1969 yılında Fransa’da yayımlanan bir şarkı, bir anda ortalığı kasıp kavurmaya başlamıştı -ki etkisi hâlâ sürüyor. Genç Fransız şarkıcı Georges Moustaki’nin “Le Meteque” adlı şarkısından söz ediyorum. Bu şarkıyı söylediğinde ikinci albümünü henüz çıkarmıştı ama öncesinde, sözlerini yazdığı bir şarkıyla dikkatleri üzerine çekmeyi başarmıştı: Aşkını anlattığı “Milord”, 1959 yılında, âşık olduğu Edith Piaf tarafından söylenmişti. Bugün, Kaldırım Serçesi namıyla maruf Piaf’ın adı geçtiğinde ilk akla gelen şarkılardan.
“Le Meteque”, ertesi yıl, Nino Varon’un sözleriyle Türkçe seslendirildi. Söylediği İtalyanca şarkılarla dikkatleri üzerine çeken, Anadolu-pop’un ilk yıllarında katıldığı radyo emisyonlarında Vasfi Uçaroğlu Orkestrası eşliğinde türküler söyleyen, sonrasında “aranjman”lara meyleden Tanju Okan, “Hasret” adını taşıyan şarkıyı söyledi ve bu plakla yıldızlaştı. Nino Varon, 1999 yılında onunla yaptığım bir söyleşide, “Le Meteque”i annesinin çok sevdiğini ve Türkçe sözler yazmasını istediğini anlatmıştı. Sonrasını ondan dinleyelim: “Aklıma gelmemişti bu, fikir hoşuma gitti... Gitarı elime aldım, mırıldanırken sözler çıktı: ‘Bu akşam çok efkarlıyım’ diye başladım ve bir çırpıda yazdım. Hiç unutmam, Tanju Okan’a bu şarkıyı götürdüğümde yanımda Can Bartu vardı. Tanju’ya şarkıyı verdim, ‘hemen söyleyelim’ dedi. Bu şarkı, onun ilk büyük ‘hit’idir. Dostluğumuzu pekiştiren şarkıdır aynı zamanda… Sonrasında birlikte çok şarkı yaptık ama ‘Hasret’in yeri ayrıdır.”
Tanju Okan, “Hasret” sonrasında yaptığı plaklarla hızla Türkiye’nin gündemine oturdu ve sadece 70’li yılların değil, bütün zamanların en büyük seslerinden biri oldu. Hayatı çileliydi. Bu çilenin onu genç yaşında yorduğunu söylemek mümkün -ki bu yorgunlukla içmeye başladı, dermanını kadehlerde aradı. Bu, şarkılarını söylemesine engel olmadı ama… Bilakis belki de daha içten söylemesinde çektiği çilelerin, sığındığı kadehlerin payı büyük.
Tanju Okan, bundan tam 25 yıl önce, 1996 yılının 23 Mayıs günü aramızdan ayrıldı. Sirozla boğuşuyordu ve son deminde çok sevdiği Urla’ya yerleşmişti. İzmir’de doğan sanatçı, orada hayatını kaybettiğinde 50’li yaşlarının sonundaydı ve hâlâ şarkı söylüyordu. Tarihin cilvesi, onu Türkiye’ye tanıtan şarkının bestecisi Georges Moustaki, on yedi yıl sonra, 2013 yılının 23 Mayıs günü hayatını kaybetti.
Moustaki, adını, idolü Georges Brassens’den almıştı. Gerçek adı Guiseppe Mustacchi’ydi ve Yves Montan’dan Dalida’ya Fransa’nın ünlü sesleri, onun bestelerini seslendirmişti. Aramızdan ayrıldığında 79 yaşındaydı ve Tanju Okan’ın aksine mutlu, dolu dolu bir hayat sürdü. 2009 yılında, solunum yollarındaki rahatsızlık yüzünden sahneleri bıraktığını açıkladığında hayranlarını üzmüştü. Çok değil, bu açıklamadan iki yıl önce, 21 Nisan 2007’de İşSanat’ta bir konser vermiş, Türkiyeli hayranlarıyla vedalaşmıştı. Mısır’da doğan, Fransa’ya yerleşen Moustaki, Yunan asıllıydı. Ege’nin iki yakasından doğan, yolları aynı şarkıda kesişen iki büyük isim, on yedi yıl arayla aynı gün bu dünyadan ayrıldı.
