Cumhuriyet’in kurumsallaştığı Takrir-i Sükûn’lu yıllarda ve sonrasında (kadınlara seçme ve seçilme hakkı vesaire) yapılanlara inkılap veya reform derken, mülkün ve ekonominin Türkleştirilmesini, Şark Islahat Planı Harekâtı’nı görmezden gelmek de ideolojik-siyasi körlük değilse nedir? Madalyonun sadece bir yüzüne bakmak tuzaktır!
29 Ekim 1923’te ilan edilen Cumhuriyet’in kurumsal inşası,
Takrir-i Sükûn’lu yıllarda yapıldı. Takrir-i Sükûn,
Cumhuriyet’in ekonomi politiğinin temel
kanunlarındandı.(1)
Kanunun tekrarlanan gerekçesi, 13 Şubat 1925’teki ‘Şeyh Said
İsyanı’ydı. Aslında bahsedilen isyan olmasaydı da gidişat, rejimin
böylesi bir icraata evrileceğini öngörmek abartma olmayacaktır.
Dönem tek parti rejiminin kurumsallaşması yıllarıydı.
Kanunun amacı nettir (madde 1): Hükümet,
memleketin düzenini ve güvenliğini ihlal eden teşkilatı,
teşebbüsatı ve neşriyatı/yayını, Reisicumhur tasdikiyle idareden
yasaklayacak ve bu işi yapanları istiklâl mahkemesine
verecektir.
Hükümet, anlamı “huzuru
sağlamlaştırma/yerleştirme” olarak ifade edilecek Takrir-i
Sükûn’da, “kamu huzuru ve güvenliği için her şeyi yasaklamaya ve
yapanları da istiklâl mahkemesine vermeye yetkili” kılınmıştır.
Hükümetin nerede duracağıysa muğlaklaştırılmıştır.
Aşağıda neler yapıldığını aktaracağım; görülecektir ki,
istediğini yapmada Meclis’i de aşan düzeyde ‘tek’
yetkilidir, hükümet. Neredeyse yasama ve yürütme birleştirilmiş ve
buna yargı da eklenmiştir.
Her şey hükümetin iki dudağı arasındaydı. Bir asır sonra
2020’li yıllar da esasta pek farklı değildir.
Kanun iki yıl yürürlükte kalacak (madde 2) ve uygulanmasından
hükümet sorumlu olacaktır (madde 3). İki yılın ardından 2 Şubat
1927 tarihli kanunla, Takrir-i Sükûn Kanunu’nun yürürlük süresi iki
yıl uzatıldı ve 4 Mart 1929’da ilga edildi.(2)
Bu sürede devletin merkezileştirilmesine ve sistemin
yapılandırılmasına yönelik çok sayıda kanuni düzenlemeler yapıldı.
Dört yılda 823 kanun yürürlüğe kondu.(3)
‘DEVRİM, MODERNİZM’ YA DA…
CHP’nin tek parti sisteminin merkezileşmesinde ve yeniden
tesisinde yapılanlar dikkate alındığında, Şeyh Said Hareketinin
bastırılması, bu yılların icraatının sadece bir tanesiydi.
Reisicumhur Mustafa Kemal’in [Atatürk],
Takrir-i Sükûn Kanunu icraatı hakkında Nutuk’taki
değerlendirmesinden(4) anlıyoruz ki,
‘devrim’ adına yapılanların hepsi bu yıllardaydı. Başvekil
İsmet [İnönü] de dönemi, “[Takrir-i Sükûn’la] geçen dört
yılda 100 yıla bile sığmayacak eserler yapıldı” diyerek
özetledi.(5)
Benzer yorumlar, yapılageldi; inkılaptı, reformdu, sosyal
devrimdi, modernizmdi gibi.
