, akıcı, nitelikli ve güvenilir tarih, kültür, inceleme kitapları ve bir alt metni olan romanlar çıkarmaya başladık. Öyle ki bu bakış açısıyla 2012’de çıkardığımız bazı kitaplar okur tarafından hala itibar görmektedir. Bu yayın politikasının oturması iki yılımızı aldı. İki yılın ardından 2014’de tam olarak yayın politikamıza uygun kitaplar yayımlamaya başladık. Bu tarz yayınların hem perakendecilerde hem de okurda karşılık bulması hem motivasyonumuzu artırdı hem de mali olarak elimizi biraz rahatlattı. Bu durum da daha önce hiç yayımlanmamış çok önemli konular hakkında spesifik yayınlar yapmamızın yolunu açtı. Bu kitapların neden daha önce yayımlanmadıklarını hala çok merak ediyorum. Sanırım ticari olarak şansları olmadıkları düşünülmüş olabilir. Fakat yayıncılık da böyle bir şey değil mi? İçeriğine inandığın kitapları kendi diline kazandırmak…
Nihayetinde yaklaşık 250 kitabı ve 11 yılı geride bıraktık.
Bir kitap yazan yazar/yazar adayı, size nasıl ulaşıyor?
Kitap dosyaları genellikle mail üzerinden ulaşıyor elimize. Bunun dışında telefon ve sosyal medya üzerinden iletişime geçip bilgi alıyorlar ve dosyalarını gönderiyorlar. Son olarak da en geleneksel yöntem olarak tanıdıklar aracılığıyla gelen dosyalar var.
Yayınevinize başvuruda bulunan bir yazarında metninde, değerlendirme yaparken önceliğiniz ne oluyor? Dil, biçim, konu… Yaklaşımınızı nasıl açıklıyorsunuz?
Dosyaları değerlendirme işi, bir yanıyla çok kolay bir yanıyla da çok zor bir süreç. Kolay tarafı, yazar adaylarının birçoğu ki yazdıklarından rahatlıkla anlaşılıyor, maalesef iyi bir okur değil, hatta belki de okur bile değil. Elbette bu durum da yazdıklarına yansıdığı için, metnin niteliğini çabucak ele veriyor. Dolayısıyla birçok dosya kendini birkaç sayfada ele veriyor ve neredeyse yarım saatte karar verebiliyoruz. Hal böyle olunca da cevap vermemiz çok kısa sürüyor tabii. Hatta çok hızlı cevap verdiğimiz için, dosya gönderenlerden, okumadan karar verdiğimize dair eleştiriler de almaya başladık. Biz de yazdıklarınız anlatıdan öteye gidemiyor demek yerine, cevap vermek için birkaç haftanın geçmesini beklemeye karar verdik. Dosya gönderenler hakkında bir anekdot daha paylaşmak isterim. Yazar adaylarının neredeyse yarısı yirmili yaşlarda. Daha ilginci birçoğu yaşadıklarını, yani anı-roman yazmaya çalışmış. Eğer önce iyi bir okur olsalardı, en azından yazmak, yazarlık ve romancılık hakkında bir şey okusalardı, bu türle başlamamaları gerektiğini bilirlerdi.
Zor olan tarafı ise, yayınlarımızda yerli dosyalara yer vermek istiyoruz. Bu nedenle gelen dosyalarda en ufak bir ışık gördüğümüzde, dosyayı mutlaka en az iki kişi okuyoruz. Elimizden geldiğince pozitif ayrımcılık yapmaya da çalışıyoruz. Fakat günün sonunda hem okura olan saygımızdan hem yayınevinin çizgisine zarar vermemek için hem de özellikle son birkaç yıldır kitap maliyetlerinin anormal yükselmesinden dolayı, karar verirken çok dikkatli ve özenli davranmaya çalışıyoruz. Durum böyle olunca da geriye çok fazla seçenek kalmıyor.
Yayınevinizin en dikkati çeken bölümlerinden biri mitolojik kitaplar… Bu bağlamda nasıl bir yayın politikası güdüyorsunuz? Seri devam edecek mi?
