Tamer Levent: Tiyatro kültürü ihtiyaç haline getirilemedi

Tiyatro sanatçısı Tamer Levent ile güncel tiyatronun sorunlarını konuştuk. Levent, "Sanata, sanat kültürüne yeterince yatırım yapılmamış toplumlarda hep bir eksiklik vardır. Sanat, toplumsal ilişkileri iyileştirebilir, demokrasi gibi kavramların önünü açabilir. Sanatın değiştirici dönüştürücü özelliği ve gücü vardır. Buna yeterince önem verilir, yatırım yapılırsa sanat her şeyi iyileştirir" dedi.

Abone ol

Nuray Büyüdağ

DUVAR - Sanatçı Tamer Levent oyunculuğa Devlet Tiyatroları’nda başladı, daha sonra yönetmenlik ve 1994 tarihinde genel müdürlük görevlerinde bulundu. Devlet Tiyatroları Opera ve Balesi Çalışanları Vakfı TOBAV ile Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği TOMEB kuruluşlarında yer alarak, bir dönem genel başkanlığını yaptı. Yönettiği oyunlarla, Rusya, Kanada, Güney Kore, İran ve Kuzey Kıbrıs’ta festivallere davet edildi. Simindis Kundzuli (Mısır Adası), Kış Uykusu, Tepenin Ardı gibi festival filmlerinde oynadı ve ödüllerle döndü. Usta oyuncu Levent ile günümüz tiyatrosunun sorunlarını konuştuk. Levent, "biz yaşamayı sanat olarak görebilsek problemleri daha rahat çözebileceğiz. Sanat dalları bizi dürten harekete geçiren bir süreci kapsar" dedi.

Nuray Büyükdağ ve Tamer Levent

Sanatın bir ürün olmadığını, süreç ve düşünme biçimi olduğunu söylüyorsunuz. Peki size göre sanatsal ürün nasıl oluşur?

Sanatsal ürün düşüncenin ürüne uygulanması ile oluşur. Bir bataklığı deneyimlemeden kurutmak, bu düşünceyi bulmak sanattır. Bu olumlu deneyimden sonra bunun artık tekrarlanması ise bilgidir. Ilk yapılan şey sanattır. Bilim, onu aktardıktan sonra ortaya çıkıyor. O halde bütün insanlar sanatçıdır. Gelişim halindeki bir toplum eğer ilerlemek istiyorsa insanların bu yönlerini, yaratıcılıklarını ortaya çıkaracak ortamlar hazırlamalıdır.

Türkiye'de hep demokrasi, ekonomik sorunlar, hak ihlalleri, yurttaşlık hakları gibi sorunlar gündemde oldu. Ve insanların öncelikleri bu yönde şekillendi. Bu düşünüldüğünde sanat 'lüks' bir kavram olarak algılanıyor olabilir mi?

Eğer sen sanatı resim, mimarlık, heykeltraşlık olarak görürsen ya da tiyatro olarak görürsen dersin ki ortada bu kadar sorun varken tiyatroya ne gerek var? Halbuki biz yaşamayı sanat olarak görebilsek problemleri daha rahat çözebileceğiz. Sanat dalları bizi dürten harekete geçiren bir süreci kapsar. Avrupa 16. yüzyılda Skolastik düşünceye karşı bir reform gerçekleştirdi. Rönesansı doğurdu. Dini otoriteye karşı yapılmıştı. Rönesansla birlikte insanlık büyük bir gelişim gösterdi. İslamiyet özeleştiri kavramı geliştiremedi. Bu nedenle Müslüman toplumlarda eleştiri kabul edilemez. Yenilenme de kabul edilemez.

17. yüzyılda Fransız İhtilali ile birlikte demokrasi kavramı Avrupa'da ön plana çıkıp gelişti. Demokrasi mücadelesi vermiş dünyanın gelişmiş ülkelerin müthiş bir birikimleri var.

Türkiye’de bir tiyatro kültürü oluşmaya başladı mı sizce?

Tiyatro kültürü ihtiyaç haline getirilemedi henüz Türkiye'de. İnsanların kişisel gelişimine katkıda bulunuyor gibi bir tanım üzerinden tiyatroya gidilmiyor bizde. Ama evet, insanlar artık tiyatroya gidiyorlar. Bunda bizim son 35 yılda geliştirilen drama kültürünün etkisi de var. Neden biz drama yaptırıyoruz, neden biz tiyatro yaptırıyoruz? Drama atölyelerine baslayan insanlar atölye süresince bir durumu rol oynama tekniğiyle, problem çözme de diyebiliriz biz buna, yaşamaya başladıkları zaman kendinin veya başkalarının problemlerinin farkına varmaya başladılar.

