Tanju Tosun: İYİ Parti, HDP konusunda tabanının eğilimlerini okuyamıyor
Prof. Dr. Tanju Tosun, İYİ Parti’nin HDP’ye halen MHP gözlüğünden baktığını ve tabanının bu konudaki eğilimlerini iyi okuyamadığı söyledi.
Namık Alkan
İZMİR- CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, DEVA Partisi ve Gelecek Partisi liderlerinin katıldığı Altılı Masa toplantılarının sekizincisi DEVA Partisi ev sahipliğinde yapıldı. Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tanju Tosun, hem Altılı Masa toplantılarını hem de önümüzdeki cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine az bir zaman kala siyasetteki son gelişmeleri değerlendirdi.
'ARALIK AYINDA YOL HARİTASI NETLEŞMİŞ OLUR'
Altılı Masa 14 Kasım’da 8’inci kez toplandı. Yayınlanan ortak bildiriye göre çalışmalar hangi aşamada?
Altılı Masa'nın son toplantısından sonra yapılan ortak açıklama dikkate alındığında, çalışmaların devam ettiği, süreçte belirli aşamaların kat edildiği anlaşılıyor. Ortak Çalışma Grubu, Anayasal ve Yasal Reformlar Komisyonu, Seçim Güvenliği Komisyonu ve İletişim Komisyonu çalışmaları sürerken, grubun 9 ana, 60 alt başlık altında temel politika alanlarındaki mesaisinde sona gelinmediği anlaşılıyor. Anayasal ve Yasal Reformlar Komisyonu’nun Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mutabakat metni doğrultusunda Anayasa değişiklikleri kodifikasyonunu tamamlamış olması ve 28 Kasım’da bunun açıklanacağının belirtilmesi tamamlanmış bir faaliyet olması anlamında önemli. Kanımca aralık ayından itibaren geçiş süreci yol haritası netleşmiş olur. Yine, Ortak Çalışma Grubu’nun yürüttüğü çalışmalar ışığında Türkiye’nin başta ekonomik sorunları olmak üzere, politik, toplumsal, kültürel sorunlarının çözümüne yönelik masa bileşenlerinin üzerinde mutabakata vardıkları çözüm önerileri süratle kamuoyuna açıklanıp, bunun ardından süreç cumhurbaşkanı adayını belirlemeye doğru ilerler.
İstiklal Caddesi’nde 13 Kasım’da meydana gelen patlama, büyük katliamların yaşandığı 7 Haziran 2015 ile 1 Kasım 2015 seçimleri arası dönemi akla getirdi. İstiklal Caddesi saldırısını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu tür eylemler kime hizmet eder?
İstiklal Caddesi'nde gerçekleştirilen terör saldırısı, faili, eylemin gerçekleştirilmesine yardımcı olanlar kadar, eylemi gerçekleştirme kararı verenler bakımından da emniyet güçleri tarafından çok iyi araştırılıp, kamuoyunu aydınlatıcı bilgiler verilmesi gereken bir eylemdir. Bu tür terör eylemleri sonucunda yurttaşların zihninde kalacak her soru işareti doğaldır ki yurttaşlar nezdinde güvenlik endişelerini arttırır. Endişelerin artması ise tam da terör örgütlerinin görmek istedikleri bir terör eylemi çıktısıdır. Çünkü terörün amacı eylemin mümkün olduğu ölçüde kamuoyunda korku, endişe, güvensizlik yaratarak, terör örgütlerinin toplumda varlığını hissettirmek, kurumlara olan güvensizliği artırmaktır. Bu anlamda terör eyleminin görünen değil, görünmeyen yüzü tüm boyutlarıyla ne kadar hızlı ve doğru çözülürse, bu tür örgütlerin amaçlarına da ulaşmaları engellenmiş olur.
