Taliban'la birlikte poz verenler kadınlara yapılanları unutuyor mu?

Kız çocuklar eğitimden men edildi, kadınlar çalışamıyor. Buna karşın, haberlerin ve diplomasinin büyük kısmı, kadınların kamusal alandaki yokluğunun farkında bile değil.

Abone ol

Emma Graham-Harrison

Taliban’ın Kabil’de yönetimi ele geçirmesinden birkaç gün sonra, birkaç muhabir kent sokaklarından görüntüler paylaşıyor, alışveriş yapan insanlar sokaklara geri dönerken ve sıkça intihar saldırılarının yaşandığı yerler bir sonraki intihar bombacısına hazırlanırken ani bir sessizlik hissinin egemen olduğu şehrin ne kadar hızlı ve “şaşırtıcı biçimde normale” döndüğünü dile getiriyordu. Muhabirler, bariz farkı göremeyen erkeklerden oluşuyordu; videolarının çoğunda erkekler yer alıyordu. Şehirdeki kadınlarının büyük kısmı, Taliban yönetiminin onlar için ifade ettiği şeyden korkarak evlerine gizlenmişti.

ERKEKLERE ÖZGÜ BİR KÖRLÜK YAŞANIYOR

Yoğun bir baskının yaşandığı zamanlarda kısa süreli bir dikkat kayması yaşanabilir. Buna karşın, sonraki haftalarda, Afgan kadınlar nezdinde ortaya çıkan trajedi karşısında tanık olduğumuz bu türden bir körlük, önce erkek gazetecilerin Taliban’ın kazandığı zaferle ilgili haberlerinde, ardından da uluslararası örgütlerin Afganistan’daki krize verdiği tepkide yeniden ve yeniden ortaya çıkacaktı.

Afganistan, daha Taliban yönetimi ele geçirmeden önce de bir kadın olarak hayatını sürdürmek için dünyanın en kötü ülkesiydi. Ne var ki, Taliban’ın kadın istihdamına sınırlama getirmesi ve hatta kadın sunucuları televizyon ekranlarından kovmaya çalışmasıyla beraber, son yıllarda görülen ve karamsar romanların bile ötesine nadiren geçebilecek kısıtlamalar, IŞİD halifeliğinin kısa süren egemenliğini ya da Taliban’ın Afganistan’a yıllar önce hükmettiği zamanları andıran biçimde yeni derinliklere daldı. Taliban’ın kız çocukları yüksek öğrenimden men etmesinden bu yana, geçen hafta itibariyle 90 gün geçti ve liselere dönüş tarihleri hâlâ belirsiz.

Lâkin, özellikle de Taliban’ın kontrolü ele geçirdiği ilk haftalarda, bu korku ve kadınların hayatları üzerine çöken devasa gölge, Afganistan’daki pek çok erkek gazeteci ya da İngiltere’den ABD’ye, Avustralya’dan Kanada’ya varıncaya dek, İngilizce konuşulan ülkelerdeki editörlerce (diğer dilleri takip etmedim) tam anlamıyla kayda geçmemiş gibi görünüyordu. ABD’nin önde gelen gazetelerinden birinin Taliban’ın kız çocuklar için orta eğitime dair fiili yasak ilanını okurlarıyla paylaşması dört gün sonra gerçekleşti. Amerika’yı hedef alan 9 Eylül saldırılarının yirminci yıldönümünde Kabil’deki tanınmış bir erkek muhabir, Twitter mesajında merakla “Belki bugün artık iyileşmeye ve ilerlemeye başlayabiliriz” diyordu. Afgan kadınlar ise yalnızca tekrar iş hayatına dönüp dönemeyeceklerini, hatta evlerinden güvenli bir şekilde çıkıp çıkamayacaklarını merak ediyorlardı.

TÜM DÜNYA ERKEKLERİN HAKİMİYETİNE AYAK UYDURDU

Kadınların hayatları ve kamusal rolleri üzerindeki özel kısıtlamalar, çoğu zaman tamamı erkeklerden oluşan delegasyonların bir parçası olarak yeniden Kabil’e uçmaya başlayan diplomatların, BM yetkililerinin ve yardım kuruluşlarının çoğunun gözünde bir öncelik taşıyor gibi görünmüyor. İngiltere, kadınları hükümetten ve kamusal alanlardan hararetli biçimde dışlamaları nedeniyle Afganistan’ın yeni yöneticilerine gönderdiği mesajdan habersiz veya bunu umursamıyor gibi görünen iki Taliban erkeğiyle “kadınların ve kız çocukların haklarını” tartışması için iki İngiliz erkeği görevlendirdi.

Birleşmiş Milletler, Kabil’de bulunan BM Kadın Ofisi’nde yöneticilik yapması için bir erkeği atadı. Taliban, kız çocuklarının ortaöğretim hakkına yasak getirdiğinde, çocuklarla ilgilenen BM dairesi olan UNICES, kız çocukların eğitim hakkının geleceği hakkındaki “endişelerini” yüksek sesle dillendirmesinden önce, yalnızca erkek lise öğrencilerinin okula geri dönüşünü memnuniyetle karşıladığını ifade eden bir bildiri yayınladı.

Dahası, sanki kadınların kendi geçimlerini sağlama ve kendilerini eğitme yetenekleri yalnızca bir pazarlık konusuymuş gibi, uluslararası toplumdaki erkeklerden, insan hakları konusunda “Taliban’a zaman tanınması” için sık sık çağrılar yapıldı. Bu durum, kadın haklarının acil bir insan hakları krizi değil, diğer kadınların ilgisini çeken ve en çok kadınların sahiplendiği tali bir endişe olduğunu ima ederek gerçekleri görmezden gelen pek çok haberle de örtüşüyordu.