İzmir’de doğan Tanju Okan, liseyi Balıkesir’de okuduktan sonra şan eğitimi almak üzere İtalya’ya giden, şarkıcılığı kafasına koymuş bir genç. 1961’de Ankara sahnelerinde dinleyiciyle buluşuyor ve sonrasında sahneden hiç inmiyor. Bir yıl sonra, Müfit Kiper Orkestrası’nın solisti olarak İstanbul’a geliyor ve hayatını orada sürdürmeye başlıyor. 1964, onun için bir dönüm noktası çünkü Balkan Melodileri Festivali’ne, Milli Orkestra’nın üç solistinden biri olarak gönderiliyor. Dönemin en büyük yıldızları Tülay German ve Erol Büyükburç’un yanında bu festivale katılması, üstelik canlı performans esnasında en büyük alkışlardan birini alması, adını Türkiye çapında duyurmasına sebep. Tülay German, anılarında, Tanju Okan’ın sahneye rakı kadehi ile çıktığından, etkileyici bir performans sergilediğinden söz ediyor ve alkışların dakikalarca sürdüğünü anlatıyor. İlk Tanju Okan plaklarından birinde bu festivalde söylediği türkü var: “Kundurama Kum Doldu”. Bildiğimiz Tanju Okan’ın oldukça dışında, çekingen ama gelecek vaat eden bir yorum bu. Bu plakla eş zamanlı olarak yayınlanan “Maça Dolmuş” ise memleketin ilk futbol plaklarından biri.
1967, Tanju Okan açısından önemli bir tarih. İlk iddialı denemesini yapıyor ve Frank Sinatra’nın meşhur “Strangers in the Night”ına Fikret Şenes’in yazdığı Türkçe sözleri “İki Yabancı” adıyla yorumluyor. Ancak seçtiği şarkı talihsiz, zira aynı dönemde bir başka genç şarkıcı, Ajda Pekkan, hem de aynı şarkıya ve aynı adla Fecri Ebcioğlu’nun yazdığı Türkçe sözlerle büyük çıkışını yapıyor. Sonrasında, Nino Varon’un sihirli eli Tanju Okan’a değiyor ve ortaya “Hasret” çıkıyor.
Tanju Okan, stüdyoda bu şarkıyı (Nino Varon’un önerisiyle) ağlayarak seslendiriyor. Varon, sanatçının sonraki hayatında yol gösterici oluyor ve muazzam yükseliş başlıyor. Az önce sözünü ettiğim söyleşide Tanju Okan için kurduğu şu cümleler, o yılların birikimi: “En çok özlediğim şarkıcı Tanju Okan. Çok özel bir adamdı, çok iyi bir dosttu…”
Antuan Şöriz’in himayesinde, Nino Varon’un desteğiyle Diskotür adına plak yaptığı yıllar, en verimli yılları. Öncesinde, “Hasret”in izini süren “Öyle Sarhoş Olsam ki” ve “Koy Koy Koy” var. O dönemde, yolunu değiştirecek bir teklif alıyor: Teoman Alpay – Metin Bükey imzalı “Samanyolu”, Türkiye’ye gidip gelen Patricia Carli tarafından beğeniliyor ve Carli, şarkıya Fransızca sözler yazıyor. Ortaya çıkan “Oh Lady Mary”yi Tanju Okan’a söyletmek istiyor. Hikâyenin gerisini Nino Varon özetlesin: “Tanju Okan onu Avrupa’da söyleyecekti ama parayı denkleştirip gidemediği için David-Alexander Winter’a kaldı…”