Nihai olarak güvenli bir ülkede yaşadığını hisseden toplumun kurumlara olan güveni, kurumların meşruiyeti artar, tersi durumda ise güven kaybı meşruiyetin zayıflamasına yol açar. Güvenlik, özgürlük, ekonomik taleplerin, ihtiyaçların karşılanması değişkenleri bakımından düşünüldüğünde, özellikle güvenlik endişesinin arttığı dönemlerde özgürlük, ekonomik temelli beklentilerin ikinci, üçüncü sıraya düştüğü yapılan bilimsel çalışmalarda tespit edilmektedir. Nitekim 7 Haziran 2015-1 Kasım 2015 seçimleri arasındaki dönemde yaşanan terör eylemleri bireylerin öncelikle güvenlik odaklı oy verme davranışına yöneldiğini göstermiştir. Bildiğim kadarıyla, Ersin Kalaycıoğlu ve Ali Çarkoğlu’nun iki seçim öncesi yaptıkları araştırmaların örneklemlerinde aynı denek grubu kullanılarak, parti tercihlerindeki değişimin nedenleri incelenmiştir. İlk seçime göre AK Parti oylarındaki güvenlik endişesinin öne çıktığı sonucuna ulaşılmıştı. Bu çerçeveden bakıldığında, bu tür terör eylemleri bireylerin güçlü olarak algıladıkları lidere görev onaylarının artmasına, liderin partisine daha fazla destek vermesine, bayrak etrafında toplanma etkisiyle hükümetlere güven duyma eğiliminin yükselmesine neden olmaktadır.
'İYİ PARTİLİLER KAZANACAK ADAYIN YAVAŞ OLDUĞUNA İNANIYOR'
Adaylık konusunda CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu sanki daha temkinli bir dille konuşmaya başladı. Buna karşılık İstanbul ve Ankara belediye başkanlarının adaylığı ise Altılı Masa'nın diğer bileşenleri tarafından sıcak tutuluyor. Özellikle Mansur Yavaş’ın ismi İYİ Parti tarafından öne çıkartılıyor. Gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cumhurbaşkanı adayının Altılı Masa tarafından henüz belirlenmemesine karşılık, toplumdan yükselen adayın açıklanmasına yönelik talepler doğaldır ki sürecin aday merkezli izlenmesine, tartışılmasına neden oluyor. Siyasal kültürümüzde parti özdeşliğinin lider temelli olmasının da bunda payı var. Ayrıca Erdoğan gibi kendi seçmeni için karizmatik olan bir politik aktörün karşısına, eşdeğer karizmaya sahip bir adayın konması koşuluyla seçimin kazanılabileceği ilişkin algı da önemli. Toplumdan yükselen aday açıklanmasına yönelik taleplere rağmen, Millet İttifakı'nın cumhurbaşkanı adayı olarak adı geçen aktörlerin hiçbirinin adeta ser verip sır vermeyecek şekilde pozisyon almaları dikkate değer. Adı geçen aday adaylarının bu tavrı sürecin sağlıklı işlemesi anlamında doğrudur. Fakat bu durum kaçınılmaz olarak spekülasyonların artmasına, yeni isimlerin tedavüle sokulmasına (son iddia Coca Cola CEO’su Muhtar Kent’in aday gösterilme olasılığı) zemin hazırlamakta, kamuoyunda çok denklemli belirsizliklere neden olmaktadır. Öne çıkan isimlerden hangisinin aday gösterileceğini kestirmek zor. Çünkü güvenilir araştırma kuruluşlarının bulgularına göre, 3 adaydan herhangi biri cumhurbaşkanlığı seçiminden başarılı çıkma potansiyeline sahip görünüyor. Kılıçdaroğlu’nun söyleminde belirli aralıklarla öne çıkan “Ben”, bazen “Biz” vurgusu aday olma niyetine ilişkin iddialı bir değerlendirmede bulunmayı güçleştirirken, İmamoğlu’nun Karadeniz gezisi sırasında görüştüğü gazeteciler nedeniyle oluşan tepki üzerine geri çekilmesi, bugünlerde ise ulusal politikaya yönelik kapsayıcı, iddialı açıklamaları adaylığa soğuk bakmadığı izlenimi veriyor. Mansur Yavaş’ın sessiz kalarak, belediye başkanı olarak Ankara’ya hizmet üretme çabaları onun da adaylık isteğine dair değerlendirme yapmayı zorlaştırıyor. Yavaş’ın isminin İYİ Parti tarafından öne çıkarılması, hatta kimi parti elitleri tarafından en fazla desteğe sahip kişi olarak dillendirilmesi bu partinin gönlünün Yavaş’tan yana olmasından, çünkü onlara göre kazanacak adayın Yavaş olduğuna inanmalarından kaynaklanıyor. Tabii ki son tahlilde kararı verecek olan Altılı Masa. Karar ise çizmiş oldukları aday profiline uyma ve nesnel araştırma bulguları ışığında verilecek.