Cumhuriyet’le monarşinin tasfiyesine ‘devrim’ diyenlerin
(hatırlatırım ki, an itibariyle monarşinin kurumsal kimliğini
tanıyan 1876 Anayasası 30 Ekim 1923’te de yürürlükteydi), en
iyimser tahminle 2,5 milyon Ermeni ve Rum’un on binlerce
malıyla-mülküyle tasfiyesini görmediği gibi, aynı değerlendirme
Takrir-i Sükûn’lu yıllarda yapılanlar için de geçerlidir.
Dönemsel olarak bütünlüklü bakmayınca, resmî ideolojinin
yolundan yürümenin ötesine geçilemiyor.
Kanunun ekonomi politiğini maddeleştirdim; 1925 sonrasına
bütünlüklü bakmak amacıyla, 1929 yılı sonrasını da dikkate
aldım.
MUHALEFET TASFİYE EDİLDİ
1- Basın susturuldu; gazeteler, dergiler kapatıldı ve
gazeteciler tutuklandı.(6)
2- Şeyh Said Hareketi bastırıldı ve 28 Haziran 1925’te
Şeyh Said dâhil 47 kişi idam edildi. İdam
sonrasında bölgede on yılı aşkın süre askerî harekâta devam
edildi.
3- Lideri Kâzım Karabekir olan Meclis’teki muhalefet partisi
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, 17 Kasım 1924’te
kuruldu ve 5 Haziran 1925’te kapatıldı.
4- Meclis dışındaki muhalefet olarak görülen İttihatçı
bilinenler de yargılandı; 4’ü (eski Maliye Nazırı Cavid,
Doktor Nâzım, eski Ardahan Mebusu Hilmi ve Nail) 26
Ağustos’ta ve eski Ankara Valisi Abdülkadir 1
Eylül 1926’da idam edildi ve diğerleri çeşitli cezaya çarptırıldı.
İzmir Suikastı yargılamasında da ikisi gıyabında 15 kişiye idam
cezası verildi.
5- Meclis dışı muhaliflerden TKP’liler de tutuklandı ve
yargılandı, 1927’de ve 1930’larda.
6- Reisicumhur Mustafa Kemal’in Fethi’yi (Okyar)
görevlendirmesiyle kurulan Serbest Cumhuriyet
Fırkası’nın ömrü üç ay (12.8.1930-17.11.1930)
sürdü.(7)
‘İNKILAPLAR’
Rejimin ‘inkılap kanunları’ olarak anayasaya (1982 Anayasası,
madde 174) yazdığı kanunlar bu dönemde yürürlüğe kondu.
7- Tekkeler, zaviyeler ile türbeler kapatıldı,
seyitlik, şeyhlik, dervişlik, müritlik gibi birtakım unvanlar
yasaklandı, 30 Kasım 1925 tarih ve 677 sayılı kanunla.
Devamı yıllarda (26.11.1934 tarih ve 2590 sayılı kanunla)
efendi, bey, paşa unvanı ve (3.12.1934 tarih ve 2596 sayılı
kanunla) bazı kisvelerin giyilmesi yasaklandı.
8- Şapka giymek zorunlu hale getirildi, 25
Kasım 1925 tarih ve 671 sayılı kanunla.
9- 1926’nın ilk yarısında İsviçre’den Medeni Kanun ile Borçlar
Kanunu, İtalya’dan Ceza Kanunu ve Almanya’dan Ticaret Kanunu
alındı. Çeviri yasalara, Hukuk ve Ceza Muhakemeleri Usulleri, Deniz
Ticaret, İcra ve İflâs kanunlarıyla devam edildi. Mete
Tunçay’ın(8) ifadesiyle, bu, “çeviri
yasalarla hukuk devrimi”ydi.
10- Latin Alfabeye geçildi, 1 Kasım 1928 tarih
ve 1353 sayılı Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında Kanunla.
Altı ay öncesinde de (20.5.1928 tarih ve 1288 sayılı kanunla)
beynelmilel rakamlar kabul edilmiştir.
Ve Tevhidi Tedrisat Kanunu (3.3.1924 tarih ve 430 sayılı),
Takrir-i Sükûn öncesinde yürürlüğe konmuştur.
