Taliban ‘mümin kardeşi’ Erdoğan’ı neden üzüyor?

Doyumsuz bir emperyalistin çekilirken yapabileceği hesapların gerisinde bir basitlik var. “Ne haliniz varsa görün” tarzı çekilmeyle Çin ve İran’a “Afganistan biraz da sizin bataklığınız olsun” der gibiler.

Fehim Taştekin ftastekin@gazeteduvar.com.tr

ABD’nin teklifiyle Türkiye’nin arabuluculuğunda İstanbul buluşmasını reddeden Taliban, İran’ı kırmadı. 7-8 Temmuz’da Tahran’da Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in ev sahipliğindeki toplantıya Taliban ve Afgan hükümeti temsilcileri katıldı. Zarif, Afganların müzakere masasına dönmesinin en iyi çözüm olduğunu belirtip İran’ın diyaloga katkı sunabileceği mesajı verdi. Ortak açıklamada “Savaş çözüm değildir; barışçıl siyasi çözüm için bütün çabalar sergilenmelidir” vurgusu yapıldı. Afganistan İslam Devleti’nin geleceğine dair temel meseleler üzerinde görüşmelerin sürmesi kararlaştırıldı. Daha sonra Taliban heyeti Moskova’da arz-ı endam etti. Taliban oradan da şu mesajı verdi: “Kabil’le ateşkesi görüşüyoruz, Doha’daki görüşmeler başarılı olursa saldırılarımızı durduracağız. İktidarı tümüyle gasp etmeyi hedeflemiyoruz."

Taliban’ın kendi barış planını sunduğu da söyleniyor. Taliban, işgal güçleri 1 Mayıs itibariyle çekilme taahhüdünü tutmadığı için Doha’daki görüşmeleri askıya almıştı. Amerikalılar dönüşü olmayacak şekilde ortaklarından habersiz üsleri terk ettiğine ve 11 Eylül’ü beklemeden 31 Ağustos itibariyle tamamen çekilmiş olacaklarını söylediklerine göre Taliban’ın “İşgal güçleri çekilinceye kadar” diye başlayan şartı geçerliliğini yitiriyor.

Tahran buluşması, Suriye-Irak tarafında Kasım Süleymani’den boşalan boşluğu dolduramayan Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin yıllarını verdiği Afganistan’daki ilişkilerle iyi iş çıkardığını gösteriyor.

İran’ın Taliban’la diyaloğu dostluğundan değil. Bilakis geçmişte gösterdiği düşmanlığın tekrarını önlemek ve sınırların güvenliğini temin için. Daha şimdiden Taliban, Tacikistan’la ana sınır kapısının yanı sıra İran’a açılan üç kapıdan ikisini ele geçirdi.

İki ayda kırsaldaki ilçeleri tespih taneleri gibi dağıtan Taliban kendi kurallarıyla oynamakta ısrarlı. Vilayetlere sıra geldiğinde iç savaş senaryoları daha çok konuşuluyor olacak. Bu durumda kaygılanması gerekenlerin başında İran ve Çin geliyor. Oluşacak türbülansa mülteci akını, militan sızması, ekonomik çıkarların tehlikeye girmesi, sınır hatlarındaki etnik fay hatlarının tetiklenmesi ve kendi asi unsurlarının harekete geçmesi dahil. Önceki çatışmalar sırasında 3 milyona yakın Afgan İran’a sığınmıştı. ABD’nin 2019’dan beri odaklandığı tek şey Taliban’ın iktidara döneceği gerçeğini umursamadan kendi savaşını bitirmek, müdahalelerini üs edinebilirse Kırgızistan ve Özbekistan gibi komşu ülkelerden yapmak ve siyasi süreci etkileyecek kanalları açık tutmak. Yine de doyumsuz bir emperyalistin çekilirken yapabileceği hesapların gerisinde bir basitlik var. “Ne haliniz varsa görün” tarzı çekilmeyle Çin ve İran’a “Afganistan biraz da sizin bataklığınız olsun” der gibiler.