Tiyatroya gelen insan kendi sanat kimliğini ortaya çıkarmak, onu harekete geçirmek için geliyor tiyatroya. Tiyatrocu, onun sanat kimliğini harekete geçirecek dürtücü güç konumunda burada. Fakat kendi doğallığını kavramış bir izleyici yapaylığını fark ettiği bir oyuncuyu ya da bir oyunu da izlemek istemiyor. İzlediği şey ona kendini rahatsız hissettiriyor ve kendini aptal yerine konmuş hissediyor. Fakat tiyatroya gitmeye devam ediyor. Dünyanın ve özelinde ülkemizin bu atmosferinden çıkıp onu sağaltıcı arayışın peşine düşüyor. Çünkü insan umut ederek yaşayabilir ancak.

İnsanın gelişimi için bu kadar önemli olan tiyatro yapmak, oyun sahnelemek ülkemizde birçok sorunu barındıran bir sanat dalı. Tiyatronun önündeki engeller nasıl aşılır sizce?

"Sanata Evet” ile. Toplumların kendi yaşam biçimlerini, kendi kaderlerini kendilerinin tayin edebilmesi ve her alanın sivil bir özellikle kendi mesleki alanının kurumsallaşması adına devlet yapısının içerisinde yetkili olabilmesi gerekir. Oysa bizim sistemimizde devlet yapısında alanların kurumsal kimliklerinin oluşmasına siyasi iktidarlar bürokratlar karar veriyor. Oysa her seferinde değişen Kültür Bakanı ya da bürokratların bütün bu ayrıntıları bizim kadar, işin içinde olan insanlar kadar bilmeleri, yetkin olmaları beklenemez.

Sürekli bürokrata, kültür bakanına şikayette bulunmak yeterli değildir. Türkiye'de hala bu düzeydeyiz ve buraları aşamadık. Neyi çözeceğini bilmeden ve kiminle çözeceğini bilmeden yol alamazsın.

Daha önce kurulan Oyuncular Sendikası ve şimdi oluşum aşamasında olan Tiyatro Kooperatifi Girişimi, amaçlarını, “kendi paydaşları olan özel tiyatroların ekonomik sıkıntılarının giderilebilmesinde rol oynamak, sektörel olarak profesyonelleşmek, mesleki alanda özel tiyatroları temsilen bir muhatap olabilmek, çalışma koşullarının iyileştirilmesini sağlamak, gerekli olan yasal mevzuat değişiklikleri için önerilerde bulunmak ve gerekli mercilerle işbirliği yapabilmek” olarak açıklıyorlar. Devamında da “ticari işletme” yerine, “kültürel işletme” olarak yeniden tanımlanmak istiyorlar. Bu ağır mali yükü getiren vergilendirme sisteminde de yeni bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğunu söylüyorlar. Bu girişim İstanbul'daki özel tiyatrolar için bir çözüm olabilir mi?

Kendi göbeğini kendin kesme girişimi bu. Türkiye'de kaderci bir anlayışla teslimiyet var. Sadece şikayet edip nasıl bir çözüm üretebileceğimizi konuşmuyoruz. Bu bir arayıştır, bir düşüncedir, bir harekettir, dikkat çekmektir. Bu alanın iyileştirilmesi, çözümler üretmesi için böyle bir sivil anlayışın devreye girmesini çok doğru buluyorum. Çünkü bu kooperatif yapmakta oldukları işin özelliğini bilen kendi sorunlarını tarif ederek çözüm talebinde bulunabilecek insanlardan oluşuyor. Siyasilerin söylediği gibi attan düşenin halini attan düşen anlar.

Devlete vergilerini ödeyen bir birey olarak karşılığını alamadığımızda, kendi yaşam kalitemizi belirleyemediğimizde kendi yaşam kalitemizi düzenleyebileceğimiz bir sistem arayışına gireriz. Bu sistemi kurmaya başladığımızda devletin, politikacıların kurduğu sisteme alternatif bir sistem de oluşturmuş oluruz.

Peki yıllardır bu yönde oluşan taleplerin Meclis'te gündeme getirilmesi bir karşılık bulabilir mi sizce?