11- 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilanıyla kabul edilen
“devletin dini İslam” ifadesi, 1924 Anayasası’nda
aynen yer aldı (madde 2) ve 9 Nisan 1928’de çıkartıldı. 5 Şubat
1937’deki değişikle laiklik, ikinci maddeye
eklendi ve sonraki bütün anayasalarda yer
aldı.(9)
EMVÂL-İ METRÛKENİN TRANSFERİ SİSTEMİ
12- 1920’li yıllarda, 1910’lardan beri yerinden-yurdundan edilen
Ermenilerin ve Rumların (emvâl-i metrûke edilen)
malının-mülkünün transferi ve tapuyu değiştirmenin
mevzuatı hazırlandı ve yürürlüğe kondu.
1930’a kadar yürürlüğe konulan mevzuatla, 1915’lerde
İttihatçıların temellendirdiği Türk-Sünni İslam olmayanın
demografik ve iktisadi yapıdan tasfiyesinin inşası tamamlandı;
sistemleştirildi. Mülksüz kılınanlar da mülkü alanlar da
milyonlardı.
Kanun ve talimatnamelerle
devletin fiilen el koyduğu ve kaydını yok saydığı mülk, 1-
Türk-İslam sermayedarına, 2- Türk-İslam ahalisine, muhacirlere ve
mübadillere, 3- Askerî ve sivil bürokrasiyle, devlet kurumlarına,
4- Türk Ocağı’na ve diğer benzer kurumlara hibe edildi, satıldı ya
da kapanın elinde kaldı ve yeni sahiplerine kayıt edildi.
Transfer sisteminin sonucu olarak şu tespiti yapabiliriz:
1910’lardaki Osmanlı’nın ekonomik yapısı dikkate alındığında
Türk-İslam burjuvazisinin sermaye birikiminin
kaynağı, Ermeni ve Rum [ve diğer] milletlerin gasp edilen
malıdır-mülküdür-fabrikasıdır! Elbette istihdamın Türkleştirilmesi
de unutulmadı!
YABANCI SERMAYE YATIRIMLARI
13- Cumhuriyet’in kurumsallaşmasına yoğunlaşıldığı bu yıllarda
yabancı sermaye, yerelde hükümetin ilgili kurumlarıyla,
belediyelerle ve gerçek kişilerle iş birliği yaptı. Türk anonim
şirketlerin kuruluş yıllarına göre dağılımı: 1920’de 16’nın 4’ü,
1921’de 5’in 2’si, 1922’de 2’nin 1’i, 1923’te 7’nin 4’ü, 1924’te
27’nin 10’u, 1925’te 40’ın 12’si, 1926’da 37’nin 9’u, 1927’de 14’ün
2’si, 1928’de 27’nin 13’ü, 1929’da 16’nın 5’i, 1930’da 10’un 4’ü
yabancı sermayeliydi. 201 anonim şirketin 135’i Türk-İslam
sermayeli ve 66’sı da yabancı sermayeliydi. 112,8 milyon
liralık nominal sermayenin yüzde 38’i ve 73,3 milyon liralık
ödenmiş sermayenin yüzde 43’ü yabancı sermayeli şirketlere
aittir.(10)
Yahya Sezai Tezel, 1920 sonbaharında Erzurum Mebusu Celalettin Arif’in Ereğli’deki
maden imtiyazının savaş halinde olunan İtalya’nın Terni
Company’e devrinin onaylanmasını ve 9 Nisan 1923 tarihli kanunla
Amerikalı Chester’e 170 bin kilometre karelik
alanda her türlü maden ve petrol kaynaklarının, demiryolu ve
limanların 99 yıl işletme ayrıcalığının verilmesini,
‘anti-emperyalist’ söylemi sorgulamanın iki örneği
olarak analiz etti.(11)
Yabancı sermayeyle iş birliği ve kapitalistleşme, emperyalist
zincirin halkasını zayıflatmaz, güçlendirir. Zaten Türk Kurtuluş
Savaşı’nın tek cephe harbi, Ege’yi işgal eden Yunanistan’la
yapılmış ve Mudanya Mütarekesi de 11 Ekim 1922’de
imzalanmıştır (madde 1): “İş bu sözleşmenin yürürlüğe girmesi
üzerine Türk ve Yunan silahlı kuvvetleri arasında çarpışmalar
duracaktır.”