Kürt açılımı yeniden konuşulmaya başlandı. Eski HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk’un serbest bırakılması, Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başkanlığındaki AK Parti heyetinin HDP’yi ziyaret etmesi ve son olarak sık rastlanmayan bir şekilde eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a babasını ziyaret izni verilmesi gibi gelişmeler bu kanıyı güçlendiriyor. Sizin değerlendirmeniz nedir?
Tüm bu saydıklarınız seçime 7 ay kala oluyor. Ayrıca, parlamento gündemine getirilmesi beklenen başörtüsü ve aileyle ilgili bir Anayasa değişikliği var. Kamuoyu araştırmalarına göre Cumhur İttifakı’nın sayısal gücü cumhurbaşkanı seçimini kazanmaya, hatta parlamentoda çoğunluğu elde etmeye yetmiyor görünüyor. Parlamentoda ittifakın sandalye sayısı da herhangi bir muhalefet partisi ya da en az 26 vekil desteği olmadan değişikliğin referanduma dahi götürülemeyeceğinin işareti. Kanımca bu aritmetik koşullar AK Parti’nin hem seçim hem de Anayasa değişikliği için HDP’nin desteğini alıp, önce Anayasa değişikliği, ardından seçimleri kazanmak istemesiyle ilişkili. Ayrıca, yapılan araştırmalar AK Parti’nin Kürt, hatta muhafazakâr Kürt seçmenler nezdindeki desteğinin azaldığına işaret ediyor. Bu koşullar altında öncelikle olası bir Anayasa değişikliğinde parlamentoda referanduma gidilecek bir çoğunluğa ulaşılamaması AK Parti açısından seçime gidilen süreçte ciddi bir prestij kaybı olur. Bu riski almamak için, ittifakın Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılmasını istediği HDP ile AK Parti’nin görüşmesi, Demirtaş’a verilen izni tamamen pragmatik, seçim kazanma odaklı bir tercih olarak düşünüyorum.
'MHP ÇİZGİSİNDEN UZAKTA BİR PARTİ DEĞİL'
İYİ Parti ile HDP arasında bir süredir liderler düzeyinde de rastladığımız karşılıklı açıklamalarla bir polemik sürdürülüyor. Kuşkusuz HDP bu seçimin kilit partilerinden ve alacağı karar Millet ve Cumhur ittifakları açısından hayati öneme sahip. İYİ Parti ile HDP arasındaki polemik nereden kaynaklanıyor ve süreç nereye evrilir? İttifakın geleceği açısından bu konunun önemi nedir?