Tanju Okan’ın hayatındaki kırılma noktalarından biri, 1975 yılında söylediği bir şarkı: “Kadınım”. Sözlerini Mehmet Teoman’ın yazdığı bir şarkı bu. Teoman, Tanju Okan’ın ısrarıyla söz yazmaya başlayan isim -ki sonrasında memleket müziğinin en güçlü söz yazarlarından biri oluyor. Yakın dönemde, Metin Solmaz’ın onunla yaptığı nehir söyleşi “Anılar Saçılmış Odaya, Her Yere” adıyla Anason İşleri Kitapları etiketiyle yayımlandı. Teoman, bu kitapta, şu hikâyeyi anlatıyor: “Tanju beni aldı karşısına bir gün, dedi ki ‘Mehmet, senin bana şarkı sözü yazman lazım.’ ‘Nerden çıkartıyorsun,’ dedim. Benim böyle bir yeteneğim de yok, aklımda böyle bir fikir de yok. Hayatımda böyle bir şey yapmadım,’ dedim. Tanju, ‘sen bana,’ dedi, nitekim hakikaten de öyleydi, ‘Gilbert Becaud’nun, Leo Ferre’nin, Aznavour’un, işte şunun bunun Fransızca şarkılarını, hepsini çevirerek anlatıyorsun,’ dedi. Böyle söylüyor çünkü bütün sevdiğim Fransızca şarkıları, ona çevirdikçe, böyle böyle buluştukça, anlattıkça Tanju’ya, Tanju kafasında demiş ki, ‘Bu, şarkı sözü yazsın abi.’ ‘Yahu saçmalama dedim.” Mehmet Teoman böyle demiş ama Tanju Okan durmamış ve onu Nino Varon’la tanıştırmış. İlk şarkı sözünü, Nino Varon’un önerisiyle yine bir Moustaki şarkısına yazmış: “Dans Et”. Sonrasında “Aşkı Bulacaksın”dan “Kadınım”a uzanan bir yol var -ki bu yol, Tanju Okan’ı Tanju Okan yapan yol aynı zamanda.
Uzun uzun hayatını anlatmaya gerek yok. Tanju Okan, bu ülkenin en büyük seslerinden. Söylediği şarkılar hâlâ başucumuzda ve sevincimizde, kederimizde onlara uzanıyoruz. Bir şarkı yazarı değil ama şarkıları kendince yontan, kendine uyarlayan bir büyük yorumcu. Bunun için yeri ayrı. Bugün, her çilingir sofrasında adı geçiyorsa, bir kadeh de onun için kalkıyorsa, bundan.
Tanju Okan, hayatının son demlerini Seferis’in de memleketi olan Urla’da, limanın karşısındaki sevimli Rum evinde ve teknesi “Hasret”te geçirdi. Yalnızdı, arkadaşlarından ve sevenlerinden uzaktaydı ama mutluydu. Şimdi, kendisi değil ama belediye tarafından yaptırılan heykeli Urla’ya gelenleri karşılıyor. Hemşehrisi Necati Cumalı’nın dizeleri, onun son dönemini simgeliyor sanki: “Bir köşesinde yüreğimin / Gider gelir Urla’nın denizleri”
Onunla bütünleşen şarkılardan biri, yazının sonunu getirsin… Sözlerini Çiğdem Talu’nun yazdığı, bir albümüne adını veren şarkı bu: “Ağlayanla ağlayan ben / Gülenle gülen ben / Her sevinci, her kederi / Dostlarla paylaşan ben // Ayrılanla ayrılan ben / Sevenle seven ben / Her acıyı, her sızıyı / Kalbinde taşıyan ben // Sanma ki içmişim / Sanma ki sarhoşum / Günlerdir, aylardır, yıllardır / Yorgunum…”
Kadehimi bir kere daha onun şerefine kaldırırken, Tanju Okan’ı saygıyla ve hasretle anıyorum. İyi ki bu dünyadan geçmiş, iyi ki onu tanımışız.