YASAYLA, ANAYASANIN İLGASI
14- 20 Nisan 1925’te TBMM kararıyla, 6 ay tatil edilen Meclis’in
mülkiye teşkilatında değişiklik yapma yetkisi hükümete
verildi.(12)
15- Muhalefet, sıkıyönetimle ve istiklâl mahkemesi yargısıyla
bastırıldı. 4 Mart 1925’te Diyarbekir’de [Şark] ve
Ankara’da birer istiklâl mahkemesi
kuruldu.(13)
1924 Anayasası’na (madde 26) göre TBMM’de olan idamı infaz
yetkisi, Meclis kararıyla(14) istiklâl
mahkemelerine verildi. Mahkemeler iki yıl görev yaptı.
16- 595 sayılı kanunla komutanlar da sıkıyönetim mahkemelerinin
vereceği idamı infaz yetkisine sahip oldu.(15)
10 yıl sonra da TBMM’nin idamı infaz yetkisi elinden alındı.
Dersim’de 25.12.1935 tarih ve 2884 sayılı kanuna
(madde 33) göre, idamı infaz yetkisi vali-komutana (yani Müfettiş
Korgeneral Abdullah Alpdoğan’a) verildi.(16)
Yasayla, anayasanın ilgası hiç sorun edilmedi. Bu durumu
Adliye Encümeni Kâtibi Raif Karadeniz (Trabzon),
TBMM’de şöyle savundu: “Yalnız, memleketin yüksek menfaatini bir
tarafa koyduk ve diğer tarafa da kanuni mevzuatımızı koyduk ve
Teşkilâtı Esasiye Kanunu’na karşı beslenmesi lazım gelen perestiş
ve hürmeti de göz önünde tutarak düşündük ve bu neticeye vasıl
olduk.”(17)
17- 1928 Ocak’tan itibaren sokakta Türkçe’den gayrı bir dilin
konuşulmasını engellemek amacıyla ‘Vatandaş Türkçe
Konuş!’ kampanyasına başlandı. Dâr-ül-fünûn Hukuk
Fakültesi Talebe Cemiyeti’nin 13 Ocak 1928’de yapılan kongresinde
kampanyaya start verildi ve devam edildi.(18)
Devlet, gayri Türk her bireyi sokakta Türkçe konuşmaya zorladı.
Ve konuşmayana da para cezası(19) kesildi.
18- Takrir-i Sükûn icraatının önemli bir maddesi Şark
Islahat Planı,(20) Kürtlerin “temsili ve
temdini”(20) yani “asimilasyonu ve
medenileştirilmesi” için ne yapılacağının temel programıdır.
Zaten dört yıl önceki 1921 Mart-Mayıs Koçgiri
Harekâtı’nda plan sinyali verilmişti.
Plan, 24 Eylül 1925’ten bugüne yürürlüktedir.
Askeri-güvenlikçi politikalarla, demografik yapının hem sürgünlerle
hem de Türklerin iskânıyla çözülmesini hedefleyen plan, 28
maddedir. O yıllarda ‘Türk’ etnik kökenden ziyade resmen
‘vatandaşlık adı’ gibi sunulsa da Kürt kimliğinin ‘yok’
sayılmasıyla başlayan sorunlu süreç bugüne kadar geldi.