Her şeyden önce unutulmaması gerekir ki İYİ Parti, seçmeni, teşkilatı, üst yönetimindeki elitleri itibarıyla MHP’den kopanların kurduğu ve oluşturduğu bir parti. Siyasi yönelimleri itibarıyla milliyetçi değerler referansında MHP çizgisinden uzakta bir parti değil. Kamuoyunda yaygın kanaat bu yönde. İYİ Parti’nin en büyük yanılgısı, milliyetçi yönelimlerin dozu anlamında lider, üst yönetim, teşkilat ve seçmen tabanı temelinde bir homojenliğin olduğunun düşünülmesi ve HDP ile olan ilişkisini bu homojen milliyetçilik aracılığıyla tanımlaması. Konuya ilişkin yapılan bilimsel çalışmalar özellikle seçmen profili itibarıyla geçmişte merkez sağ, hatta merkez sol partilere oy veren ılımlı milliyetçi, ulusalcı, seküler, liberal bir kitlenin parti tabanında azımsanmayacak yeri olduğuna işaret ediyor. İYİ Parti HDP’ye halen MHP gözlüğünden baktığı, tabanının bu konudaki eğilimlerini okuyamadığı, tabanı küstürmeme adına da ilişkileri belirlediği için HDP’ye yaklaşımında klasik katı milliyetçi parti çizgisinin dışına çıkamıyor. Sözün özü, asıl sorun İYİ Parti’nin kendisini merkez sağ parti olarak konumlandırmada yetersiz kalmasıdır. İYİ Parti’nin HDP’ye bakışının ve aralarında yaşanan polemiğin, İYİ Parti üst yönetiminin tabanının sosyolojisini ve eğilimini çok iyi okumadığı sürece sürmesi olağandır. Sürecin evrilebileceği uç nokta, Millet İttifakı’nın belirleyeceği adayı HDP’nin desteklemek yerine, kendi adayını çıkarması, seçim ikinci tura kalırsa, seçmenini serbest bırakması olabilir. Bunun sonucu ise polemiğin cumhurbaşkanlığı seçiminin kaybedilmesi sonucunu doğurma riskidir. Millet İttifakı açısından konunun en önemli yanı da budur.
'AK PARTİ’NİN ESKİ OY ORANINA ULAŞMASI ZOR'
Cumhur İttifakı’nın toparlandığı ve oylarını artırdığı yönünde değerlendirmeler yapılıyor. Hükümet konut kampanyası gibi bir dizi ekonomik önlemler alırken, EYT sorunu için de yasa tasarısı hazırlandığı açıklandı. Cumhur İttifakı cephesinde durum nedir?
Son kamuoyu araştırmaları Cumhur İttifakı’nın oylarında bir miktar artış olduğuna işaret etse de bu artışın ittifakın beklediği oya yükselerek toparlanma şeklinde yorumlanması zor. Güvenilir firmaların araştırmalarında maksimum 3-4 puanlık toplam artışa karşılık, halen 2018 seçimleriyle karşılaştırıldığında oy seviyesinin 10-12 puan gerisinde olan bir oran var. Ekonomik kriz koşullarında AK Parti eski oy oranına ulaşmasının zor olduğunun farkında, bunun için en azından cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimini kazanacak bir desteğe ulaşma amacıyla seçime yönelik politikalara yönelmiş durumda. Politika tercihleri, projeler seçim yaklaştıkça hayata geçirildiği için popülist nitelikte olsa da son tahlilde ekonomik popülizmin seçim kazanmaya destek olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Konut kampanyası, EYT sorununu çözmeye yönelik yasal düzenleme, çeşitli ekonomik af uygulamalarıyla iktidar bunu yapmaya çalışıyor.