Bunların olması için önce bir tez öne süreceksin. Karşı taraf bunu anlamasa bile onun anlayacağı dilde argümanlarla bir diyalog kurulacağını düşünüyorum. Bu üslup içerisinde yapılacak çalışmaların bu kooperatif çalışması ile birlikte donanımlı bir şekilde geliştirilmesi halinde hangi siyasi parti iktidarda olursa olsun onlara sunulması ve bu taleplerin yerine getirilmesi için karşılıklı görüş alışverişinde bulunulması ve bir çözüm süreci yaratılmasından yanayım. Herhangi bir gelişme kazanılmadığı takdirde bunun bir sorumlusu olmalıdır. Bunu durduran insanlar da bunun diyetini ödemek ya da en azından makul mantıklı bir sebep açıklamak zorundadırlar.

Hem devlet tiyatrolarında hem de sinema ve dizilerde oyunculuk yapan biri olarak Türkiye’de oyunculuk mesleğine bakış nasıl sizce?

Oyuncuların herhangi bir yasal hak ve hukuklarının, sendikal haklarının olmaması, toplumda yaşam kültürünün sanata dönüşmesi fikrinin organize edilmediğinin bir başka kanıtı. Türkiye'de “tanım yapmak” gibi bir kavram yok. Bir hastalığın ismini koymadan teşhis etmeden tedavi edemezsiniz. Bugün doğru düzgün bir oyunculuk mesleki tanımı yok. Özlük ve mülkiyet hakları yok. Yaşamlarını nasıl idame ettireceklerinin bir garantisi yok. Biraz bankacılık biraz dolarcılık biraz borsacılık öğrenerek hayatını devam ettirmeye çalışıyor oyuncular. Bir devlet memurunun düzenli maaş almak emekli olmak gibi hakları varken oyuncular için neden böyle bir düzenleme getirilmiyor? Oyunculukla ilgili bir takım yasal düzenlemeler yapılmalı.

Tiyatrodan gelir elde etmek bir oyuncu için her zaman mümkün olmuyor.

İstanbul'da bir tiyatroda oynayacağınız zaman provalarda para vermiyorlar. Oyun çıktıktan sonra da haftada bir oynanıyor. Haftada bir 50 liradan başlayan ücretlerle çalışılıyor. 1000 lira alsanız bile bu yaşamsal ihtiyaçları karşılayacak bir rakam değil. Ve bir de oyununu geliştiremiyor haftada bir oynadığı zaman. Tekrar oyununu hatırlamaya çalışıyor.

Örneğin Antik Yunan'da oyuncu askere gönderilmiyordu. Çünkü oyuncunun başına herhangi bir şey gelirse kişiyi kaybedeceklerini düşünüyorlardı. Antik Yunan'da oyuncunun askere gönderilmemesinin bugün bir karşılığı olması lazım.

'DEVLET MEMURU STATÜSÜNDEN KURTULMALI'

Devlet tiyatrolarında oyunculuk, yönetmenlik ve genel müdürlük yaptınız. Bu sistemi bilen biri olarak ödenekli tiyatrolardaki oyuncuların durumu nasıl buluyorsunuz?

Devlet ve şehir gibi ödenekli tiyatroların var olmasını önemli buluyorum. Ama burada çalışan insanlar 'biz kimiz neyiz ne yapıyoruz' diye kendilerini sorgulamamışlar. Memur gibi maaşını alıp çalışmış emekli olunca da işini diğer memurlar gibi bırakmış. Bir oyuncu eli ayağı tuttuğu sürece oyunculuğu bırakmaz. Devlet tiyatrosu oyuncularının da 657'ye değil, kendi yasasına tabi olması gerekir. Devlet memuru statüsünden kurtulması gerekir.

Dizi piyasasındaki oyunculukları nasıl buluyorsunuz?

Dizi piyasasında para kazanacağını düşünen güzelliğine ve yakışıklılığına güvenen genç delikanlılar, kadınlar var. Genç erkekler body building yaparak genç kadınlar da güzellik yarışmalarına katılarak oyunculuk yapacaklarını düşünüyorlar. İşin düşünce kısmıyla ilgilenmiyor. Nasıl olsa ben yakışıklıyım ya da ben güzelim ve beni alırlar, oynarım diye düşünüyorlar.

Tiyatroya gidin, sanat iyileştirir deniyor fakat bilet fiyatları orta sınıfın altındaki insanların tiyatroya gitmesini engelliyor. Yoksullar tiyatroya gidemez diye sınıfsal bir kabul yok mu sizce?