Kabil’in düşüşünden yaklaşık üç hafta sonra, Atlantik Okyanusu’nun iki yakasındaki gazeteler bazında, Afganistan’da çalışan en tanınmış erkek muhabirlerin köşe yazılarını taradım. Şüphesiz, bu bilimsel olmayan bir araştırmaydı fakat kadınların gerçekleştirdikleri protestoların yer aldığı haber içeriğinin dışında, hiçbirinin tek başına kadın haklarına yönelik sistemik saldırıyı konu alan bir yazısına ulaşamadım.

Gazeteler, kadınların hayatlarının birden bire sekteye uğramasıyla ilgili makaleler yayınlasa da bu makaleler genellikle ülke dışında yaşayan kadınlar tarafından yazıldılar. Erkek gazeteciler belki habersiz, belki de umursamazdı. Her iki durumda da yaptıkları şey tembel gazetecilikti ve haberleri yazanların, yaşananların ne kadarının manşetlere çıkacağını ve dolayısıyla nelerin uluslararası tartışmaların odak noktası haline geldiğini ne oranda belirlediğinin bir hatırlatıcısıydı.

Bunun gibi bir yaklaşımın, uluslararası kuruluşların ve diplomatların Kabil’e yapılacak geziler için delege listelerini gözden geçirdiklerini ve delegelerin tamamının ya da büyük kısmının erkeklerden oluştuğu gerçeğini görmezden gelmelerini ya da kadın haklarının çiğneniyor oluşunu en cılız sesle dillendiren basın açıklamaları yayınlamalarını kolaylaştırdığını düşünmemek elde değil.

TALİBAN’A ÖVGÜLER DÜZENLER DE VAR

Seçici körlük, sosyal medya yayınlarında, eleştirel olmayan bir hayranlık ve kimi zaman neredeyse baş döndürücü bir heyecan merceğinden sunulan Taliban savaşçılarının görüntülerinin çokluğuyla kendini gösteriyor gibiydi. Bir haber başlığı, genç bir Taliban militanının “seksi mi yoksa korkutucu mu” görünmeye çalıştığını sorgularken, “Yarısı buraya gel, yarısı seni öldüreceğim diyor” diye atılmıştı. Başka bir meslektaşım kısa süre önce, bu grubun kullandığı siyah bir sarığı takarak bir Taliban gibi giyindiği fotoğraflarını paylaştı. Büyük bir uluslararası televizyon kanalı için çalışan bir diğer gazeteci, kamerasını bir Taliban roketatarının yanındaymış gibi gösteren ve “Araç gerecimi yenilemem gerekiyor” diye espri yaptığı bir görüntü paylaştı.

Bu, işlediği savaş suçları arasında medya mensuplarının katledilmesi de bulunan ve son günlerde ayrıntılarıyla belgelenen hak ihlalleri, misilleme cinayetleri, zorla göç ettirmeler ve azınlıkların katledilmesi de dahil olmak üzere, kadınlar üzerinde kurulan baskının çok ötesine geçen bir hükümetin fedailerine dair anlaşılması imkânsız bir yaklaşım. Şu halde, Sincan bölgesindeki Çin güvenlik güçleri ya da İran Devrim Muhafızları gibi diğer baskıcı yönetimlerin askerleriyle çekilen özçekimler de aynı şekilde görülebilir mi?

Taliban anlamak gibi acil bir ihtiyaç söz konusu. Yeni hükümet uğruna savaşanların ve onun yönetimini hakim kılanların dünya görüşü ve hırsları, onlarla nasıl bağlantıya geçeceğimizi de etkileyecek.

Öte yandan, Taliban’la birlikte çekilen dikkat çekici fotoğraflar ve bu oyunda yer alan genç militanların tasarımcılığını yaptığı Instagram hikayeleri, beğenileri ve takipçileri artırmak doğrultusunda (resimler Batı’da rağbet görme eğilimi taşıyor) önemli bir fikir sunmaktan daha fazlasını yapıyor. Ülkede ve sürgünde bulunan pek çok Afgan’da öfke ve umutsuzluk uyandırıyorlar; telefonum aralıksız biçimde inanılmaz ekran görüntüleri ve mesajlarla doluyor. Bu görüntülerden birini paylaşan Afganistanlı bir kadın, arkadaşına “Stockholm sendromu mu yaşıyorlar?” diye soruyordu.

Taliban’ın ülkeyi ele geçirmesinin ardından yaşanan mali felakette büyük ihtimalle en çok acıyı çeken kesim yine kadınlar oldu. Erkekler bedensel işlere ya da çocuklarını satmaya zorlansa da kadınların büyük kısmı hiç çalışamıyor ve satılanlar daima kız çocuklar oluyor. Uluslararası toplum ve basın, yıllardan beridir Batı’nın Afganistan’a olan ilgisinin temelinde kadın hakları olduğunu öne sürüyor. Bu kaygılar asla bu kadar aciliyet taşımamıştı.

Eğer Afgan kadınların karşı karşıya olduğu özel kriz Afganistan’la ilgili haberlerin odağına konulmazsa ve kadınlar yardım faaliyetleri ve ulaşım özgürlüğü görüşmelerinin merkezinde değilse, onların ve Afganistan’ın tamamının ödeyeceği bedel şimdikinden daha da yüksek olacak.

Yazının orijinali The Guardian sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)