ABD Başkanı Donald Trump dün öyle tweetler attı ki Kürtler
sevinse mi düşünse mi bilemedi. Türkiye de aynen; öfkelense mi
yutkunsa mı?
Türkiye’ye tehditten sonra gelen ödül; Kürtlere şefkatten sonra
azar!
Önceki gece bizler uykudayken Trump “Suriye'den çekilmeye
başlıyoruz. (IŞİD) Tekrar toparlanırsa yakınlardaki üslerden tekrar
saldıracağız" derken her taraf için masaya zehirli bir elma
bıraktı:
“Kürtlere saldırırlarsa Türkiye'yi ekonomik olarak mahvederiz.
20 millik (32 km) güvenli bölge kuracağız. Aynı şekilde Kürtlerin
de Türkiye'yi provoke etmesini istemiyoruz.”
Öfkeli bir mesaj. Belli ki Cumhurbaşkanı RT Erdoğan’ın Ankara’da
görüşmeyi reddettiği Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John
Bolton’un raporu canını sıkmış!
“Çekilme tehlikeli ve yanlış bir karar” diyen bölgesel dostlara
ve iç muhalefete karşı kararlılık.
Fırat’ın doğusunda Amerikan boşluğunu doldurur diye beklediği
NATO müttefikine “Oyunu benim kurallarıma göre oynayacaksın”
ayarı.
Kürtlere de “İşimi zorlaştırma” uyarısı.
***
Peki, tamponu kim, kime karşı kuracak? Ayrıntı yok.
Kürtler korunacaksa Türkiye’ye karşı.
Bu vaat Türkiye’ye ise Kürtlere karşı.
Sınırdan aşağıya 32 kilometrelik bir alan, nüfusu karışık Haseke
ve Arap yoğunluklu Ayn İssa hariç kuzeydeki yerleşim merkezlerinin
neredeyse tamamını kapsıyor. Buralar Kobani, Girê Spî/ Tel Ebyad,
Serekaniye/Ras el Ayn, Dirbesiyê, Gire Hurma/Tel Temir, Amude,
Kamışlı, Tirpespiyê/Kâhtaniye ve Derik/Malikiye,
Muabbede/Rimelan/Girke Lege.
Ankara’nın tampondan anladığı bu şeritte 2012’den bu yana
Kürtlerin liderliğinde şekillenmiş bütün özerklik unsurlarının
tasfiye edilmesi. Yani Afrin senaryosunun tekrarı.
Kürtler ise bunu Türkiye’ye karşı bir nevi ‘uçuşa yasak bölge’
ya da ‘güvenli bölge’ olarak telakki etme eğiliminde.
Yine de kafalar karışık. Çünkü Trump’ın tampondan neyi kast
ettiğini ya da danışmanların Ankara’da masaya neyi koyduğunu
bilmiyoruz.
TEV-DEM Dış İlişkiler Sorumlusu ve PYD’nin eski Eşbaşkanı Salih
Müslim’e Trump’ın sözlerini nasıl okuduklarını sordum, şunu
söyledi:
“Tampon meselesinin nasıl olacağını gerçekten anlayabilmiş
değiliz. Tampon değil de ‘güvenlik bölgesi’ olarak algılıyoruz…
Elbette bunu Türkiye kuracak değildir. Uluslararası koalisyon
çatısı altında bir oluşum veya BM gücü olabilir. Artık neyi
kastettiğini bilmiyoruz. Daha ilk duyuyoruz. Aramızda böyle konuşma
geçmedi.”
Ankara’nın tepkisi de pek ikircikli. Evvela "Türkiye, Kürtlerin
hamisidir… Türkiye Kürtlerle savaşmıyor… Türkiye’nin Kürtlerle
hiçbir sorunu yoktur” söylemine dayalı alttan alan bir savunma
pozisyonu. ‘Ekonomik çökertme’ tehdidi karşısında “İncirlik’i
kapatırız” diye diklenecek halleri yok. “Amerika’nın desteğinden
emin olmak” iktidarın birincil mottosu.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu “Trump'ın içinde bulunduğu
zorluğu görüyoruz, üzerinde baskı var” diye manidar bir cümle
kuruverdi. Pek anlayışlı! Empatik! Zülf-i yâre dokundurmadan ‘iyi’
Trump’ı ‘kötü’ çevresinden ayrı tutan kurnazlık. Şark cinsinden.