Daha önce yayınevi olarak tarih, kültür ve inceleme kitapları sevdiğimizi söylemiştik. Bu minvalde mitoloji kitaplarının bizim için ayrı bir yeri var. İlk mitoloji kitabımızı da 2014 yılında yayımladık. Fakat hem günlük işlerin telaşından hem de ülkedeki ve paralelinde sektörümüzdeki istikrarsızlık, serinin devamını getirmemizde gecikmeye neden oldu. Nihayetinde 2017 yılındaki Tüyap kitap fuarında okurlarımızdan gelen talep üzerine, konuyu özel olarak ele almaya karar verdik. Bir buçuk yıl süren bir hazırlık aşamasından sonra, inceleme ve hikâye olmak üzere, iki ayrı dizide toplam 20 dosya belirledik. Mayıs 2019’da da ilk kitabımız 'İskandinav Mitolojisi'ni yayımladık. Her iki dizi de beş kitaba ulaştı. Planladığımız gibi devam edebilirsek, yıl bitmeden yine her iki seriyi de 10 kitaba tamamlamak istiyoruz. Dolayısıyla evet, seri devam edecek.
Sosyal medyanın okur ile iletişimde edebiyat editörlerine ne gibi katkıları oldu? İnternetin üretim ve tüketim bağlamında edebiyata etkisi sizce nedir?
Biliyorsunuz, önceden okurla yüz yüze iletişime geçebildiğimiz tek yer fuarlardı. O da iyi fuarlarda her yayınevi ya yer bulamaz ya da çok arkalara atılırdı ki bu halen devam ediyor. Elbette pandemiden dolayı bütün fuarlar iptal edildi. Fakat sosyal medyadan, özellikle Instagram’dan sonra, kitapseverlerle direkt temas etme olanağı herkes için eşitlenmiş oldu. Bizim deneyimlerimizden yola çıkacak olursak, sosyal medya sayesinde önce kendi okurumuzu ve kendimizi bulduk diyebilirim. Bin bir emekle ortaya çıkardığımız işi, ilk elden ilgilisine sunabilmek ve çok kısa sürede ondan geribildirim almak, hem motivasyonumuzu hem de yaptığımız işe ve okura olan saygımızı son derece artırdı. Biz onları keşfettik, onlar da bizi keşfetti. Birkaç büyük yayınevi dışında kalan bizim gibi butik diyebileceğimiz birçok yayınevinin, kendini kısır döngüden kurtardığını düşünüyorum. Tabii ki bu iletişim, içerikte ve editöryal seviyede de sürdü ve karşılıklı olarak etkileşim sağlandı.
Sonuç olarak, okuma oranları yükseldi, kitap satışları arttı, yine özellikle zor durumdaki butik yayınevlerinin özgüvenleri arttı. Kitap üretimine gelince… Benim çok uzun zamandır fırsat bulduğum her mecrada dillendirdiğim bir tespitim var. Türkiye’de aşırı kitap üretimi olduğunun, bunun kesinlikle düzenli okur ve çok daha önemli olan satış noktalarıyla orantısız olduğunun altını kalın kalın çiziyorum. Bunun sektörümüze çok ciddi zarar verdiğini düşünüyorum.
Şu günlerde üretiminiz ne durumda? Covid-19’la birlikte mevcut ekonomik kriz, daha da derinleşmiş olmalı… Bu durum üretiminizi nasıl etkiliyor?
Döviz krizi ya da daha doğrusu liranın değer kaybından en çok etkilenen sektörlerden birinin de yayıncılık olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Kâğıdın tamamen ithal olması ve yayımlanan kitapların ağırlıklı olarak çeviri olmasından dolayı teliflerin dövizle ödenmesi, kitap maliyetlerinin çok artmasına neden oldu. Buna bir de hem uzun zamandır devam eden ekonomik kriz ve pandemi eklenince, ihtiyaç sıralamasında 235. olan kitabın üreticileri olan yayınevileri, kaçınılmaz olarak olumsuz etkilendi. Ayrıca sanıldığı gibi pandemide kitap satışları artmadı, internet üzerinden satılan kitapların oranı arttı ama bu kitabevleri üzerinden yaşanan kaybı telafi etmeye yetmedi. Dolayısıyla pandeminin ve kısıtlamaların başlamasıyla birlikte, önce kitap üretimini tamamen durdurduk, sonrasından ise temkinli devam ediyoruz.
Önümüzdeki günlerde hangi kitapları basacaksınız?
Bir önceki soruda da söylediğim gibi, oldukça temkinli davranıyoruz. Bunun yanında hazırlıklarını tamamladığımız çok fazla kitap birikti elimizde. Fakat önceliği en çok sevilen dizi kitaplarına ve döneme uygun, okurlarımızın beklediği kitaplara vermeye özen gösteriyoruz.