Bu da işte bütünün sorunu. Eğer sen bu toplumun kendini geliştirmesini, kişisel gelişimini sağlamasını istiyorsan hangi ekonomik gelir grubundan olursa olsun ona böyle bir ortam sunuyor olmalısın. Peki nasıl destek olunur? 4 kişilik bir aile tiyatroya gitmek istiyor. Biz en ucuz tiyatro bileti olarak 25 lirayı dikkate alırsak tiyatroya gitmek için 4 kişilik bir ailenin diğer masraflarla birlikte tiyatroya gitmesi 150 lirayı buluyor. Ve 150 lira bir aile için önemli bir miktardır.

Fikri Mülkiyet hakkının ve bireyin kendini geliştirmesinin bir insan hakkı olduğu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi çerçevesinde kabul edilmiştir. Bu bildirgede her insanın sanata ulaşmaya hakkının olduğu yazılır. Yani sen sendikalı veya bir kamu kuruluşunda çalışıyorsan eğer ve cebindeki parayla bilet aldıysan, bu biletleri sendikanın ya da kamu kuruluşunun idari mali işler bölümüne götürüp tasdik ettirip veriyorsun. Bu biletlere ödenen ücretin ya hepsini ya da yüzde yetmişbeşini sana iade ediliyor. Avrupa Birliği ülkelerinde bu şekilde uygulanıyor. Sistem senin sanata ulaşma hakkın vardır diyor.

Sizce Türkiye'de tiyatro sektör haline geldi mi?

Bir sektör değildir henüz. Çünkü yasal bir düzleme oturmamıştır. O alanın kimliğini oluşturacak sistemin kurulması gerekiyor öncelikle sektör olabilmesi için.

Bir oyunun prodüksiyonunu yaparken bu kadar çok ekonomik denklem düşünüldüğünde yapılması planlanan oyunun sanatsal değeri sekteye uğrar mı?

Özel tiyatroların çoğu turneye gittiği zaman ekonomik, tek araçla gidebileceği, dekoru ve ışığı fazla olmayan, 2-3 oyuncuyla kotarılan prodüksiyonlar yapmaya çalışıyorlar.

Oyuncu prova süresince para almadığı için dublaja, diziye gitmek zorunda kalıyor ve provaya gelemiyor. Rejiyi, kostümcüyü, oyuncuyu, prova salonunu, ışıkçıyı bunların hepsini bir araya getirmek çok zor olabiliyor. Her gün provada birkaç kişi eksik olduğunda o provadan bir verim de alınamıyor. O zaman o tiyatroyu yapmak hakikaten saçma sapan bir şeye dönüşmeye başlıyor.

İşin sahnede zanaatini yapıp sanatını yapamıyorsam yani o işi parlatacak unsurları kullanamıyorsam ortaya koyduğum ürün kimse fark etmese bile bende bir tatminsizlik bir eksiklik duygusu oluşturur.

Tabi yine de bir oyunun iyi olması oyuncu sayısının azlığına ya da çokluğuna, dekora veya ışığa çok da bağlı değildir. Bu olumsuz şartlarda bile en iyisini yapmak zorundayız. İlle de büyük prodüksiyonlar yapmak zorunda değiliz.

'TİYATRO YASASI OLMASI GEREKİYOR'

Türkiye’de gelişen tiyatro, birçok sorun ve zorlukla mücadele ederek ilerlemeye çalışıyor. Tiyatro ekiplerinin sayısı artarken teknik ekip, sahne sayısı gibi alt yapıya ait birçok unsur yetersiz kalıyor.

Bu kültürel bir sorundur. Öncelikle bir tiyatro yasası olması gerekir. Bu işlerin nasıl yapılması gerektiği ile ilgili bir kültür, yasa oluşmadıkça bu işler dengelenmeyecek. Bir düzenleme getirilmedikçe hep idare edilen bir vaziyet olarak kalacak bu sorunlar. Bir şeyin meşruiyetini yasal olarak kabul ederseniz o toplum nazarında da meşru hale gelir. Ancak tiyatrolarda çalışan bütün ekibin teker teker bir meslek tanımı olduğunda bu iş düzene girebilir. Dramaturg, sesçi, ışıkçı, teknik ekip, yazar, yönetmen, çevirmen, asistan bütün bir ekip bu tanımlama üzerinden bir ücrete tabi tutulmalı. Tüm bunların sistemleştirilmesi gerekiyor.