Bu tür uygulamaların geçmişte iktidar partisine yaradığını gösteren bilimsel çalışmalar mevcut. Örneğin, Abdullah Aydoğan, Melissa Marchall ve Alper Bulut’un Electoral Studies’de 2016’da yayınlanan “Konut Edindirme Oy Getiriyor mu: Türkiye’de AKP’nin Seçim Başarısının Anlatımı” isimli makalelerinde yerel seçimler örneğinde yapılan incelemeye göre (2004, 2009 ve 2014 yerel seçimleri 900 ilçe belediyesini kapsayan), TOKİ’nin konut yatırımı yapmadığı ilçelerde AK Parti’nin 3 seçimi kazanmama olasılığı %14 iken, 1000 hane başına 100 konut inşa edilmesi durumunda bu olasılık %2’ye düşüyor. Diğer yandan, TOKİ yatırımının olmadığı ilçelerde AK Parti’nin 3 seçimi kazanma olasılığı %18 iken, 1000 hane başına 100 TOKİ konutu yapıldığında, bu oran %62’ye yükselmektedir. Tek başına bu bulgular dahi atılan adımların oy olarak geri dönüp, seçim kazandırmada etki yapabileceğinin işareti. AK Parti’nin benimsediği enflasyonu düşürememe pahasına büyüme stratejisi ve bunun geçici refah olarak dağıtımının etkisi seçimde muhtemelen bir miktar bu parti lehine gözlenecek. Ali Akarca’nın ekonometrik analizlerine göre, iktisadi bağlamda seçmenler sadece seçimden bir yıl önceye bakmakta, yıl içinde kişi başına düşen reel GSYH’da meydana gelen her yüzde birlik büyüme iktidar partisine 1.05 puan ilave oy getirmektedir. Enflasyonda ise her yüzde birlik artış 0,13 puan oy götürmektedir. Fakat, yüksek enflasyon ile oy kaybını telafi etmek yine de zordur. Enflasyon yüksek, büyüme de düşükse oy artışı sağlamak kolay değil görüşünde Akarca. Bu anlamda AK Parti enflasyonu belirli bir düzeyin altına çekemezse, büyümeye güveniyor. Bunun için dış kaynağa muhtaç. Finansal küreselleşme kaynak bulmayı kolaylaştırırsa da çok yüksek faiz oranlarıyla sağlanan parasal dış kaynakların seçim dönemlerinde popülist ekonomi için kullanılmasının maliyetinin seçim sonrasında ağır olduğunu unutmamak gerekir. Türkiye maalesef bugün bunu deneyimliyor.
Seçim sonrası Türkiye için nasıl bir süreç öngörülebilir?
2023 seçimleri Cumhuriyetin ilanının 100. yılına denk geliyor. Sadece sonuçları anlamında değil, tarihi itibarıyla da sembolik bir öneme sahip. Bu nedenle, kimi yorumcunun haziran seçimlerini “kader seçimleri” olarak tanımlaması doğru. Seçmenin sandıkta yapacağı tercih Cumhuriyetin ikinci yüzyılında nasıl bir ülkede yaşamak istediğine ilişkin kararı olacak. AK Parti iktidarının özellikle 2015 sonrası uygulamaları, Cumhur İttifakı'nın ekonomi, siyaset ve topluma bakışı veri alındığında, seçimleri kazanmaları durumunda iktisadi, politik, kültürel anlamda değişim beklemek zor. Çünkü, siyasi yönelimleri, ideolojik referansları, beslendikleri değerler buna uygun değil. Üstelik, seçim kazanmanın tesis edeceği yeni bir özgüvenle Türkiye’nin demokratikleşme, insan hakları, iktisadi kaynakların paylaşımı anlamında, bir arada yaşama, eşit yurttaşlık temelinde daha da geriye gitme riski mevcut. Millet İttifakı'nın bir seçim ittifakına dönüşüp, yasama çoğunluğunu ve cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmaları durumunda, bugüne dek söylemleri, tesis ettikleri birlik görüntüsü, önerdikleri sistem değişikliği veri alındığında, Türkiye’nin çağdaş dünyanın yeniden bir parçası olan, demokratik gerilemenin sona erdiği, yoksulluğun bir miktar gerilemiş olduğu, hakça paylaşımın imkanlar ölçüsünde sağlanacağı, hukuk devleti yolunda mesafe kat edeceği, devletin taraflara adil ve eşit davranacağı bir ülke haline gelmesi daha olası.