Kürtler, neler yaşadığını 1960’lardaki mitinglerde, “Dipçik
değil, el isteriz” ve “Batıya fabrika yol, Doğuya komando
karakol” ve “Bölücü değil, eşitlik istiyoruz” ile “Yasa
hürriyeti, insanlık hürriyeti, okuma hürriyeti istiyoruz” şeklinde
sloganlaştırdı.(22)
19- Devletin merkezileşmesini güçlendirmesinin teşkilatı
umumi müfettişliklerin birincisi 31 Aralık 1927’de
kuruldu; Elâziz, Urfa, Bitlis, Hakkâri, Diyarbekir, Siirt,
Mardin ve Van illerini kapsıyordu. Buna üç müfettişlik
daha eklendi. Toplam dört umumi müfettişliğin üçü Şark’taydı.
Müfettişliklerin görev süresi 1952’de
bitti.(23)
Edirne, Kırklareli, Çanakkale ve Tekirdağ’da kurulan İkinci
Umumi Müfettişlik’in ilk icraatı 1934
Haziran-Temmuz’da(24)Trakya’yı
Yahudilerden temizlemekti. Öncesinde tasfiye edilenler
Rumlar ve Ermenilerdi. Böylece Anadolu’nun ardından Trakya’nın
Türkleştirme dosyası da tamamlandı. Sıra İstanbul’a gelmişti;
harekâta, Varlık Vergisi ve 6-7 Eylül’le başlandı.
Üç umumi müfettişlikle Şark’ta, kolonyal bir
sistem oluşturuldu. Milyonların kaderi, bir umumi
müfettişe bağlanmıştır.
Atatürk’ün, Seyid Rıza’nın idamından iki gün
sonra (17 Kasım 1937-Elazığ’da) Dersim için yazdırdığı bilgi
notunun 5’inci maddesinde de ‘koloni’ye dikkat çekilmiştir:
“Münferit dağ köylerini toplayıp ovalara teksif edilmeli.
(Dahili kolonization)”(25)
20- 1925’ten itibaren Şark, askerî harekât sahasıydı:
Elazığ, Hizan, Hakkari, Ağrı, Mutki, Sasun ve
Dersim’de on binler canından, yerinden-yurdundan
edildi.(26)
İKİLİ HUKUK MU? İKİLİ DEVLET Mİ?
Yukarıda aktardığım maddelerin sonucu: 1925 sonrası için rejimi,
‘ikili hukuk sistemi’ olarak tanımlamak yetersiz
kalacaktır.
Döneme, aynı yılları Almanya’da Nazi iktidarında yaşayan
Ernst Fraenkel’inİkili
Devlet(27) penceresinden bakmanın, Türk
devlet yapısını daha anlaşılır kılacağını düşünüyorum.
Fraenkel, Almanya’da 1933-1938 dönemindeki Nazi hukukunu analiz
etti ve devletin ikili yapısını ortaya çıkarttı. Canını,
Almanya’dan kaçarak kurtardı. Mevcut kanunlar uyarınca işleri
yürüten ‘norm devlet’in yanı sıra, mevcut hukuka
bağlı olmayan ‘tedbir/önlem devlet’in varlığını
görünür kıldı.
Ernst Fraenkel, İkili Devlet, çeviren: Tanıl Bora,
İletişim Yayınları, İstanbul-2020.
‘Tedbir/önlem devlet’i, Türkiye siyasal hayatında çokça
tartıştığımız ‘derin devlet’ değildir; açıktadır,
alenidir.
Erdoğan rejimini analiz eden Serdar Tekin’in sunumunda,
Alper Çavuşoğlu’nun yazısında ve
Osman Kavala’nın söyleşisinde ortaya
konduğu gibi ‘tedbir/önlem devlet’ aslında
‘norm devlet’e ayar vermektedir.
Milyonlar olarak, ‘tedbir/önlem devlet’in Can
Atalay’ın Hatay milletvekilliğini düşürmek amacıyla resmi devlet
kurumlarıyla neler yaptığının şahidiyiz.
TASFİYE VE ŞARK ISLAHAT PLANI HAREKÂTI
Cumhuriyet ilanı öncesinde, en iyimser tahminle 2,5 milyon
Hıristiyan tasfiye edilmiş ve malına-mülküne el konmuştur.