Ve bir de bu tiyatro yasası özel tiyatrolar, ödenekli tiyatrolar, çocuk tiyatroları, amatör tiyatrolar, yazarlar, festivaller gibi olayları kapsayacak, tanımlayacak ve kültürel tanımını da yapan bir yasa olmalıdır.

Devlet tiyatrosunun eksikleri ile birlikte bir sistemi var. Özel tiyatroların şartları en az devlet tiyatrosunun şartlarına denk getirilmeli.

'MADDİ İYİLEŞTİRME SİSTEMİ KURULMALI'

Nasıl bir sistem bu sorunları çözebilir?

Ona yönelik bir maddi iyileştirme sistemi kurulması lazım. Bilet fiyatlarındaki vergi kullandıkları, elektrik, doğalgaz, kira gibi temel ihtiyaçlar için tiyatroların desteklenmesi veya bu giderlerden muaf tutulması gerekiyor. Temel giderleri devlet veya belediyeler tarafından sağlanırken diğer giderler özel sektörler tarafından sağlanabilir. Sisteme göre sanat eserlerinin yaratımında katkıda bulunmak isteyen kişilerin özel sektörlerin yaptıkları yardımlar vergiden düşülebilir. Türkiye'de Örneğin Akbank veya Zorlu kendi tiyatrosunu kuruyor ve onu vergiden düşüyor. Kendi tiyatrosunu kurabilir fakat dışarıdaki tiyatroları da desteklemesi gerekir. Bunun daha etik olacağını düşünüyorum. Yani yasanın da şöyle olması gerekiyor; ticaret yapabilmen için kültür alanında bir kurumu desteklemek gibi bir şart konulması gerekir.

Bu bahsettiğiniz sistemin dayanağı ne olmalı?

Sanatın bir ihtiyaç olduğunu kabul edeceğiz. Bu tez üzerinden hareketle iyileştirmeler yapmak, yapılar kurmak, kurumsallaşmak, sistem kurmak, bu sistemin işletilmesi ile ilgili mekanizmalar oluşturmak gerekiyor. Tezimizin de halihazırda Avrupa Birliğine zaten bağlı olan ve AB'den bütünüyle ayrılmamış olan ama AB'nin kültür programına uyum konusunda henüz fazla yol kat edememiş ülkemizde bu dünyalı bakış açısıyla savunulması ve muhataplara da bunun kabul ettirilmesi gerekir. Fikri Mülkiyet hakkı kanunu Türkiye'de uygulanmalıdır. Ama Fikri Mülkiyet hakkını Türkiye'de hiçbir oyuncu bilmiyor. Fikri Mülkiyet hakkı üzerinden nasıl bir mesleki tanımlama yapacağını bilmiyor.

Tiyatro yapmak bir müteşebbistir. Ama benim Fikri Mülkiyetimi kim destekliyor? Bir kere üretme sürecimi desteklemiyor. Halbuki herhangi ticari bir işletme kurulduğunda kredi vererek baştan üretim süreci destekleniyor. Halbuki Fikri Mülkiyet hakkı senin fikri üretmek ve ürüne dönüştürme sürecin ve ürün dönemin demektir. Dolayısıyla Fikri Mülkiyet hakkı söz konusu olduğunda seni üretme sürecinde de koruması lazım. Özel tiyatrolarda fikri Mülkiyet hakkı şu; oyuncuya komşu hak denir. Doğrudan yaratıcı sayılmıyor. Yazar yaratıcı sayılıyor. O halde oyuncu hangi oyunda oynuyorsa o eserden bir gişe geliri alma hakkı vardır. Ama Türkiye'de tiyatrolar da gişelerinden vergiler düşünce çok bir şey kazanmıyor. Yani Fikri Mülkiyet hakkı ruhuna göre biz bir yasa yapabiliriz. Sistem kurabiliriz.

Sanatın bireyleri iyileştirici gücü var mıdır, toplumsal diyaloğa katkısı olabilir mi?

Sanata, sanat kültürüne yeterince yatırım yapılmamış toplumlarda hep bir eksiklik vardır. Sanat, toplumsal ilişkileri iyileştirebilir, demokrasi gibi kavramların önünü açabilir. Sanatın değiştirici dönüştürücü özelliği ve gücü vardır. Buna yeterince önem verilir, yatırım yapılırsa sanat her şeyi iyileştirir.