***

Ne İran ne de Çin’in Afganistan siyaseti tekdüze. İran Taliban’a karşı Burhaneddin Rabbani ve Ahmed Şah Mesud gibi liderlere destek verdi, topraklarını açtı. Taliban’ın 1998, 1999 ve 2000’de Şii Hazaralara yönelik katliamları, Mezar-ı Şerif’te İranlı 8 diplomat ve bir gazeteciyi öldürmesi araya büyük düşmanlıklar soktu. İran ordusu 70 bin asker ve 150 tankla Afgan sınırında uzun süre dini lider Ayetullah Ali Hamaney’in “vur” emrini bekledi. Sonunda İranlılar stratejik davranmayı tercih etti. 2001’de Amerikalılar Afganistan’a saldırdığında İran Devrim Muhafızları değerli saha bilgilerini Amerikalılarla paylaşarak Taliban’dan intikamını aldı. 2002’de Bush yönetimi, Afganistan’dan İran’a sızan El Kaide liderlerinin teslimini uygun görmeyen Tahran’ı ‘Şer Ekseni’ne ekleyince İran ikili bir siyaset güttü. Bir taraftan Amerikan destekli Hamid Karzai ve halefi Eşref Gazi yönetimleriyle ilişkileri sıcak tuttu. Diğer taraftan ABD’nin işini zorlaştıracak şekilde Taliban’la ilişkilerini geliştirdi. Bazı kaynaklara göre İran Herat ve Farah vilayetlerinde Taliban’a sağlık ve eğitimin yanı sıra askeri ve mali destek sağladı. Zarif, Tolo News’e özel röportajında Taliban’ı hâlâ terör örgütleri listesinde tuttuklarını ama bu yapıyı Afganistan’ın geleceğinde çözümün bir parçası olarak görmek durumunda olduklarını söyledi. Zarif her şeye rağmen 945 km. uzunluktaki sınırları korumak için Taliban’la teması kesmediklerini söylüyor. Gayet sıkı bir röportajdı. Şubatta Tahran’da Taliban heyetiyle görüşen Zarif “Kendi prensipleri üzerinden barış istiyorlar” demişti. Taliban liderlerinden Molla Barader Ahund İran’ı ziyaret ettiğinde de İran Dışişleri sınır güvenliği için işbirliği yapıldığını açıklamıştı.

İran'da Taliban’la ilişkiler konusunda farklı tartışmalar sürüyor. Bir tarafta “Taliban dersini aldı, eski hataları tekrarlamaz” diyenler, diğer tarafta “Şimdi uluslararası meşruiyete ihtiyacı var, bu yüzden sahte bir görüntü veriyor, özü değişmedi” diye uyaranlar. Keyhan gazetesi ile İran radyo-televizyon kurumu İRİB, Taliban’ın geçmişten ders çıkardığını öne sürüyor. İran Meclisi Araştırma Merkezi 29 Haziran’da yayımlanan raporunda hükümete Taliban’ın iktidara gelişini kolaylaştırmaması uyarısında bulunuyor. Raporun örgörüsüne göre Taliban iktidarı tamamen ele geçirmeye kalkarsa iç savaş kaçınılmaz hale gelebilir. Raporda bu senaryoyu bertaraf etmek için Tahran’ın Afgan hükümeti ile Taliban arasında görüşmelere arabuluculuk etmesi öneriliyor.

Meşhed merkezli Doğu Stratejik Etüdleri Enstitüsü de Taliban’ın uluslararası meşruiyet ve destek karşılığında 1996-2001’de dışlanmasına neden olan çizgisini değiştirebileceğini ama asla demokratik bir hükümet olmayacağını . Enstitünün üzerinde durduğu dört senaryo var:

- Taliban’ın dahliyle mevcut sistemin sürdürülmesi. (Bu zayıf bir olasılık.)
- Taliban ile Afgan hükümeti arasında uzlaşmayla ortak hükümet. (Doha’da müzakere edilen seçenek.)
- Taliban’ın vilayet merkezlerini de kontrol altına alıncaya kadar saldırıları sürdürüp en güçlü pozisyonda uzlaşmaya girmesi. (Şu an fiilen işleyen senaryo.)
- Taliban’ın iktidarı tek başına ele geçirmek için ısrar etmesi. Bunun iç savaşa yol açacağı kesin.

Taliban’ın 2001’den bu yana iç çelişkilerden faydalanarak Peştunlar dışında farklı etnik gruplardan parçaları içine katması nedeniyle ülkenin kuzey ve güney diye ikiye bölünmesi senaryosunun işlemeyeceği öngörülüyor. Bu biraz ezber bozucu. Mesela Badahşan’da Tacik gençlerin Taliban’a katıldığı aktarılıyor. Yine Taliban’ın geçen nisanda Hazara Şiilerinin desteğini almak için Mevlevi Mehdi’yi Sar-e-Pul vilayetine başkan yaptığı aktarılıyor. Yani Taliban da 1996-2001’deki siyasetinden farklı bir şey deniyor. Buna karşın İran da Hazaraların aceleyle Taliban’la çatışmaya girmesini istemiyor. 1996-2001’de Hazaralar Kuzey İttifakı içinde Taliban’a karşı savaşıyordu. Ama savaş kaçınılmaz hale gelirse 1998’den farklı olarak İran’ın elinde devreye sokabileceği vekil güçler var. Suriye’de savaştırılan Fatimiyyun Tugayı Afgan Şiilerden oluşuyor. Hatta bir ara Tahran, Afgan hükümetine Fatimiyyun Tugayları’nın resmi güçlere dahil edilmesini önermişti.