“Hiçbir tehditten ne korkarız ne de pabuç bırakırız” diye yükselen
tonu iç tüketime salarsak açıklamanın devamında Trump’ın tamponuna
tav olan asıl yanıta geçebiliriz:
“30 km gibi bir güvenli bölge, bu ABD'nin de fikri değil. Bu
Cumhurbaşkanımızın teklifidir. Obama yönetimi bunu gerçekçi
bulmuyordu. Bahanelerle bu fikrimizi desteklemediler. Türkiye'nin
kararlılığını gördükten sonra bu fikri ortaya attılar. Biz buna
karşı değiliz.”
İki tarafın tampon tarifi farklı. Önemli olan ABD’nin içini
nasıl dolduracağı. Müzakere aşamasındaki bu strateji belki yolda
dizilecek fakat niyet babından varmak istediği yer belli:
ABD’nin havadan Irak’taki üsleri kullanarak kanat gereceği,
Türkiye’nin Amerikan askerlerinden boşalan boşluğu kısmen
dolduracağı karmaşık ve esnek bir güvenlik kuşağı oluşacak. İşin
içinde Fransızlar başta olmak üzere uluslararası koalisyondaki
ortaklar da olacak. Türkiye tehdidi bertaraf edilmek suretiyle
Kürtlerin Şam’a kayması önlenecek. Ayrıca Suriye ordusu da bölgeden
uzak tutulacak.
Bu tampon meselesinde Türk ve Amerikan tarafları arasında ortak
bir strateji çıksa bile Rusya’nın çizeceği çizgi Ankara’nın manevra
alanını tayin edecek ciddiyette. Erdoğan’ın Astana üçlüsünün zirve
toplantısı için gideceği Moskova’da Vladimir Putin’le baş başa
görüşmesinde bu tampon stratejisinin karatı belli olacak.
***
ABD’nin Kürtlere kalkan pozisyonu alması iki şeye bağlı gelişti:
Birincisi Kürtlerin Moskova ve Şam’la diyaloğu. Diğeri Türkiye’nin,
IŞİD’in bakiyesiyle savaş değil ‘demokratik özerklik’ modelini
çökertme hedefiyle gitmesi. Tampon bir nevi hem Kürtleri hem
Türkiye’yi Amerikan gündemiyle koşut hale getirme formülü.
ABD, Suriye’de 2014’ten beri destek verdiği Kürtlerin Şam’la
anlaşmasını istemiyor. Ama Türkiye’yi dizginlemediği sürece
Kürtlere “Şam’la görüşme” diye dayatamayacağını, haliyle Fırat’ın
doğusunu elinde koz olarak tutamayacağını görüyor.
Türkiye’nin de sınırların altında Kürtlerin özerkliğe haiz
herhangi bir statüye kavuşmasına tahammülü yok. Ama Rusya ve
ABD’nin oyun planına göre oynamaktan başka bir şey yapamadığı için
de kıvranıyor. Sınır hatlarında aylardır bir sağa bir sola
gitmekten askeri birliklerin feleği şaştı.
Rusya’nın stratejik önceliği ise evvela Kürtlerin ABD’nin
himayesinden çıkması, sonra da hükümet güçlerinin bölgeye dönmesi.
Ama Ruslar da Fırat’ın doğusunun geleceğine ilişkin bir şeyleri
garanti etmeden Kürtleri ABD’den uzak tutmanın zor olduğunu
biliyor. Kürtlerin talepleri konusunda Şam’ı yoğurmaları gerekiyor.
Suriye ise bir taraftan Türkiye’nin aşağıya daha fazla sarkmasından
çok rahatsız. Diğer taraftan Kürtlere fazla taviz vermeden bölgenin
kontrolünü geri almayı umuyor.
Kürtler küresel ve bölgesel güçler arasında öyle bir denklemin
içine düştü ki iyi tarafından bakanlara “Çaresiz değil, manevra
alanımız var” dedirtiyor.