Cumhuriyet’in kurumsallaştığı Takrir-i Sükûn yıllarında da bu
mülkün, Türk-İslam’a transferi ve tapulanması sistemi
oluşturulmuştur.
İki, Cumhuriyet’in kurumsallaştığı Takrir-i
Sükûn’lu yıllarda ve sonrasında (kadınlara seçme ve seçilme hakkı
vesaire) yapılanlara inkılap veya reform derken, mülkün ve
ekonominin Türkleştirilmesini, Şark Islahat Planı Harekâtı’nı
görmezden gelmek de ideolojik-siyasi körlük değilse nedir?
Şark Islahat Planı Harekâtı’yla, Palu’dan
Hizan’a, Hakkari’ye, Mutki’ye, Ağrı’ya, Sasun’a ve Dersim’e Şark’ın
tümü harekât sahasıydı.
Öylesine keyfi yönetim vardı ki, Sasun, idareten yaklaşık 12 yıl
boyunca yasak bölgeydi; binlerce insan evinden-barkından
kovalanmıştır. Dahiliye Vekili Şükrü
Kaya(29) açıklamasaydı, bilmeyecektik.
Sasun’da yasak bölge, ancak 2510 sayılı
kanuna göre 6 Ekim 1936 tarihli kararnameyle resmen ilan
edilmiştir.
Türk devletinin Cumhuriyet’ini ve Takrir-i Sükûn yıllarındaki
reformunu dikkate alıp, Hıristiyanların canıyla-malıyla
tasfiyesini, üç umumi müfettişlikle kolonyal sistem oluşturulan
Şark’ta Islahat Planı Harekâtı’nı görmezden gelmek, aslında
Türk milliyetçiliği göletinde boğulmaktır.
Madalyonun sadece bir yüzüne bakmak tuzaktır!
NOTLAR:
(1) 4.3.1341 (1925) tarih ve 578 sayılı
Takrir-i Sükûn Kanunu, DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 6,
Başvekâlet Matbaası, Ankara-1934, s. 144.
(2) 2.3.1927 tarih ve 979 no’lu Takriri Sükûn
Kanununun İkinci Maddesini Muaddil Kanun, TBMM ZC, [devre]
II/[cilt] 30- [tarih] 2.3.1927, s. 6-9 ve Fihrist-s. 3; TBMM
ZC, III/9-4.3.1929, s. 19-21.
(3)TBMM ZC, II/15-4.3.1341
(1925), s. 131-149 ve Fihrist-s. 4 ve TBMM ZC,
III/9-2.3.1929, s. 7 ve Fihrist-s. 1.
(4)Nutuk, cilt: 2, Türk Tarih
Kurumu Yayınları, Ankara-1987, s. 1190-1195.
(5) İsmet İnönü’nün TBMM’deki
Konuşmaları (1920-1973), Birinci Cilt (1920-1938), TBMM Kültür
ve Sanat Yayın Kurulu Yayınları, Ankara-1992, s. 298-302;
Cumhuriyet, 5.3.1929, s. 1.
(6) Hıfzı Topuz, II. Mahmut’tan Holdinglere
Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, 2. Basım, İstanbul-2003, s.
146-154; Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri, AD
Yayıncılık, İstanbul-1997, s. 282-284.
(7) Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde
Tek-Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931), Tarih Vakfı Yurt
Yayınları, İstanbul-1999, s. 247-277.
(8) Mete Tunçay, age, s. 176-178.
(9) 9 Nisan 1928 tarih ve 1222 sayılı kanun ile
5 Şubat 1937 tarihli ve 3115 sayılı kanun, TBMM ZC,
III/3-9 Nisan 1928, s. 115-119 ve Fihrist-s. 4 ve DÜSTUR,
3. Tertip, cilt: 5, 2. basılış, Ankara-1948, s. 158.
(10) A. Gündüz Ökçün, 1920-1930 Yılları
Arasında Kurulan Türk Anonim Şirketlerinde Yabancı Sermaye,
AÜSBF Yayınları No: 324, Ankara-1971, s. 153-163, Çizelge No: 7 ve
8.