***

Çin de Taliban’la üç şeyin pazarlığını yapıyor:

- Çin’in Kuşak ve Yol Projesi dahil ekonomik çıkarlarının korunması.
- Taliban’la saf tutan Doğu Türkistan İslam Partisi’ne desteğin kesilmesi.
- İslamcı militanların Çin topraklarına sızmasını önlemek için Badahşan vilayetinde Çin’e askeri üs verilmesi.

İşgal sonrası ilk Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin Çin-İran ekseniyle iyi ilişkilerden yana tutumuna karşın mevcut Devlet Başkanı Eşref Gani daha batıcı olarak görülüyor. Bu ayrım stratejik hesaplar açısından da önem kazanıyor.

Afganistan’ın geleceği Kuşak ve Yol Projesi’nde rotaların nereden geçireceğini de belirleyecek. Halihazırda çatışan iki rota var. ABD 2014’te koalisyonun çekilmesinden sonra ticaret ve transit ağıyla Afganistan’ı batıya bağlayacak bir proje olarak Lapis-Lazuli hattını öne sürmüştü. ABD’nin hasımları İran, Rusya ve Çin’i izole etmek için de kurgulanmış bir hattı. Afganistan’dan başlayıp Türkmenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye’ye uzanan bu orta koridor 2017’de Aşkabat’ta imzalanmıştı.

Bazı İranlı yorumcular bugünkü Afganistan savaşını İpek Yolu’nun iki versiyonu arasında bir kavga olarak okumayı tercih ediyor: Amerikan kanadının istediği Türkiye’nin öne çıktığı bir senaryo ile Eşref Gani, Kuzey İttifakı, Tacikler ve Özbeklerden oluşacak koalisyonun desteğiyle İran ve Pakistan’ı baypas eden orta koridorun inşa edilmesi. Diğer versiyonda Karzai ve Taliban’ın koalisyonu ile Çin’i Pakistan, Afganistan, İran ve Türkiye üzerinden batıya bağlayan koridor. İran ve Pakistan birinci versiyona karşı. İranlılar Taliban’ın nisanda İstanbul’da konferans davetini reddetmesini de rota savaşına bağlıyor.

Fakat üzerinde durulan başka rotalar da var. Mezar-ı Şerif-Kabil-Peşaver rotası ya da Çin, Kırgızistan, Özbekistan’ın yer aldığı Kabil Koridoru gibi. Sonuçta ulaşım hatları stratejisinde Afganistan’ın jeopolitik değeri yüksek olsa da bütün meseleyi iki rota arasındaki rekabete indirgemek sorunu biraz basitleştirmek sayılır. Yine de çok fazla değişken içerse de eksenler şekillenmesinden söz edilebilir.

Taliban’ın izlediği stratejiye bakarsak çekilme sonrasında ABD’nin müdahale geliştirebileceği kuzey sınırlara yöneldiği görülüyor. Tacikistan ve Özbekistan sınırlarındaki tüm ilçeleri ele geçirmesi ile 1994’ten beri sıkı düşmanı Kuzey İttifakı’nın beslenme hatlarını kestiği söylenebilir. Burada Taliban karşıtı cephede Türkiye’ye yakın iki isim var: Taciklerin grubu Cemiyet-i İslami’nin lideri Ata Muhammed Nur ve Özbek komutan Raşid Dostum.

Geçmişte savaşan taraflar arasında safların çok değiştiği unutulmamalı. O yüzden aktörlerin dünkü duruşunu geleceğe sabit veri olarak aktarmak yanıltıcı olabilir. Sözgelimi Çin’e mesafeli duran Gani Amerikalılar çekilirken Pekin’le arayı iyi tutmaya çalışıyor. Çinliler de eski düşmanları Taliban’a yatırım yapıyor. Ayrıca hem Çin hem İran IŞİD’in “İslam Devleti-Horasan” versiyonuyla bölgede sahneye çıkması karşısında Taliban’ı önleyici güç olarak görüyor.

***

Taliban, Çin ve İran’ı temin eden bir yaklaşımla hareket ederse Kuzey İttifakı’na bel bağlayanların gerideliği yeni bir Afgan denklemi oluşabilir. Sahadaki hızlı güç değişimini bu faktörlerin dışında anlamlandırmak da mümkün değil.

Çin, İran ve Rusya Amerikalıları Asya’dan uzaklaştırma siyasetinde sacayağı gibi duruyor. Mantıken bu siyaset iç savaş senaryosunu bertaraf etmeyi gerektiriyor. Burada sonsuz savaşları bitirme adına çekilen ABD’nin hibrit savaşlara yol açıp açmayacağına dikkat etmek gerekiyor. Bu bakımdan üç ülkenin geçmiş düşmanlıkların üstesinden gelip Taliban’ı ‘istikrarlı’ bir Afganistan’da çözüm ortağı olarak konumlandırması kendi stratejik çıkarları açısından çelişki arz etmiyor.  

Tüm yazılarını göster