(11) Chester imtiyazı 1923 Aralık’ta
feshedildi, Yahya S. Tezel, Birinci Büyük Millet Meclisinde
Yabancı Sermaye Sorunu, SBFD, c: xxv, sayı: 1, Mart 1970 ve
Yahya S. Tezel, Birinci Büyük Millet Meclisi Anti-Emperyalist
miydi? Chester Ayrıcalığı, SBFD, c: xxv, sayı: 4, Aralık 1970,
(erişim: 29.1.2024); Bilmez Bülent Can, Demiryolundan Petrole
Chester Projesi (1908-1923), Tarih Vakfı Yurt Yayınları,
İstanbul-2000.
(12) TBMM’nin 20 Nisan 1925’te kabul ettiği 5
karar; Meclis tatil edildi, bir kısım yasama görevini de üstlenen
hükümet, böylece yürütmenin ve yasamanın birliğinin kurumu haline
getirildi, mahkemelere idamı infaz yetkisi verildi ve sıkıyönetim 7
ay uzatıldı (TBMM’nin 20 Nisan 1341 (1925) tarih ve 132-136 sayılı
beş karar, TBMM ZC, II/18-20.4.1341, s. 237-249 ve
Fihrist-s. 6).
(13) TBMM’nin 4.3.1341 tarih ve 117 sayılı
Harekâtı Askeriye Mıntıkasında ve Ankara’da Birer İstiklâl
Mahkemesi Teşkili Hakkında Kararı, DÜSTUR, 3. Tertip,
cilt: 6, Başvekâlet Matbaası, Ankara-1934, s. 146.
(14) TBMM’nin 20 Nisan 1341 [1925] tarih ve 136
sayılı kararı, DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 6, Başvekâlet
Matbaası, Ankara-1934, s. 569.
(15) 31.3.1341 (1925) tarih ve 595 sayılı Harp
ve İsyan Sahalarındaki İdarei Örfiye Mıntıkalarında Müteşekkil Umum
Divan Harplerden Verilecek İdam Kararlarının Sureti İcrasına Dair
Kanun, TBMM ZC, II/16-31.3.1341, s. 297-317 ve Fihrist-s.
4.
(16)Resmî Gazete, 2.1.1936,
sayı: 3195, s. 5892-5893.
(17)TBMM ZC, V/7-25.12.1935, s.
179.
(18) Avram Galanti, Vatandaş Türkçe
Konuş, çevrimyazı: Ömer Türkoğlu, Kebîkeç Yayınları,
Ankara-2000, s. 1-3 ve Rıfat N. Bali, Sunuş yazısı, s. v-viii;
Füsun Üstel, “Makbul Vatandaş”ın Peşinde, II Meşrutiyet’ten
Bugüne Vatandaşlık Eğitimi, 5. baskı, İletişim Yayınları,
İstanbul-2011, s. 166-167.
(19)Son Telgraf, 28.7.1938, s. 6
ve 3.8.1938, s. 3 ve 4.8.1938, s. 2 ve 18.8.1938, s. 3.
(24) Rıfat N. Bali, 1934 Trakya
Olayları, 11. baskı, Libra Kitap, İstanbul-2014; Trakya
Umumi Müfettişi İbrahim Tali’nin Trakya Raporu, 16.6.1934
tarih ve 492 sayılı, BCA-F: 490.01/K: 643, D: 130, S: 1.
(25) Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın
Başvekâlet’e gönderdiği 27.11.1937 tarih ve 1/178 sayılı yazısı,
BCA-F: 30.10/K: 110, D: 738, S: 8, s. 7-8.
(26) Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyetinde
Ayaklanmalar (1924-1938), Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı,
Resmi Yayınları Seri No: 8, Genelkurmay Basımevi, Ankara-1972.